Türkiye-Batı ilişkilerinde masada en önce ne olmalı?

En başta S-400 meselesi geliyor bu masadaki soruların başında; “S-400’leri sarımsaklasak mı saklasak, sarımsaklamasak da mı saklasak?” meselesine benziyor bu tartışma.

Bu yazıyı Türkiye’de uzun zamandır nefeslerin tutulup beklendiği 14 Haziran günü yani NATO zirvesi ve Erdoğan’ın da Biden ile o malum telefon görüşmesi dışında ilk kez başbaşa görüşecekleri toplantı günü yazıyorum.

Herkes masadaki konuları tek tek gündeme getiriyor.

En başta S-400 meselesi geliyor bu masadaki soruların başında; "S-400’leri sarımsaklasak mı saklasak, sarımsaklamasak da mı saklasak?" meselesine benziyor bu tartışma.

Kuzey Suriye konusu var, bölgede güçlenen bazı organizasyonlarla ABD’nin ve Türkiye’nin aldığı farklı pozisyonlar var.

Muhtemelen Kürecik ve İncirlik de vardır dosyanın bir yerinde.

Çok önemli olmak üzere Halkbank davası vardır gündemde.

Doğu Akdeniz de vardır aynı gündemde, yine muhtemelen Ukrayna konusu da olabilir.

TSK’nın Afganistan’da, Kabil Havaalanında muharip güç olarak görev alması da gündemde.

Başka stratejik (?????) konular da vardır herhalde.

Bu konular en azından bildiğim kadarıyla Türkiye’nin gündemde olmasını tercih edeceği konular.

Stratejik kelimesinin arkasına beş tane soru işareti koyuyorum çünkü bu sorunların hiç biri stratejik konular değil, stratejik tek bir konu var, o da paradoksal olarak değerler konusu.

Türkiye diplomasisi yine muhtemelen Rusya ve Çin ile muhtemel daha sıcak ilişkileri de masaya bir koz olarak taşıyacak.

ABD-Biden’ın gündeminde neler var çok da bilmiyorum.

Çok da önemsemiyorum doğrusu çünkü kanımca, benim için bu sorunlar sadece birer netice çünkü temeldeki esas sorun asla Türkiye’nin, Erdoğan’ın gündeminde yok, pragmatik ABD dış politikasının da ne ölçüde var, çok emin değilim.

Yazımın başlığında Batı kelimesi ile muradım ABD artı Kanada artı Avrupa artı NATO artı Avrupa Konseyi; sadece AB demiyorum, çünkü İngiltere, İsviçre, Norveç gibi önemli AB üyesi olmayan Avrupa ülkeleri de var.

Bu kesim (ABD-Kanada-Avrupa-NATO-Avrupa Konseyi) sadece bir hukuki-iktisadi (mesela AB) ya da askeri (NATO) bir birliktelik değil, ortada çok önemli, belki de insanlık tarihinin en önemli "değerler birlikteliği" söz konusu ya da öyle olmalı.

Değerler birlikteliği demek de dışa açık, rekabetçi bir piyasa ekonomisi, güçlü bir kamusal sağlık sistemi, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, mutlak bir yargı bağımsızlığı, laiklik, demokrasi.

Ben Batı dendiğinde bunu anlıyorum, bunu anlamak istiyorum.

Batı tam da bu mu anlıyor dış politikasında, dönem dönem maalesef kısa vadeli çıkarlar uğruna bu değerler bütününden önemli sapmalar yaşandığını, pragmatik dış politikanın öne çıktığını görmüyor değiliz.

Batının da bu değerlerin dışına önemli ölçülerde çıkan ama kurumsal olarak hala Batı sistemi içindeki ülkeler ile ilişkisini ciddi biçimde gözden geçirmesinden de yanayım.  

Biden’ın iktidara gelmesinden sonra "değerler eksenli bir dış politika uygulayacağız" ifadesi beni doğrusu çok umutlandırdı.

Biden’ın bu ifadesinin somutta ne karşılığı olacak muhtemelen bugün ve izleyen aylarda ortaya çıkacak.

Yukarıda en genel hatlarını verdiğim değerler bütünü temelde ahlak ve etkinlik değerleri ama sadece ahlak değerleri de değil, aynı zamanda batı sisteminin, medeniyetinin tüm müttefikler dahil, yeniden üretimini sağlayacak değerler, en başta Batının bunu iyi görmesi şart.  

Tabii, çok daha önemlisi de bizim içimizde bu değerlere kaç kişi sahip çıkıyor, çıkacak, muhtemelen en büyük sorun da bu. 

S-400’ler, Doğu Akdeniz sorun değiller, temel sorunun sonuçları.

Hukuk devletine bağlı bir iktidar olsa idi Halkbank diye de bir sorunumuz olmayacak idi.

Yine hukuk devletine bağlı bir iktidarlar silsilesi içinde Türkiye çok büyük ihtimal AB üyesi olacak idi çoktandır ve Doğu Karadeniz diye de bir sorunuz olmayacak idi.

Mavi Vatan anlamlı bir slogan ama AB üyesi bir Türkiye için.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi