Aysuda Kölemen
Trump’ın halet-i ruhiyesi ve acı gerçek
Trump başkan olduğu günden beri, bir devlet insanı gibi de davranmıyor, aklı başında birisi gibi de. Alışılmış bir siyasetçi hiç değil. Amerika’nın alıştığı profilden ise alabildiğine uzak. Bir dediği bir dediğini, bir günü bir gününü tutmuyor. Bütün yaptıklarının ardında büyük bir stratejik deha, üç boyutlu satranç arayanlar az değil ama yanında çalışanlar, tarihte olmadığı kadar haber sızdırıyorlar basına. Biz bu deliliğe hizmet etmek için değil, onu dizginlemek için buradayız mesajı veriyorlar sık sık. Dondurma isteyen üç yaşında bir çocuğu sakinleştirmeye çalışan ebeveynlerin etrafa "anlayışla karşılayın" diyen bakışları gibi mesajları. Dış politikada izlediği yol, zamanlaması ve tarzı akılcı değil, Amerika’nın uzun dönemli dış siyasetine aykırı, hatta onyılların politikalarını tersine çeviriyor. Washington’da üzerinde uzlaşılmış pek çok noktayı çiğneyip geçiyor. Bir başkanın dış politika belirleyen tüm kurum ve kişilerle bu kadar zıtlaşması görülmüş, duyulmuş şey değil. Nihayetinde Amerika’da başkan dış siyasetin tek aktörü değil. Senato’da dış ilişkilerden sorumlu birkaç kişinin dış siyasette ağırlığı başkanla yarışır seviyede. Dışişleri bakanları, üst düzey güvenlik ve dış ilişkilerden sorumlu bürokratlar, kariyer diplomatları, generaller- bunların hepsi dış siyasette söz sahibi olan, Amerika’nın dünyadaki her hareketini yönlendirmede payı olan kişiler. Dünyanın her başkenti gibi, Washington’da da devletin uzun dönemli belli başlı politikaları üzerinde uzlaşma olması gerektiğine inanıyor bu kişilerin çoğu. Devlet aklına inanıyorlar. Kim başkan olursa olsun, temel meselelerde bu çizgiden sapmayacağına güveniyorlar. Güveniyorlardı.
Trump’ı kendisinden önceki başkanlardan ayıran da bu işte. Trump buna inanmıyor. Genel olarak uzun dönemli stratejilere, devlet aklına inanmıyor. Karar vereceği konularda binlerce sayfa rapor okumaya, onlarca danışmanı, bürokratı siyasetçiyi dinlemeye inanmıyor. Her fırsatta gururla belirttiği gibi, hislerine güveniyor, doğru seçeneği her durumda hisleriyle ve inanç olarak adlandırdığı önyargılarında bulacağına inanıyor. Hiçbir şey bilmeden, öğrenmeden, düşünmeden, en önemlisi de etrafına danışmadan, hisleriyle, anında karar almanın onu güçlü bir lider yaptığına inanıyor. Şirketlerini defalarca batırmış olması tesadüf değil. Birkaç gün öncesine dek, Washington için Trump’ın ilkokul seviyesindeki karar alma felsefesi ve yetisi sorun değildi. Ya da karısını defalarca aldatmış, defalarca boşanmış, şu an itibarıyla 43 kadın tarafından cinsel tacizle suçlanan, vergi belgelerini kamuya açıklamayı reddeden bir adam olması da, en büyük destekçisi olan evanjelik Hristiyanları zerre kadar rahatsız ediyor gibi görünmüyordu. Sorulduğunda, Trump’ın Tanrı tarafından görevlendirildiğini ve ona destek olacaklarını tekrarlıyordu hem liderleri, hem cemaatleri. Çünkü Trump, partisi ve evanjelik Hristiyanlar için çok kullanışlıydı ve onlara istedikleri her şeyi veriyordu. Partisi istediği her şeyi kopardı Trump’tan… Zenginlere vergi indirimi mi istersiniz, şirketler üzerindeki çevresel, finansal denetimlerin azaltılmasını mı istersiniz, sağlık sisteminde Obama’nın yaptığı reformları geri çevirmek için destek mi?.. Muhafazakâr Hristiyan cemaatler de İsrail’e koşulsuz destekten, kürtaj ve kadın karşıtı politikalar ve atamalara dek istediklerini fazlasıyla aldılar. Ve onlar da kullanışlı ama aptal başkanlarına karşılığında istediği kadar ırkçılık yapması, mülteci meselesini, küreselleşmeden zarar gören emekçilerin ve çiftçilerin uluslararası ticaret ve göçmenlere iş kaptırma korkusunu sömürerek oy toplaması için izin verdiler. Amerika’da ilk kez bu sene, en zenginler, en fakirlerden daha az oranda vergi vermeye başladı.
Trump bir kukla mı, kullanışlı bir aptal mı, herkesi ustaca kullanan bir stratejist mi, yoksa meczup mu? Muhaliflerin binbir teorisi var. Sıkıcı olmadığı kesin. Ancak istediği her şeyi yapmaya alışık. Tek başına iklim antlaşmasından çekilebiliyor. Dış siyaset ekibinin hoşuna gitmeyebilir ama sineye çekiyorlar. Bütün diplomasi kurallarını hiçe sayabiliyor ve zarar görmüyor. Otokratlarla, tek adamlarla çok sıkı fıkı, daha doğrusu hayran onlara. Bu uğurda Amerika’yı Kuzey Kore ve Rusya karşısında küçük düşüyor ama biraz azarlayıp bırakıyorlar. Çin’le ticaret savaşı başlatıyor, Washington’da sinirler geriliyor, kaşlar çatılıyor ama yine de başkanına sahip çıkıyor partisi. İsrail’de biraz ileri gittiğini düşünseler de, doğru yönde bir adım, diye ses çıkarmıyorlar Büyükelçiliği Kudüs’e taşımasına. Trump yapılamaz denilen o kadar çok şeyi yapıyor ve cezalandırılmıyor, o kadar çok kuralı çiğniyor ve sonucunda bir şey olmuyor ki, gittikçe cesareti artıyor. Peki neden Washington’da üzerinde herkesin uzlaştığı Kürtlerle ittifak meselesinde, kendine bugüne dek hep destek veren partisine ve Hristiyan tabana ihanet etti, diye soruyorlar. Neden hem kendi partisini ve tabanını, hem Avrupalıları ve Ortadoğuluları, muhalefeti ve bürokrasiyi kızdırdı? Belki de sadece canı istediği için. Çünkü canının istediği her şeyi yapmaya ve paçayı kurtarmaya alışık.
Peki ama Trump’ın canı neden böyle bir şey istesin? Neden ülkesindeki herkesin "ulusal çıkar" olarak kabul ettiği bir şeyden vazgeçsin? Trump ahlaklı değil, dürüst değil, istikrarlı değil, her konuda fikri bir günden bir güne değişebiliyor gibi görünüyor. Ama birkaç konuda gerçekten istikrarlı, özellikle başkan seçilmek için seçmenine verdiği sözler konusunda. Seçmene sunduğu vizyon fazlaca basit. Bu karmaşık dünyanın karmaşıklığından usanmış, basit, anlaşılabilir, "dümdüz" cevaplar isteyen halka, o dümdüz cevapları sunuyor. Cazibesi de bu dümdüzlüğünde. Ama dümdüzlüğü bir seçim taktiği değil, yalan değil, belki de en dürüst yanı. Çünkü tam da ilkokul birinci sınıftaki bir çocuk gibi, en karmaşık sorunlara bile dümdüz çözümler üreetebileceğine inanıyor. Amerika’nın beyaz kalmasını sağlarsa, Amerika’nın gerçekten daha güçlü ve güzel bir ülke olmasını sağlayacağına gönülden inanıyor. Amerika’nın dünyada adını bile bilmediği, sıradan Amerikalı’nın haritada yerini bulamadığı ülkelerine niye asker gönderdiğini anlamıyor. Son derece izolasyoncu. Amerika’nın Çin’e serbest ticaret hakkı vermesinin nedenlerini çözemiyor. Beyaz olmayan göçmenleri kapıdan çevirmeye, askerleri uzak savaşlardan çekmeye, Amerikan pazarını Çin’e kapatmaya, Amerika’yı uluslararası anlaşmalardan çekmeye söz veriyor. Bunlara inanıyor. Bütün bu itiraz ettiği dış politikaların Amerika tarafından, Amerika’nın hakimiyet kurduğu bir dünya sistemini sürdürmek için üretilmiş politikalar olduğunu anlamıyor. Önce Amerika derken, Amerika’yı dünya hegemonu yapmış olan her kurumu ve politikayı sabote etmekte bu nedenle bir sakınca görmüyor. Çünkü dünyanın karmaşık olduğu gerçeğini reddediyor. Partisinin önde gelenleri onu desteklerken bunların hep farkındaydı, ancak karşılığında istedikleri her şeyi aldıkları sürece, kaprislerine ve bedellere katlanıyorlardı.
Öyle görünüyor ki artık katlanmaya niyetleri yok. Çünkü Trump onların kabul edemeyeceği bir çizgiyi aştı. Bütün Washington kafasını taşlara vuruyor bu günlerde, çünkü bugünkü Amerikan gücünün önkoşullarından biri, Amerika’nın dünya polisi olması ve bir çok ülkede asker bulundurması. Onlar için Amerika’nın güçlü olması için, pek çok ülkede askeri varlık gerekli (gerçi bu da başka bir dümdüzlük örneği kanımca). Dış ilişkilerle uğraşan partilileri devamlı Amerika’nın bunu yapmadığında olanları hatırlıyor ve hatırlatıyor. Vietnam’dan çekilmelerini ve Amerika’nın gücünün azalmasını; Saddam’a karşı ayaklananların katliamla bastırılmasına ses çıkarmamalarını ve Saddam’ın bundan cesaret bulup Kuveyt’i işgal etmesini; Amerika Irak’tan çekilince IŞİD’in doğmasını… Devamlı bunları hatırlatıyorlar. Bizim için silah tutan müttefiklerimizin ardında ne zaman durmadıysak, daha büyük bir bela gelip bizi buldu. Kürtlere şu yaptığımızdan sonra bize kim güvenir, bizimle kim ittifak kurar, diyorlar. Trump’ın her hareketini alkışlayan, günahlarını görmezden gelen Hristiyan cemaatler ise Kuzey Suriye’deki Hristiyan nüfusun güvenliği için endişeli olduklarını söylüyor. Ortadoğu’da Hristiyanların nefes alabildiği tek alan olarak buranın kaldığını savunuyorlar. Tabii tuhaf, kendi sınırlarındaki Hristiyan mültecilere kin kusarken bu söyledikleri. İlk kez Trump’ı ciddi olarak eleştiriyorlar. Tüm bu grupların ortak ve büyük korkusu IŞİD. IŞİD, Kürtlerle yapılan işbirliği sayesinde "neredeyse" bitirildi, ama bu durumda tekrar hortlamaması için bir neden var mı, diye soruyorlar.
İyi de o zaman Trump neden yaptı bunu? Ülkesinde ve dışarda hiçbir müttefikten onay görmeyen bir şeyi neden yaptı? Amerikalılar cevap arıyorlar. Türkiye’de otelleri var, onları korumak için anlaştı, diyenler var. Putin’in kontrolünde, Rus çıkarlarına hizmet ediyor, diyenler de var. Akli dengesi yerinde değil, diyenler oluyor. Azil sürecinde ortalığı karıştırıp dikkati kendi üzerinden başka yere çekmek istiyor, iddiasında olanlar var. Erdoğan onu ikna etti çünkü otoriter kişiler karşısında eziliyor, diyenler dahi var. Ama belki de saçma derecede basittir aslında. Ortadoğu’da neden bu kadar askerimiz var, bize mi düştü onların güvenliği, diyen adam nihayet seçimde söz verdiği şeyi yapmak için aradığı fırsatı buldu. Çekilmek. "Önce Amerika!" Belki aklı dengesi yerinde, ama kahveden dünya yöneten adamlar kadar düz düşünüyor. Ne işimiz var oralarda, biz çekilelim, Türkler uğraşsın biraz da, diyor. Bir taşı çektiğinde hangi taşların düşeceğini düşünmeden hareket ediyor. Üç yıldır her kaprisini çeken destekçileri ise onu kontrol edemedikleri için şaşkın. İstediği olmadığında ortalığı dağıtan ve her şeye çok basit cevapları olan bir çocukla muhatap olduklarını tam anlamıyla yeni idrak ediyorlar. Ve bu çocuk tarafından kendi kümeslerinden atılmak, karar alma mekanizmasının dışında kalmak büyük egolarını çok zedeliyor. Sonunda mesele ülke çıkarlarından çok, dediğini dinletmeye alışmış adamların, dediğini dinletemeyince hissettiği öfkede kilitleniyor. Türkiye’deki iktidar üyelerine karşı akıllı yaptırımları Trump’a rağmen Senato’dan geçirmeye karar veriyorlar, iki parti anlaşarak. Veto etsen de, vetoyu aşacak oyumuz var, bizi dinlemeye mecbursun, başçavuşun eşeği değiliz, mesajı gönderiyorlar. Ok yaydan çıktı, geç kaldılar ama bunun bedelini Trump’a da, Türkiye’ye de ödetmeye kararlı görünüyorlar.
Ortada ulusal çıkarlar yok çünkü ulusal çıkarı başkan ve dışişleri kodamanları bambaşka anlıyor. Büyük stratejiler yok çünkü strateji kurabilecek yetiden yoksun birinin peşinde sürükleniyor Amerika. Gizli planlar yok çünkü Trump’ın aklından geçen her şey Twitter’da. Ama belki de bu trajik komedyayı canlı izlemekte bir hayır var. Sonuçta her şeyin birkaç adamın halet-i ruhiyesine ve zaaflarına kaldığı bir dünyada yaşadığımızı hatırlatıyor bize. Böyle bir dünyada ülkemizin çıkarını, bütün bu saçmalıkların ortasına düşmeden tesis edeceğimiz bir barışta görmemiz mi delilik?