Tatik ve Papik (Տատիկ և Պապիկ)

“Karabağ kimindir?” sorusunun çok net bir cevabı var: Karabağ, Karabağlılarındır. Zorla tehcir edilen ve zorla Azeri pasaportu verilmek istenen, doğduğu topraklardan ayrılmak zorunda bırakılan insanların acıları asla unutulmayacak.

‘’Zaten bütün insanlara sevgim olduğunu düşünüyorum, hatta Ermenistan'ın düşmanlarına bile- ki kibarlık ediyor ve burada adlarını söylemiyorum. Kim olduklarını herkes biliyor. Hiçbirine karşı bir zorum yok, çünkü hepsini kendi hayatlarını yaşayan insanlar olarak görüyorum. Biliyorum, hatta eminim ki tek bir insan, kalabalıkların yaptığı canavarlıkları yapamaz. Benim tek bir itirazım başıboş saldırgan kalabalıklara.’’

William Saroyan

Bugün benim için son derece zor bir acı üzerine yazmaya karar verdim. 100 yıl sonra yine büyük bir acıyla karşı karşıyayız. Belki de bu yazımdan dolayı belli çevreler tarafından linç edileceğim ve makale konusu olacağım. Ancak ‘’Susmak kabullenmektir’’ söylemi sadece bir slogan olmamalı. Sizlerin yazmaya çalışacağım konuda ne kadar farkındalığınız olduğunu bilemiyorum. Fakat biz Ermeniler, büyük bir hüzün ve acı içindeyiz. Bu duyguları ifade etmek kolay olmayacak. Türkiye’de yaşayan bir Ermeni olarak, vatandaşlık bağımın olduğu ülkenin iktidarı ve çoğunluk muhalefeti, ne yazık ki bu acının büyümesine katkı sağlıyor. Yine 100 yıl sonra büyük bir tehcir yaşanıyor.

Tahmin edebileceğiniz gibi, yazım Karabağ/Artsakh üzerine olacak. Türkiyeli solcu bir Ermeni olarak, yaşanan gerçeğin yansıtılandan farklı olduğunu yazmanın çok zor olabileceğini muhtemelen tahmin ediyorsunuzdur. Fakat Türkiye’de yaşayan ve bizim kimliğe sahip olup da böyle bir yazıyı yazabilecek ne yazık ki pek fazla insan kalmadı. Bu yazıyı yazmak benim boynumu borcudur diye düşündüm. Kendi penceremden konuyu ifade etmeye çalışacağım. Kendi sol mahallemde bile konu doğru bir yerden ifade edilmiş değil. Bu konuda farkındalığın az olduğunu üzülerek gözlemliyorum.

Yazının başlığını okuyunca, “Tatik ve Papik nedir ya da kimdir?” diye merak edenler olabilir. Tatik ve Papik, Karabağ’ın SSCB döneminde Sarkis Bağdasaryan tarafından yapılmış, Biz Dağlarımızız’ı (Մենք ենք մեր սարերը) temsil eden Nine ve Dede heykelidir. Bu heykelin ruhu o topraklar için büyük bir öneme sahip.

KARABAĞ/ARTSAKH’IN KISA TARİHİ

Belki de konuya bu ara başlıkla başlamak, lafı dolandırmadan Artsakh’ın tarih boyunca Ermenilerin çoğunlukta olduğu bir bölge olduğunu söylemek en doğrusu. MÖ 180 yıllarında, Artsakh, Ermeni Krallığı'nın 15 eyaletinden biri olarak tarihsel kayıtlarda yer alır. Bu durum, 4. yüzyıla kadar devam etti. MÖ 95-55 yıllarında hüküm süren Ermenistan Kralı II. Dikran, "Tigranakert" adını verdiği şehri Artsakh'ta kurdu. Bu bölge Persler tarafından kuşatıldı ve birçok savaşa sahne oldu, ancak her zaman Ermenilerin bir parçası olarak kaldı.

SSCB döneminde, özellikle Stalin’in 1917 devriminin ardından 1920’lerdeki müdahalesi sonrasında Ermenilerin resmi statüsü değişmeye başladı. Bu dönemde bile Ermeni nüfusu varlığını sürdürdü. Bugünün Azerbaycan ve Ermenistan sorunu aslında Stalin’in uygulamalarına dayanır. Her dönem Karabağ’da Ermeni popülasyonu fazlaydı. SSCB’nin dağılmasının ardından sorunlar ortaya çıktı. Yeni kurulan Azerbaycan hükümeti bu durumdan rahatsız oldu. Buna örnek olarak, yan yana yaşayan Azerbaycanlıların ve Ermenilerin evlenmesinin bile sorun teşkil etmesini gösterebiliriz. Karma evlilik yapmış olanlar baskılardan kaçmak zorunda kaldılar. Yaşanan diğer sorunların ve Rusya’nın dağılmasının ardından yeniden kurulan Ermenistan, 1988 yılında Karabağ’ı alarak çok fazla tanınmamasına rağmen bağımsız Karabağ Cumhuriyeti’ni kurdu. İsteyen herkesin Karabağ’da yaşamasına izin verdi. Bu savaşta Ermenistan’ın kazanmasında Rusya’nın etkisinin olduğu asla unutulmamalı. Ancak savaşın sonunda resmi bir anlaşma imzalanmadı. Bu da Rusya’nın, iki ülke arasındaki diplomasiyi elinde tutmasını sağladı.. Basitçe söylemek gerekirse, kim daha Rusyacı olmayı başarırsa, Rusya her zaman arkasında olduğunu gösterdi.

Özellikle Ermenistan Cumhuriyeti’nin başına Nikol Paşinyan’ın gelmesi, KARABAĞ konusundaki dengeleri değiştirdi. Kurulduğu günlerde daha tam olarak Rusya’nın güdümüne girmemiş olsa da, her dönem var olan Rusya destekli hükümetler, ilişkileri taviz vererek dengede tutmaya çalışıyorlardı. Fakat Paşinyan’ın daha batı yanlısı ve ABD ile daha yakın ilişkiler kurma sinyalleri vermesi Rusya’yı rahatsız etti. Kabul edelim ki Amerika, Rusya’yı önce Gürcistan ve son dönemlerde Ukrayna üzerinden sıkıştırıyordu. Bu durumun sonucunda Ukrayna ciddi bir savaşın, başka bir deyişle bataklığın içine çekildi. Rusya’nın sadece Ukrayna ile savaşmadığı sanırım hepimizin malumu, Karabağ’da yaşananlar da benzer şekilde sadece Azerbaycan ve Ermenistan savaşı değil; yani emperyal bir savaşta siviller katlediliyor.

KARABAĞ SAVAŞLARI

1988 yılında neticelenen ama taraflara kalıcı bir çözüm getirmeyen savaş, 2020 yılında Rusya’nın izniyle yeniden alevlendi. Bu savaşta, Azerbaycan bölgenin büyük bir bölümünü geri aldı. Ermenistan’ın bu savaşı kaybetmesinde en önemli etkenlerden biri, Rusya’nın Ermenistan’ın yönetimine müdahale etmesiydi. Ayrıca önceki hükümetlerin stratejik hataları ve tabii son derece başarısız bir diplomasi yürüten Paşinyan hükümeti, bu kaybın diğer nedenleri olarak gösterilebilir.

Öte yandan, Azerbaycan’ın Rusya dışında Türkiye ve hatta İsrail’den aldığı destek, zaten nüfusu az olan ve yıllardır ambargolarla mücadele eden Ermenistan ve Karabağ Cumhuriyeti’nin durumunu daha da zorlaştırdı. Bu savaşta galip gibi görünen Azerbaycan’dı, ancak savaşın asıl büyük aktörü Rusya idi. Rusya, haftalarca süren savaşta sessiz kalmıştı. Fakat birdenbire savaşın bitme arifesinde öne çıkarak bölgeye birliklerini gönderdi. Her iki ülkenin topraklarında Rus askeri birliklerinin bulunması kararı alındı. Bu durum aslında hem Ermenistan hem Azerbaycan’ın yarı bağımlı ülke olma durumunu pekiştirdi.

