Koray Düzgören
TRT: Paralar bizden küfürler onlardan
Bu başlığa TRT logosunu koymasam da eminim TRT’den söz ettiğimi anlayacaktınız.
Gerçekten de TRT devasa bir kamu yayın kuruluşu. Reklam alsa da esas olarak vatandaşın verdiği vergilerle çalışan bir medya devi.
Özelliği de bu... Vergileriyle bu devasa kurumun yaşamasını, faaliyet göstermesini sağlayan bu vatandaşların en az yarısına sabah akşam TRT’nin ekranlarından, mikrofonlarından küfür ediliyor.
Küfür derken argo anlamında küfürden söz etmiyorum. Açıkça, vatandaşın bir bölümüne küfür eden danışmanlar, politikacılar kendisine bilim insanı diyen reziller de var tabii. Ama hadi diyelim ki onlar azınlıkta.
Nedense TRT’yi izleyenler, dinleyenler de dahil vatandaşlarımız bu devasa kamu yayın kuruluşunun aslında kendi kurumları olduğu gerçeği ile ilgilenmiyorlar. Kendilerinin de o kurumun değişik yayın organlarında seslerini duyurmaya hakları olduğunun farkında bile değiller.
Vatandaşın daha doğru dürüst hangi haklara sahip olduğunu ve bunları nasıl kullanacağı ile ilgilenmediği gibi.
Diyeceksiniz şimdi bunların esamesi bile okunmuyor. Hak hukuk diye bir şey mi kaldı? Tek bir adamın ağzından bir laf çıkıyor ne hak kalıyor ne hukuk...
Olsun. Biz yine de TRT’ye devam edelim.
Muhalefet milletvekilleri ve politikacılarının büyük çoğunluğu da bu gerçekle ilgilenmiyor. Arada siyasi partilerle ilgili haberlerdeki gülünç, komik oranları dile getirip biraz eleştiri yapanlar çıkıyor. Ama arkası gelmiyor. Herkes, TRT’nin devletin ve iktidardaki partinin malı olduğunu biliyor.
Seçim sırasında, hele de şimdi referandum propaganda sürecinde siyasi partilerin TRT’den yararlanma daha doğrusu yer alma oranları yayınlandı.
Şimdi oranları verip yakınmanın anlamı yok.
Sonuç şu:
1982 Cunta Anayasası sayesinde iktidarlar, TRT’yi babasının öz malı gibi kullanıyor. İstediği adamları kuruma alıyor, istemediğini atıyor. İstediği insanları yayına çıkarıyor, istemediklerini yıllar boyunca çıkarmıyor.
İstediği programları yaptırıyor, yayınlıyor, istemediği, sevmediği konuların asla seslendirilmesini istemiyor. Bu müzikte, edebiyatta, kültür programlarında da böyle.
Vatandaşın bir kısmının inancı, kültürü vb. eğilimleri TRT’nin umurunda bile değil. Tek devlet, tek millet, tek dil, tek mezhep vb. ve tek yayın kurulu olsun isteniyor.
Neyse ki günümüz uydu teknolojisinde tek yayın organı mümkün değil.
AKP iktidarında TRT’nin dışındaki özel yayın kurumları üzerinde de büyük baskı kuruldu. Biat etmeyenler ya kapatıldı ya da kayyum atanıp kapattırıldı.
Buna rağmen iktidarın elinin uzanamayacağı teknolojik olanaklarla yayın yapan muhalif sesler var. Despotun en belalısı gelse bu yayınları engelleyemez.
TRT ‘ye dönersek...
Vatandaş TRT’nin nasıl bir kurum olduğuyla dahi ilgilenmiyor.
Bir bütçe dönemi dolayısıyla zamanın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT'de 6 bin 211 memur, 835 sözleşmeli olmak üzere 7 bin 46 personelin çalıştığını belirterek, AKP döneminde bin 333 eleman daha alındığını açıklamıştı.
Bu arada Kanal D’de 300’ün altında personel çalıştığını hatırlatalım. Diğer kanallarda da aşağı yukarı bu civarda personel bulunuyor..
TRT, bugün 13 televizyon kanalı, 5 ulusal, 5 bölgesel, 3 uluslararası ve 3 yerel radyo istasyonu, trt.net.tr ve 41 dilde hazırlanan www.trtvotworld.com isimli web siteleri, teleteks yayını, "Televizyon", "TRT Çocuk", "Radyovizyon" isimli basılı dergileriyle Türkiye ve dünyaya yayın yapan bir propaganda aygıtı.
Seyredilse de seyredilmese de yayınına devam ediyor. İhtiyacı olan paralar genel bütçeden ödeniyor.
Biraz da TRT’nin geçmişinden söz edeyim. Çünkü bu geçmişin bir parçasında benim de tuzum var. Ben de bu geçmişin önemli ve şimdi hayal bile edilemeyecek sürecinde yer aldım.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), devlet adına radyo ve televizyon yayınlarını gerçekleştirmek amacıyla, 01 Mayıs 1964’de, özerk tüzel bir kişiliğe sahip olarak kuruldu. TRT’nin nispeten demokratik yöntemlerle seçilmiş bir yönetim kurulu vardı. Gerçekten de bir ölçüye kadar devlet anlayışı hakim olsa da özerkti. Şimdi özerklik dediğimiz zaman en özgürce düşünen arkadaşlarımıza bile bunu anlatamıyoruz. Yani ne siyasi iktidar ne de başka kamu organları TRT yayınlarına karışabiliyordu.Şimdiki durumda hayal bile edilemeyecek bir statü.
Buna rağmen bizler, TRT Televizyonunu yayına başlatan 38 kişiden oluşan genç programcı grubu bu özerkliği az gördük. Çalışanların da TRT yönetim kurulunda temsil edilmesi gerektiğinin mücadelesini verdik. Daha da özerkleşmeye ilişkin taleplerimiz de vardı. Bunun için bir de sendika kurduk Televizyon Programcıları Sendikası adı altında.
Güçlü olmak için örgütlü olmak gerektiğini daha o yaşlarda biliyorduk.
Tabii bu örgütlülük bilinci birkaç yıl sonra, devlete el koyan 12 Mart Cuntasına tosladı ve ister istemez dağıldı. Bu idealist kadronun neredeyse yarısı, solcu oldukları gerekçesiyle TRT’den çıkarıldı. 1972’deki anayasa değişiklikleri ile kurum "tarafsız" bir kamu iktisadi kuruluş olarak tanımlandı. Yani özerklik bir daha geri dönmemek üzere ortadan kaldırıldı.
Şimdi gelelim sonuca:
İngiltere’de yaşamaya başladığım zaman en fazla dikkatimi çeken şey, halkın en ufak, en önemsiz konularda bile nasıl örgütlü olduğuydu.
Mesela geciken, rötar yapan trenlere tepki koyan bir platform var. Ve bunlar çok etkinler. Özelleştirilen ve bu nedenle de halka tren istasyonlarında kök söktüren tren şirketlerini dize getirebiliyorlar. Şimdi trenlerin gecikme dakikalarına göre şirketleri tazminat ödemeye mecbur ettiler.
Buradan yola çıkarak –hayalci de diyebilirsiniz belki- biz de TRT ile ilgili bir inisiyatif oluşturmalıyız. Bir ara yapılmıştı böyle bir şey.
Parası bizden çıkıyor ama TRT sürekli bize küfür ediyor. Vatandaşın yarısını hiçe sayıyor. Oysa her kesime, her farklılığa hitap edebilmeli, onların sesini duyurabilmeli. İktidarın borozanı olmak yerine normal, dürüst habercilik yapabilmeli.
Tamam, bunlar ancak genelde bazı şeyler değişirse yapılabilir ama yine örgütlü mücadele ile hiç olmazsa küfürü engelleyebiliriz.
Yeter ki, verdiğimiz vergilerin hesabını sormayı bilelim. Bu aynı zamanda demokrasi bilincidir.
Referanduma şurada birkaç gün kalmışken TRT yazısı yazılır mı diyeceksiniz.
Düğmesine dokunduğunuzda sadece ‘evet’ yayını yapan bir TRT yerine ‘hayır’a da aynı oranda yer veren bir TRT için mücadele etmeye değmez mi?