Türban meselesi ve Deniz Çakır olayı

Dini anlamda muhafazakârlığın değer öğeleri vardır ve bunların başında da herhalde siyasete yaranmak, siyaseten bir yerlere gelmeyi istemek değil, vefa, dürüstlük duyguları gelmelidir.

Zamanında yani kültürel gerekçelerle, buna doğal olarak dini inançlar da dahil, türban takan öğrenci kızların üniversitelere girişinde, derslere devamında çıkan engellere karşı bir liberal demokrat olarak, kendi kültürel mahallemde türban hiç olmamasına rağmen verdiğim mücadele nedeniyle bugün bu konuda yorum yapmakta hatta bu yazıda olacağı gibi biraz ileri de gitmekte sakınca görmüyorum.

Deniz Çakır isimli bir artist kadın İstanbul’da bir AVM’de türbanlı kızlara iddiaya göre hakaret ediyor ve bunun üzerine de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Deniz Çakır hakkında bir soruşturma başlatıyor; meselenin detaylarını bilmiyorum, basından öğrendiğim konunun detayları doğru da olmayabilir, bu nedenlerden (ötürü) bu konuya hiç girmeyeceğim ama yazımın sonunda Deniz Çakır meselesine bir gönderme yapacağım.

Ancak, son aylarda türban meselesi açıldığında aklıma başka bir konu takılıyor, bugün sizlerle bu konuyu tartışmak istiyorum.

Hukukun evrensel ilkelerine aykırı bulduğum öğrencilere türban yasağı meselesinin çözümü çok boyutlu olarak gündeme geldi, bu sürece katkısı olanların önemli bir bölümü bugün AKP bloğunun çok dışında isimler.

Çok önemli bir profesör, iznini almadığım için ismini veremiyorum, türban meselesi üzerine çok önemli bir kitap yazdı, bu kitap Avrupa’da çeşitli dillere çevrildi, büyük ilgi uyandırdı ve dünya kamuoyunun türban meselesine bakışını da özgürlükler anlamında çok etkiledi.

Avrupa bu süreçte siyaseten türban yasağının kalkması doğrultusunda adımlar attı, en azından bu yasağın kalıcı olmaması için çaba gösterdi; bu çok önemli Türkiyeli profesörün kitabı türbanın Avrupa (ve) dünya nezdinde meşruiyet kazanmasında çok önemli (etkili) oldu.

Nitelikli akademik kişilikler, bu işleri bir maddi ve manevi bedel için yapmazlar ama son aylarda, senelerde örneğin bu profesöre reva görünenler yine de kabul edilebilecek şeyler değil.

Bu profesör bir bildirinin altına imza attığı için bugün Türkiye’ye gelmiyor, gelirse ne olur bilemiyorum ama başkaları aynı nedenden yargılandı, yurt dışı yasakları kondu, bu nedenden de bu hocamız şimdilik Türkiye’ye gelmek istemiyor; tüm bunların nedeni ise bir bildirinin altına atılan imza.

Bu mesele, bu hocamıza reva görülen bu muamele beni türban ve türbanlı kızlar hakkında düşündürüyor.

Şayet bugün yine türbanlı ama 90’lı yılların, 2000’lerin başının o sevimsiz ortamında üniversiteye giremeyen, daha sonra da yasağın kalkması ile bir ihtimal eğitim sürecini tamamlayan ama muhtemelen bahsettiğim hocanın da bu konudaki çabalarını, türbanın dünya kamuoyunda meşrulaşmasını sağladığını çok iyi bilen, bugün AKP’yi destekleyen türbanlı kadınlar acaba aynı hocanın bir imza nedeniyle ülkesine gelmediğini biliyor mu?

Bilmiyor ise, bu da mümkündür, diyecek bir sözüm yok ama bence bu ihtimal çok da güçlü değil.

Bana korkunç gelen ihtimal 90’lı yıllarda türban yasağının maliyetini üstlenen, sonra AKP ile birlikte ama sözünü ettiğim hocanın ve benzerlerinin çabaları ile de bu temel hakkını kazanan kadınların bugün bu hocanın durumunu biliyor ve sessiz kalıyor olması.

Bu kadınlar acaba şunu en azından kendi aralarında konuşmuyorlar mı?: "Biz bugün iktidardayız, hem de çok güçlü olarak iktidardayız ama türban konusunda yazdığı bir kitap ile meseleyi bizim için dünyada meşrulaştıran bir hoca yine bugün ülkesine gelmiyor, gelemiyor, acaba nerede büyük bir etik hatası yapıyoruz?"

Bu konuyu kendi aralarında konuşmakla da yetinmeyip mutlaka partinin, muhafazakâr çevrelerin gündeminin birinci maddesi haline getirmeleri gerekiyor bu türbanlı kadınların.

Deniz Çakır o AVM’de türbanlı kadınlara ne demiş gerçekten bilemiyorum.

Ancak, bir türbanlı kadın, türban yasaklarının mağduriyetini yaşamış bir kadın, sonra da söz konusu hocanın gayretleri başta olmak üzere başka çabalarla birlikte bu mağduriyet ortamını geride bırakmış bir türbanlı kadın, şayet o hocanın bugün ülkesine gelmediğini, gelemediğini de biliyor ve bu duruma ses çıkarmıyor ise kanımca Deniz Çakır’ın söylediklerinin çok daha fazlasını hak ediyor demektir.

Dini anlamda muhafazakârlığın değer öğeleri vardır ve bu değer öğelerinin başında da herhalde siyasete yaranmak, siyaseten bir yerlere gelmeyi istemek değil, vefa, dürüstlük duyguları gelmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi