Güldem Atabay
TL’de azar azar ancak sürekli değer kaybı dönemine girdik
Hafta başından beri izlediğimiz Türki Lirası’ndaki yeni tur değer kaybının arkasında elbette en önemli faktör TCMB’nin para politikası. Yüzde 50’yi aşan negatif reel faiz verirken TL’yi belli bir seviyede tutmak için sürekli örtülü rezerv satışları yapılması ki bunu bankanın swap hariç net rezervlerinin eksi 47,6 milyar dolarda takılmasından anlıyoruz.
Kur Korumalı mevduat, reeskont oranı değişimleri, ihracat gelirlerinin yüzde 40’ının zorunlu TL’ye dönüştürülmesi, bankalara, şirketlere üstü kapalı uyarılar eşliğinde döviz alımlarına sınır getirme çabası, döviz işlem saatlerini benzer şekilde sınırlandırma telkinleri…
Bir noktadan sonra işe yaramaz hale dönüşmüş durumda.
TL’ye değer kaybettirip sürekli çok artacak ihracat hayalleriyle döviz bolluğu yaşayacağımızı; bu plan uygulamaya sokulduğunda yüzde 20 olan TÜFE enflasyonun da döviz bolluğunun yarattığı TL’de değer artışı ile düşeceğini iddia eden AKP ekonomi yönetimi bu amaçlarının hiçbirine ulaşamadı.
Enflasyon bugün yüzde 70, iki ay sonra yüzde 80 ve sene sonu yüzde 100 civarı üç haneye varmış olacak.
İhracat artış hızı güçlü, ancak geçen senenin altında. Daha da fecisi ihracatta kırılan rekorlar manşetlere taşınırken, ithalatta kırılan muazzam rekorlar sumen altı edilmekte açıklamalarda. Halbuki sene sonu cari açık yaklaşık 40 milyar dolarla GSMH’nin yüzde 5,7’sine ulaşacak ve TL için çalan tehlike çanlarının sesini yükseltecek.
Mevcut bozuk ekonomik dengenin hızlıca daha da bozulmasını engellemek adına hükümetin ekonomi kurmaylarının ellerinde kalan tek "hedef TL’nin değerini daha fazla düşürmemek.
Fakat aylardır ekonomistlerin faiz artırarak önlem alınması konusunda uyardığı, uyarıları sonucu en hafifinden "mandacı" olmakla suçlandığı küresel gerçekler şimdi tüm ağırlığıyla TL’nin üzerine binmiş durumda.
ABD nisan enflasyon verisi Fed’in yola sert devam fişeği
Çarşamba günü ABD’de nisan tüketici fiyatları enflasyonu açıklandı. Martaki yüzde 8,5 seviyesinden yüzde 8,3’e gerilemesi zirveden geriye dönüşün başlangıcı olarak yorumlandı. Fakat iyimserlik halen buraya kadar. Açıklanan rakam beklentilerin üzerinde. ABD ekonomisinde artan doğalgaz fiyatları, enerji fiyatlarının kısa ve orta vadede gerilemeyeceği beklentileri ABD ve küresel enflasyonu uzun süre beslemeye devam edecek.
Bu da ABD ekonomisi adına zirveden dönülmüş olsa bile normalleşme uzun zaman alacak. Bu uzun zamanı 2022’nin geri kalanı, 2023’ün tamamı ve 2024’ün önemli bir kısmı olarak tanımlamak mümkün.
Mevcut toplantı planları dahilinde en az üç toplantıda daha Fed’in 50’şer baz puan faiz artışı ortak kanı. Nisan verisi gibi süprizli enflasyon rakamları ile karşılaşmaya devam edilirse msaya 75 baz puanlık faiz artışı da gelebilecek. Her ne kadar Fed Başkanı Powell şimdilik 75 baz puan artışın gündemlerinde olmadığını açıklasa da. 2022 sonundan öteye 2023 ortalarında genel beklenti Fed politika faizinin bugünkü yüzde 0,75-1,00 seviyesinden 2023’te yüzde 3,25’e ve 2024’te de 3,5-4,0 aralığına yükseleceği öngörülmekte.
Bankanın planlarına göre bu süreçte önden yüklemeli olarak (522 milyar doları 2022 sonuna kadar) Fed’in 9 trilyon dolara varan bilançosu da en az 2 trilyon dolar küçültülecek. Bu kadar miktar doların piyasalardan çekilmesi doların değerini artırırken, varlık piyasalarında da depremler yaratacak.
Beklentilere ait bu rakamlar şu an için temel senaryo olarak değerlendirilmeli. Bir de yeni bir enerji fiyatı sıçraması yaratacak öngörülemez gelişmeler olur, ya da ABD’de enflasyonun tüm kademelere inmesiyle yapışkanlığı artarsa politika faiz oranının yüzde 4-5 aralığına, bilanço küçültme işinin de 3-4 trilyon dolara çekilmesi olasılığı var.
Bu sene kasımda kritik bir ara seçimden kısmen güç kaybı ile başkanlık seçimine ilerleyecek Demokratlar açısından bu sene anlamlı ölçekte ve 2024’e kadar hedefe yakınsayan seviyede enflasyonu düşürmek çok önemli. Biden bu hafta Fed’in doğru adımları atacağına güvendiğini açıklarken para politikasının büyümeden ödün vererek sıkılaşmasına da destek atmış oldu.
