Mehveş Evin
Türkiye batmaktan nasıl kurtulur?
Dünyanın en etkin ekonomistleri arasında gösterilen Prof. Dr. Daron Acemoğlu, İstanbul’a gelip iki konuşma yaptı ve bağımsız/alternatif medyada geniş yer buldu.
Propaganda yayınları, adı üstünde, hükümet doktrininin dışına bir adım çıkabilecek durumda olmadığından Acemoğlu gibi dünyanın peşinden koştuğu bir bilim insanının ne dediğini dinlemek bir yana, yokmuş gibi davrandı. Hatta gazeteci diyemeceğim bir takım isimler Acemoğlu’nun "pi ar çalışması"na dikkat çekerek "gizli ajanda" imalarında bulundu.
Normal, zira herkesi kendileri gibi zannediyor, düşünüyorlar: Taraflı, başkalarının bilgi ve düşüncesini hiçe sayan, yabancı fobisiyle yoğrulmuş, menfaatçi, dolayısıyla öğrenmeye ve gelişmeye kapalı...
Prof. Acemoğlu’nun yıllarca çoksatan listesinden inmeyen "Ulusların Düşüşü" kitabını okumuş ve çok faydalanmıştım.
Çok kısa bir özet vereyim. Acemoğlu’nun tezi, işleyen bir demokrasi ve temelleri sağlam kurumlar olmadan, dünyanın hiçbir yerinde sağlıklı bir ekonomik gelişmenin olamayacağına dayanıyor. Kitabında bunu tarihsel ve farklı coğrafya/kültürlerden örneklerle kanıtlıyor.
OTORİTER SİSTEMLER ALTTAN GELEN TALEPLE DEMOKRASİYE GEÇMEK ZORUNDA KALIYOR
Türkiye’de de ekonomik büyüme, 2000’lerde demokrasinin gelişimiyle paralel gitti. 2007 itibariyle antidemokratik uygulamaların artması... Özellikle son dokuz yılda demokratik kurumların çöküşüyle sonuçlanan sürece paralel olarak, ekonomide de giderek daralan bir tünele girildi.
Bunda küresel dengelerin de payı var elbet, ancak Acemoğlu, ülkelerin kendi seçimlerine vurgu yapıyor. James A. Robinson ile kaleme aldığı yeni kitabı "Narrow Corridor" (Dar Koridor, Ocak ayında Doğan Yayınları’ndan çıkacak) özgürlük ve refahın gelişimi için hem güçlü bir devlet hem güçlü bir sivil topluma ihtiyaç olduğu argümanı işleniyor. Sivil toplum, devleti denetleyebilmek adına kritik önemde, zira "Devletin politikaları ve aksiyonlarını etkileyemeyen bir toplum, despotizme mahkum olur."
Gelelim Prof. Acemoğlu’nun TÜSES’in düzenlediği etkinlikte, Türkiye ekonomisi/demokrasisi üzerinde söylediklerine. Önemli başlıklar şöyle:
- Büyümenin verimliliği, bilim ve teknolojinin kullanımıyla alakalı. Kaliteli ve eşitlikli büyüme, sadece bir kesimin değil, genel nüfusun ekonomik gelişimden faydalanmasına olanak sağlıyor.
- Demokrasinin büyümeye etkisi var mı? Bir diğer deyişle çok seslilik, problem yaratır mı? Farklı ülke tarihlerine bakınca, demokratikleşmeden önce ekonomik kriz yaşanıyor. Çoğu otoriter, diktatör sistem, alttan gelen talepler neticesinde demokrasiye geçmek zorunda kaldı.
ÜRETKENLİK YOK, EĞİTİM YOK, EŞİTLİK YOK
- Türkiye ekonomisinin büyüme kalitesi kötü. Rakamlar, 80’ler, 90’larla aynı seviyelere indi. Günümüzde yüzde 2’nin biraz üzerinde. Bu büyüme de kredi artışı ve tüketimle gelen büyüme patlamasının sonucu.
- Verimliliğe bakalım. Türkiye’de teknolojinin üretimi yok. Kısıtlı olan beyaz eşya ve otomotif dışında üretim yok. Öte yandan yatırım çok azaldı. Geleceğe bakınca durum daha vahim. Çünkü eğitimde OECD ülekleriyle Türkiye arasındaki uçurum giderek büyüyor.
- Türkiye, 2000’in başında dünyadaki en eşitsiz ülkelerden biriydi. Şimdi aynı noktaya döndü. Üretkenlik yok, eğitim yok, eşitlilik yok. Büyüme ancak krediyle sağlanıyor. Yatırıma giden her 100 TL’nin 65’i inşaat sektörüne. (Verimsiz ekonomiyi ayakta tutmanın en kolay yolu olduğu Kanal İstanbul’u istiyor Erdoğan. İstanbul ve Marmara bölgesinin geleceğine yönelik en büyük tehdit olması görmezden geliniyor. M.E)
- Son 10 senede sadece çalışan insan sayısında büyüme yaşandı. Bunun çoğunluğu servis sektöründe. (Otomasyonun yaygınlaşmasıyla servis sektöründe de büyük daralma yaşanacak. İşsizlik rakamları hızla artıyor M.E)
- Doğru seçim yaparsanız doğru büyürsünüz. Türkiye’nin önünde çok kritik bir dönem var. Nüfus henüz genç, fakat yaşlanacak. Fırsatı kullanmak lazım. Çoğulculuğu, demokrasiyi getirmeden olmaz. Siyasi kurumları düşünmeden ekonomik hakları düşünemeyiz.
Acemoğlu’nun tespitlerinden yola çıkınca dümenin yönünü değiştirmek, daha verimli bir ekonomiye kavuşarak kırılganlıktan kurtulmak hala mümkün. Ancak hukukun üstünlüğü, basın ve ifade özgürlüğü sağlanmadan, eğitim ve teknolojiye yatırım yapmadan bu "gemide"ki kimse batmaktan muaf değil.