Ergun Babahan
ABD: Türkiye PKK’yi askeri olarak yok edemez
Türkiye, Kürtlere karşı savaşını Irak ve Suriye’de giderek yaygınlaştırırken dünyadaki yalnızlığı da giderek artıyor. Irak’ın Zaho bölgesinde Bağdat’tan bölgeye tatile gelen sivilleri bombalaması ve aralarında çocukların da bulunduğu dokuz kişinin hayatını kaybetmesi hem Irak’ta, hem Arap dünyasında büyük infiale yol açtı.
Irak’ta Türkiye karşıtı gösteriler eşi az görülen bir boyut kazanırken toplumun farklı kesimlerini bir araya getirdi. Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt’ın sözcüsü Cemal Rüşdi, saldırıyı, "uluslararası hukukun ve iyi komşuluk ilkelerinin açık bir ihlali" olarak değerlendirdi ve şöyle dedi:
"Arap Birliği, Irak’a yönelik Türk saldırılarını reddediyor, herhangi bir Arap ülkesinin egemenliğinin ihlal edilmesini kınıyor. Ankara’nın bölge ülkeleriyle ilişkilerinde iyi komşuluk ilkesini yeniden gözden geçirmesi ve Arap ülkelerinin topraklarında herhangi bir bahaneyle askeri operasyon yapmaktan kaçınması gerekiyor."
Ancak Türkiye bu tepkilere aldırmadan aynı bölgeyi bombardımanı sürdürdü, ardından da Suriye’de MİT’in düzenlediği belirtilen bir SİHA operasyonu ile Suriye Demokratik Güçleri Komutan Yardımcısı Salwa Yusuf’u öldürdü. Ancak bu kez ilginç bir gelişme yaşandı, bugüne kadar Türkiye’nin saldırılarını görmezden gelen Amerikan Silahlı Kuvvetleri çarpıcı bir başsağlığı mesajı yayınladı.
Twitter’dan yayınlanan mesajda Türkiye doğrudan suçlanmasa da CENTCOM adına yapılan açıklamada SGD’nin silah arkadaşlığına yapılan vurgu önemliydi ve Ankara’nın bu operasyonlarla CENTCOM’un deyimiyle "aşağılık bir ideolojiyi" temsil eden IŞİD’e karşı savaşı zayıflattığı iması vardı. Bu metnin Washington’ın onayıyla yayınlanmış olmasına rağmen askerin yönetime "ortaklarımızın öldürülmesini durdurun" mesajı olarak okunması da mümkün.
"Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutan Yardımcısı, Ciyan Afrin olarak da bilinen Salwa Yusuk iki kadın savaşçı ile birlikte, 22 Temmuz 2022'de Suriye'nin Kamışlı yakınlarındaki bir saldırıda öldürüldü. Salwa, SDG'nin kritik bir lideriydi. 2017'de Kuzey Suriye'deki aşağılık ideolojiyi yenmek için verilen mücadelenin zirvesinden bu yana IŞİD'e karşı savaşan güçlere liderlik ediyor. CENTCOM, bu 3 SDG savaşçısının ailelerine, Kuzeydoğu Suriye'deki insanlara ve SDG ortaklarımıza başsağlığı diliyoruz."
Yunanistan’a karşı Ege’deki saldırgan tutumu nedeniyle tepki çeken AKP-MHP rejiminin, Kürtlere yönelik siyaseti de giderek daha fazla rahatsızlık ve zaten kaynayan bölge için bir istikrarsızlık kaynağı haline geliyor.
Ukrayna Savaşı, İran’ın nükleer silah sahibi olma çabaları, Karadeniz’in stratejik önemi gibi nedenlerle her türlü kaprisine karşı Erdoğan’ı hoş tutmaya çalışan Biden Yönetimi için New York Times’ın deyimiyle "bir baş ağrısı" olmaya devam ediyor.
Washington’daki hakim görüşe göre, Erdoğan bu sertleşmeyi, NATO’ya ve Amerika’ya sıkıntı yaratmayı seçime gitmek üzere olduğu için ve ekonomik olarak perişan ettiği halkın dikkatini dağıtmak amacıyla yapıyor. Ancak deniz giderek daha hızla tükeniyor. Washington, İran ve IŞİD nedeniyle bölgeyi şu an daha dikkatli izliyor ve Türkiye analizlerini sürdürüyor. Washington, Abdullah Öcalan’ı yakalatıp Türkiye'ye teslim ettiğinden bu yana Kürt meselesinin müzakere yoluyla çözüm fikrini savunuyor.
Bunun son örneği geçtiğimiz Çarşamba günü Washington’da düzenlenen bir konferansta geldi. Ortadoğu'dan Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Dana Stroul, Ortadoğu Enstitüsü ev sahipliğinde düzenlenen bir konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye hükümeti ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki çatışmaya "askeri bir çözüm" olmadığını söyledi. Stroul, şiddeti sona erdirmek için siyasi bir sürecin gerekli olduğunu öne sürdü ve Türkiye'nin sınır ötesi askeri operasyonlarının etkinliğini sorguladı.
Stroul’un Türkiye'nin Suriye'deki güvenlik çıkarlarının ele alınmasına ilişkin bir soruya yanıt olarak yaptığı açıklamalar şöyle:
"Öyleyse her şeyden önce, IŞİD operasyonlarından, PKK'ye karşı operasyonlardan bahsettiğimizde, terörle mücadelede 20 yılı aşkın kolektif deneyimden sonra askeri bir çözümün olmadığını söylemeye gerek yok sanırım. Dolayısıyla, iş Türkiye'nin son derece meşru güvenlik kaygılarını ve PKK'nin güçlerinin ve vatandaşlarının maruz kaldığı çok gerçek can kaybını ele almak söz konusu olduğunda, siyasi bir süreç ve diyalog için ciddi bir değerlendirme yapılması gerekiyor. Bir numaralı sorun, bu endişelerin nasıl giderileceği. İkincisi, hem Irak'ta hem de Suriye'de döngüsel Türk operasyonları gördük. Bence orantılı bir siyasi ve ekonomik süreç olmaksızın bunun gibi askeri operasyonlarla nelerin başarılabileceği konusunda ciddi bir düşünceye ihtiyaç var."
ABD, Soğuk Savaş'ın Türkiye'nin NATO üyeliğine ilişkin düşünceleri ve Ankara'da Batı yanlısı dostane bir rejimi sürdürme ihtiyacı nedeniyle, Türkiye'nin Kürt sorununa askeri bir çözüm arama çabalarının tarihsel olarak birincil dış destekçisi olageldi. Türkiye, en temel toplumsal meselesini sadece şiddetle çözme yolunu seçerken aslında NATO ve Batı’nın temsil ettiği değerlerden giderek uzaklaşıyor ve NATO’nun hasım ülkelerinin davranış biçimine geçiyor.
Savaş, hem demokrasi ve hukuk sistemini, hem de ekonomisini çökertiyor. "Vatan bölünmez" nidaları arasında çetelere, insan kaçakçılarına, uyuşturucu kaçakçılarına alan açılıyor; halk yoksullaşıp umudunu kaybetmeye başlıyor.
Savaşın en ağır bedelini Kürtler ödüyor. Türkiye’nin "PKK ile savaşta 40 bin yurttaşımızı kaybettik" söylemi gerçeği yansıtmıyor, çünkü bu sayının en az 30 binini Kürtler oluşturuyor. Tablo ortada, dağın taşın bombalanıp komşu ülkelerde üsler kurulmasına rağmen Kürtlerin hakkına, diline, kültürüne sahip çıkma iradesi kırılmıyor, kırılmayacak da…
İttihatçı geleneğin toplumsal sorunları demokratik yollarla hukuk içinde çözme, esneme kabiliyeti yoktur. Çivi gördüğü her yere çekiçle koşar. O nedenle Kürt meselesinde yeniden bir barış sürecinin başlaması tıpkı Tanzimat döneminde olduğu gibi ancak ekonomik bir çöküş sürecini ardından IMF ve Batılı finans kurumlarının kapısını çalınınca gündeme gelebilecektir.