Fed’in 2008 Küresel Finansal Kriz’den pandemi dahil bugüne kadar yarattığı trilyonlarca doları piyasadan çekmesinin başta hisse senedi piyasası olmak üzere sert düşüşler yaratacağı ve bu nedenle mümkün olmayacağı beklentileri de böylece noş çıkmış oldu. Öyle bir enflasyon dalgası ile karşı karşıya ki ABD, büyümenin yavaşlaması ve buna bağlı olarak işsizliğin artması dahi ikincil konular halinde.
Avrupa Merkez Bankası da ikinci yarıda sahne alacak
Fed’in planlarını açıklamasını ve adımlarını atmasını mesafe ile seyreden Avrupa Merkez Bankası için de hareket zamanı başlıyor. Avrupa için genellersek tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 7,5-8 aralığında 40 yılın zirvesinde. Almanya-Bundesbank gibi köklü merkez bankaları olanlar çoktan AMB Başkanı’na geç kalınmış olabileceği konusunda uyarılarda bulunmaya başladılar.
AMB de şimdi haziran ayında tahvil alımlarını sonlandırmasının ardından temmuz sonu yapacağı toplantıda 25 baz puanla faiz artırmaya başlayacak. Faiz artışlarında 2022 için beklenen toplam 25’erden en az üç adım. 2023 içine doğru devam edecek şekilde. Ukrayna işgalinin yarattığı ekonomik durgunluk tehlikesi de şimdilik ikinci plana ertelenmekte. Bu da bir yandan doların bir yandan euronun maliyetini artırırken küresel finans piyasaları açısından iki para biriminde de miktarın azalmasını beraberinde getirecek.
Türkiye’ye bakınca ilk göze çarpan TL’nin değeri
Enflasyonun yüzde 70’e vardığı ve üç haneye ilerlediği, para politikasının bertaraf edilerek anlamsız büyüklükte bir negatif reel faiz verilerek TL'nin koruma duvarlarının indirildiği ve her gün açıklanan yeni düzenlemelerle kurun baskı seviyesinin artırılmaya çalışılması ülke risk primini 700’ün üzerine taşıdı bu hafta. 800-900 aralığı alarm zilleri anlamına gelecek 700’den çok daha sert şekilde TL üzerinde etkili olacak.
AKP ekonomi yönetiminin ise elinde kalan son ateş yakın zamanda açıklanması beklenen "enflasyona endeksli tahvil".
Geçmiş zamanların süper bonosu benzeri bir ürünün devreye sokulması son kozların oynandığını anlatıyor. Böylesi bir tahvil ekonomi yönetimine güvenmeyerek dövizinden vazgeçmeyen bireysel tasarrufçunun direncini kırmak amaçlı. Vadesi üzerine tartışmaların devam ettiği anlaşılan böylesi bir tahvili alan bireysel döviz mevduat sahibi bu sayede yüzde 70 ve üzerine giden enflasyona karşı kendini korumuş olacak. Fakat resmi enflasyon verisinin tartışmalı olduğu yeni AKP Türkiye’sinde ne kadar cazip olacağını izleyeceğiz. TL’nin baskı altında tutulmasının ardından izlediğimiz değer kaybı KKM sahiplerinin ikinci dönem getirilerinin yüzde 70-80 bandında kalmasıyla sonuçlanacak gibi görünüyor. Bu da KKM’ye olan talebi azaltırken, enflasyona endeksli tahvile olan talebi destekleyecek.
Fakat döviz hesaplarında anlamlı bir çözülme uman hükümet açısından hedefe ulaşılıp ulaşılmadığını izleyeceğiz.
Hele ki son açıklanan konut finansmanı paketten yüzde 70 enflasyon ortamında kamu bankaları marifetiyle aylık yüzde 0,99 kredi verilecek olması, işi yarım kalan müteahhitlere vergilerimizden kaynak aktarılacak olması enflasyona benzin dökmekle eş anlama gelerek döviz sahibini daha da ürkütebilir.
Türkiye dışındaki ekonomik gelişmelerle Türkiye içindeki yanlış ekonomi politikaları birleşince ortaya çıkan gerçek Türk Lirası üzerindeki baskıların giderek artacağı. Dış borçlanma maliyetleri dolar bazında yüzde 10’a dayanan şirketler açısından ise dış borç ödemeleri kaynaklı yük olayın bir diğer boyutu.
Mandacılıkla, manipülasyonla, hatta vatan hainliğiyle suçlanan ekonomistlerin aylardır uyardığı konular 2022 ikinci yarısından itibaren hızla gerçekleşmekte. Tüm uyarılara kulak tıkayan, uyguladıkları ekonomi modeli deneyinin daha mart ayında çöktüğünün anlaşılmasına rağmen yanlıştan geri adım atmayan hükümet adına denizin bittiği aşamaya hızla ilerliyoruz.
Borç olarak aldığı döviz rezervlerini satmaya devam eden, enflasyona endeksli tahville TL’ye talep fakat Hazine’ye büyük yük yaratarak zaman kazanmaya çalışan AKP hükümeti açısından önümüzdeki aylar oldukça can sıkıcı geçecek.
Eldeki son ateş gücünü kullanırken, dünya ekonomisinde hızla değişen zemin eşliğinde TL’de azar azar ancak sürekli değer kaybı yaşandığına tanık olacak.
Sabit ve düşük gelirle yaşama savaşı veren vatandaşlar açısından hayat şartları giderek ağırlaşacak. AKP’nin özel ihtimam göstermeye devam ettiği sermaye sahibi kesim bile yanlış ekonomi politikalarının TL’de yarattığı erozyonun etkilerini bozulan iş düzenlerinde hissedecek.
Ve bu durum artan olasılıkla 2022 son çeyrekte bir erken seçimi gündeme taşıyacak.