İnci Hekimoğlu
Taciz, silah, yedek mermiler… Ama 'tasarlanmış' değil
Geçen yıl, 27 Haziran’da Konya’da Şeyma ve Tuğba Sarı kardeşler ile anneleri Hacer, kendi evlerinde Muzaffer Canpolat’ın saldırısına uğradı. Doğumgününü kutlamaya hazırlanan 25 yaşındaki Şeyma ile 18 yaşındaki kardeşi Tuğba yaşamını yitirirken, anneleri Hacer Sarı ölümden döndü ama tekerlekli sandalyeye mahkum kaldı.
Bu katliamda da bütün erkek cinayetlerinin izlediği aşamaları, adım adım yapılan hazırlığı, bildik tüm erkek argümanlarını görüyoruz. Tek önemli fark, saldırganın "sevgilimdi, ilişkim vardı" diyemeyişi. Şeyda’nın, aynı zamanda komşuları olan Muzaffer Canpolat tarafından rahatsız edildiğini hem komşuları hem ailesi biliyor.
Bu iddiaya sarılamayınca, başka bir klasik savunmaya geçen Muzaffer Canpolat yargıyı akıl sağlığının yerinde olmadığına ikna etmek için saçma ifadeler vererek kurtulmayı denedi. "Şeyma, onların dairesinden duvara vurarak, öksürerek benimle iletişim kuruyordu", "Ben yokken evime giriyorlardı. Banyoya sarı bir şeyler döküyorlardı. Perdemi kopartıyorlardı, kadın parfümü bırakıyorlardı" gibi. Aynı ifadede "platonik aşık falan değildim" diyor ama hemen ardından "Şeyma babasından çok korkuyordu. O da beni seviyordu, annesi konuşmamaza izin vermedi" diyerek kendisini yalanlıyordu. Neyse ki bu yöntem tutmadı ve tıbbi rapor "aklı başında" dedi.
Ne yazık ki bütün aşamaları ile "geliyorum" diyen cinayetlerden biri de bu oldu.
Saldırgan evli ve 4 çocuk babası. Hollanda’da yaşayan karısını ve çocuklarını terk edip Konya’ya dönüyor. Sarı ailesi ile aynı apartmanda oturuyor.
İfadesindeki bir ayrıntı, cinayet davasıyla ilgili değil ama ayrıca konu olacak kadar önemli. Oturduğu dairenin önceden kendisine ait olduğunu, karısıyla boşanma aşamasında olduğu için sattığını, satın alan kişinin de aynı dairede kiracı olarak oturmasına izin verdiğini söylüyor. Bu da çok bildik. Evi satmış gibi gösterip karısından ve çocuklarından mal kaçırmaya çalışmak da boşanma süreçlerinde erkeklerin başvurduğu yöntemlerden biri.
Konu bu değil elbette ama yaygın bir erkek prototipini sergilemesi açısından iyi bir örnek.
53 yaşındaki Muzaffer Canpolat Konya’ya dönüp Sarı ailesine komşu olduktan sonra kendi ifadesiyle "çocukluğundan beri tanıdığı" Şeyma’yı taciz etmeye başlıyor. Eve girip çıkış saatlerini takip ediyor, sokağa çıktıgında peşine düşüyor, durakta beklerken rahatsız ediyor. Bu taciz bir yıl kadar sürüyor.
Duruma müdahale eden baba Burhanettin Sarı ile aralarında çıkan tartışma, komşularının araya girmesi ile son buluyor ama Muzaffer Canpolat ısrarından da takibinden de vazgeçmiyor. O kadar ki, anne Hacer Sarı, Şeyma’nın her dışarı çıkışında ona eşlik ederek korumaya çalışıyor.
Belki kimilerinin aklına "keşke koruma isteselerdi" ya da "uzaklaştırma kararı aldırsalardı" gibi yasal yollar gelmiştir. Keşke, diyorum ben de ama şunu da biliyoruz ki; bir çok kadın koruma altındayken öldürüldü ve çoğu zaman kağıt üstünde kalan yasaların uygulanması için ayrıca mücadele vermek gerekiyor ülkede.
Dönelim o güne…
Öğretmen olan Şeyma, okulların kapanması nedeniyle evine dönüyor. Şeyma’nın evine döndüğünü gören saldırgan, tutanağa geçen ifadesinde cinayet hazırlığını ayrıntılarıyla anlatıyor:
"Şeyma ile konuşmaya karar verdim. Balkondan baktım. Şeyma’nın babası Burhanettin’in Wolkswagen aracının apartmanın önünde olmadığını gördüm. Yüklükteki silahımı aldım. Silahın şarjöründe 5-6 mermi olduğunu biliyorum. Cebime de 8 tane yedek mermi kattım. Sağ elimdeki silahımı arkama sakladım. Kapının dürbününden bakarken, Hacer Sarı’nın kapıda olduğunu, Şeyma ve Tuğba’nın merdivende on basamak aşağıda olduğunu gördüm."
Önce Hacer Sarı’nın başına ateş eden saldırgan, bu sırada evde saklanmaya çalışan Şeyma ve Tuğba’yı da başlarından vurarak öldürüyor.
İşsiz olan, buna karşın 2700 lira vererek silah alan, 6 mermiyle yetinmeyip 8 mermiyi de yedekleyen, baba Burhanettin Sarı’nın evden çıkmasını bekleyip harekete geçen Muzaffer Canpolat, ‘kasten öldürme’ suçundan 2 kez müebbet hapis ve ‘kasten öldürmeye teşebbüs’ suçundan yargılanıyor. "Tasarlayarak öldürmek" suçundan değil!
Sarı ailesinin avukatı Ferit Atalay, davanın başlangıcında "Muzaffer Canpolat hakkında tasarlayarak öldürmekten iki kez ağırlaştırılmış müebbet cezası istemi ile dava açılmasına kesin gözüyle baktığını" söylemişti ama öyle olmadı.
Avukat Atalay "tasarlayarak öldürmekten" iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebinde ısrarlı olduklarını belirterek, Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde 22 Aralık 2020 Salı günü saat 9:30 da görülecek duruşmada karar beklendiğini söyledi.
İster bütün kanıtları, tanıkları yerli yerinde, bir aileyi katletmeye karar vermiş bir saldırganın yargılandığı dava olsun, isterse uzun süreli taciz ve eziyet olsun, kadına karşı işlenmiş suçların yargılanmasında asla içimiz rahat olamıyor.
Çünkü "pişmanlık" duyduğunu söylediği için, takım elbiseyi çekip yargıçların karşısında ellerini bağladığı için, başını önüne eğdiği için; gözünü kırpmadan işkence yapan, tecavüz eden, katleden erkek "iyi hal"ine kolayca ikna ediveriyor yargıçları.
Çünkü aylarca yıllarca taciz etmiş, eziyet suçunu işlemiş, silah alıp uygun zamanı beklemiş, 6 mermiyi az bulup 8 mermi daha yedeklemiş, üç kadını öldürmeye karar vermiş saldırganın hâlâ "tasarlamış" olduğunu kabul etmeyen yargının vereceği kararın da adil olacağına inanılmıyor.
O nedenle Sarı ailesi, Konya’da 22 Aralık’ta görülecek duruşmaya kadınların bütün gücüyle destek vermesini umuyor, bekliyor.
Sarı ailesini yalnız bırakmayalım.