Ragıp Zarakolu
Tarihi savunma
Verilen kitlesel destek HDP seçilenlerini bile şaşırttı. Bu destek şu anlama geliyor: Direnin!
Elbette HDP’ye dışardan gazel okumak niyeti yok ama, yine de HDP’ye yönelik gayri meşru ve zalimce baskıya karşı, her ne kadar kendisi hapiste olsa bile sembolik olarak, HDP’nin eş başkanları, Saray’a inat yeniden seçilmeliydi.
Bu işi başkan yardımcıları ile, kolektif liderlik ile yürütmek pekala mümkün.
Eğer "hapiste olmak", "fiilen yönetememek" mevzu bahis ise, bu önemli ise, o zaman KİP başkanı 98’den bu yana zindanda olmasına karşın, partisi niye yeni bir başkan seçmeye yönelmedi, kolektif önderliği tercih edip, 20 yıldır işi pekala sürdürmedi?
Yangın halinde bile kariyerizm tutkusu yaşanması şaşırtıcı.
Demirtaş, uzun bir sessizlikten sonra tarihi bir konuşma yaptı, son birkaç yıldır yaşananlara, sözde barış sürecine de açıklık kazandırdı.
Masayı kimin, niçin devirdiği de açıklık kazandı.
Bütün meselenin özünün Başkanlık dayatmasına boyun eğmemek olduğu bir kez daha anlaşılıyor.
Bir çeşit demokratik devrim niteliği taşıyan meşru 2015 Haziran seçimleri, AKP iktidarının dizlerini kırdı.
Bu demokratik direnişin bir başarısı idi. Gezi direnişinden sonra.
Ama ondan önceki cesur adım, Demirtaş’ın, bütün barış süreci şantajlarına karşın TC Cumhurbaşkanlığı adayı olmasıydı. Bu aynı zamanda Haziran zaferinin de önünü açtı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Türkiye solunun her rengiyle kurduğu çatı partisi, arkasında Kürt halkının yığınsal desteği ile 12 Eylül rejiminin barajlarını aştı.
ABD’de, Fransa ve diğer başkanlık sistemlerinde, karşı adayların tutuklandığı tek bir örnek bulamazsınız.
Ayrıca bu Başkanlık sistemleri, kuvvetler ayrılığına dayanır.
Bizde ise maşallah bırakın kuvvetler ayrılığını, kuvvet diye bir şey kalmadı!
Ne parlamento, ne yargı!
Varsa yoksa başkanlık!
Parlamento, tutuklanan parti liderleri ve mebusları ile tam bir topal ördek!
Yargı ise, korku cumhuriyetinin hem kurbanı hem organı. Selam olsun bunca ağır koşullarda hukukun temel ilkelerine sadık kalan cesur olanlara!
Biz onlara darbe dönemlerinde bile tanık olduk.
Ama eğer hukuk ve adalet cesarete muhtaç kaldı ise, vay halimize.
Gerçek değil, sözde Başkanlık sistemlerinde ise karşı adayların tutuklanması örneklerine sadece Afrika Cumhuriyetlerinde, geçmişteki Latin Amerika örneklerinde ve Orta Asya Cumhuriyetlerinde tanık oluyoruz.
Örneğin Burma/Myanmar örneği: Khin Kyi, Aung San Suu Kyi’nin 21 yıl ev hapsinde tutulması. Bir anlamda otoriter sisteme (siyaset yapmaları yasaklanan Demirel ve Ecevit gibi) teslim olduktan sonra sözde sistem içinde yer almasına izin verildi. Sonuç: Rakhine Eyaletinde Rohingya halkına yönelik etnik arındırma ve tehcir uygulamaları.
Dolayısıyla sınır içi ve sınır dışı Kürt bölgelerine yönelik "arındırma" uygulamaları şaşırtıcı değil.
***
TC tarihinde de bir Başkanlık seçimi adayının tutuklanması bir ilk. Nasıl TC tarihinde 80 mebus "sol ittifak" ile ilk kez parlamentoya girdi ise.
Bu bir demokratik devrim ise, bütün yaşananlar da bir karşı devrim özelliği taşıyor.
Ve bu karşı devrim de, Demirtaş’a yönelik seçim öncesi Diyarbakır kıyım saldırısı ile başladı, bunu Türkiye soluna yönelik Suruç ve Ankara kıyım saldırıları izledi.
Türkiye solunun Kürdüyle Türküyle ve her rengiyle oluşturduğu birlik bir "tehdit" olarak anlaşıldı müesses nizam tarafından. Bugün varolan, İttihadı Terakki’den bakiye Türk-İslam sentezi ittifakı da bu temelde kuruldu. Ve ne yazık ki CHP de bunun payandası oldu.
Oysa bu senaryoları, hemen seçim öncesi yaşanan 1977 1 Mayıs kıyımından, 1975-80 arası yaşanan faşist terörden hatırlamaları gerekirdi.
Bunu çökertmek ve cezalandırmak için her çareye başvuruldu. Saray içi kavgalar, 9/12 Mart 1971 askeri darbesini hatırlatan darbe içi darbeler ise, hak ve hukuku tamamen rafa kaldırma fırsatı verdi.
Sözde Başkanlık sistemlerinde adayların nasıl tutuklanması olağan ise, Başkanların kaçması, Başkanların tutuklanmaları da doğal.
1992 yılında bir insan hakları heyetinde yer alarak Başkan Fujumori’nin parlamentoyu kapatarak sivil darbe yaptığı Peru’ya gitmiştim.
Orada tanık olduklarıma bir gün Türkiye’de tanık olacağım hiç aklıma gelmemişti.
Başkent yakınlarındaki bir bahriye üssünün hapishanesinin yeraltındaki yüksek güvenlikli farklı hücrelerinde 3 ilginç tutuklu var.
Birisi 1992 yılında CIA ile ortak bir operasyonla yakalanan Aydınlık Yol önderi Abimiel Guzman, öteki onu yakalatmakla böbürlenen Başkan Fujumori ve Peru İstihbarat örgütü başkanı (adını şimdi hatırlayamadım).