Azerbaycan 2020 yılında istediği toprakların tamamını elde edememişti. Paşinyan hükümetinin 2020’deki savaşı kaybetmesine rağmen görevde kalması, Rusya tarafından olumlu karşılanmıyordu. Bu, Aliyev – Putin – Paşinyan görüşmelerinde oldukça açık bir şekilde görülebiliyordu. Rusya, Ukrayna cephesinde istediği hızda başarı elde edemeyince, bu sefer Gürcistan ve Ermenistan gibi kendisinden uzaklaşmak isteyen ülkelere müdahale etmeyi sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor.

Rusya, Ermenistan’ı köşeye sıkıştırmak amacıyla Karabağ savaşının yeniden başlamasına izin verdi. Ancak bu sorunun altında yatan gerçekler o kadar basit değil. Ermenistan, Rusya’nın sömürgesinden kurtulmak istedi ve bu denklemde Amerika ve Avrupa ile kurulacak diyaloglara ihtiyaç duydu. Bunun sonucunda yalnızlaşan Ermenistan Ukrayna savaşından dolayı, Roma sözleşmesini ülke için gündem yaptı. Bu durum, Putin’in savaş suçlusu olarak görülmesi anlamına geliyordu. Bu yetmezmiş gibi, Amerika ile yaptığı tatbikat, Azerbaycan- Karabağ savaşının alevlenmesine yol açtı. Tam tatbikatın son günü başlayan savaş çok şeyi ifade ediyor. Artsakh için Batıdan gerekli desteği alamayan o bölgenin insanları, yüzlerce ölüm ve binlerce insanın tehcir edilmesi gibi acılarla karşı karşıya kaldı. (Şu ana kadar yaklaşık 42 bin Karabağlı Ermeni tehcir edildi.) Aylardır ablukada yaşayan sivil halk, yüz yıl önce olduğu gibi yine yerinden yurdundan ediliyor.

TÜRKİYE’NİN ROLÜ

Bu savaşın asıl aktörleri Ermenistan/Karabağ – Azerbaycan gibi görünse de, aslında olan Batı ve Rusya arasındaki güç gösterisi. Hatta biraz ileri giderek söyleyeyim, burası 3. Dünya Savaşı’nın önemli bir cephesi olabilir. Türkiye ise konumu ve diplomasisi nedeniyle hem Rusya’nın Batı ile bağlantı kurabileceği hem de Batı’nın dolaylı olarak Rusya ile iletişim kurabileceği neredeyse tek ülke pozisyonunda. Bu stratejik pozisyonda Türkiye’nin Karabağ savaşında taraf olması, aslında acıların artmasına sebep olabiliyor. Türkiye 1915’te yaşanan acıları azaltacak fırsatı da ne yazık ki elinin tersiyle itiyor. Karabağ’da yaşanan tehcir, bugün kazanılan bir zafer gibi görünse de gelecekte nelerin kaybedileceği düşünülmüyor. Bu tehcirin devam edeceğini söylemek için müneccim olmaya da gerek yok. Tehcir soykırımın bir parçasıdır.

"123 ERMENİ SEVİCİ"

Siyasi yapılar SYKP ve DİSP’in yanı sıra benim de içinde olduğum sadece 123 hak savunucusu, Karabağ’da yaşananlara dikkat çekmek için bir basın açıklaması yaptı. “TEHCİR ve SOYKIRIM tehlikesi var” ana temalı açıklamanın ardından neredeyse bu basın açıklamasına imza atan kişi sayısı kadar kurum, “123 Ermeni sevici vatandaşlıktan çıkarılsın’’ şeklinde bir açıklama yaptı. Ülkedeki basın özgürlüğünü kısıtlayan bu abluka ortamında, Karabağ Ermenilerine gösterilen duyarsızlığa dikkat çeken çok az sayıdaki insan da tehdit altında.

Son olarak, bana defalarca sorulan bir soruya bir kez daha cevap vereyim. “Karabağ kimindir?” sorusunun çok net bir cevabı var: Karabağ, Karabağlılarındır. Zorla tehcir edilen ve zorla Azeri pasaportu verilmek istenen, doğduğu topraklardan ayrılmak zorunda bırakılan ve asla dönmeyeceksin evrakına zorla imza attırılan insanların acıları asla unutulmayacak. Zaten 1915’te neredeyse yok edilmek istenen bir halkın acısı hala devam ediyor. Üzüntülüyüm, kaygılıyım ve korkuyorum.

SAVAŞIN KAZANANI OLMAZ!


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi