İnci Hekimoğlu
Türkiye ‘rolü’ Arabistan’a kaptırdı
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ılımlı İslam’a döndüklerini ve ülkedeki ‘aşırıcılığı’ yok edeceklerini ilan etti. Geçen ay kadınlara araba kullanma izni verilmesi de bunun ilk işareti olarak gösteriliyor.
Tabi ki bu hak, kraliyet yönetiminin kendiliğinden yaptığı bir ‘jest’ değil. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla 2010-11 yılından beri mücadeleleri görünür olan kadın hakları savunucularının ilk somut zaferi olması açısından önemli.
Araba sürme hakkı için kampanya yürüten kadın hakları savunucularından Manal el-Şerif, kararın açıklanmasının ardından "Suudi Arabistan bir daha asla eskisi gibi olmayacak. Yağmur bir damlayla başlar" dedi.
Şerif kampanyanın öncülüğünü yaptığı için gözaltına alınmış, mahkemeye çıkarılmadan hapse gönderilmişti.
"Araba Sürmeye Cesaret Etmek" adını verdiği kitapta, ‘araba kullanma özgürlüğü’ odağında, bir kadın olarak şeriat kurallarında yaşamanın zorluklarını anlatıyordu.
Birleşik Arap Emirlikleri'nden Suudi Arabistan'a araba kullanarak girdiği için 2014 yılında gözaltına alınan ve ‘terör’ suçlamasıyla hapis yatan bir başka kadın hakları savunucusu da Loujain el-Hathloul’du.
Adı duyulan duyulmayan binlerce kadının yürüttüğü mücadelenin tek sonucu araba kullanma özgürlüğü olamazdı elbette.
Prensi Muhammed bin Selman, halkını şeriatın koyu karanlığına mahkum etmiş, radikal İslamcı terör örgütlerinin en önemli finansörü olan bir ülkeyi; yasaklarla, cezaevleriyle, dinle, imanla daha fazla götüremeyeceğini gördüğü için Arabistan’ı "tüm dünyaya ve tüm dinlere açma" sözü vermek zorunda kaldı.
Kuşkusuz bu kararda, ekonomik nedenler, ülkenin yabancı yatırımlara açılması gibi faktörler etkili olsa da değişimin motor gücünü kadınların oluşturduğu açık.
Mahallesinde bile yanında erkek olmadan dolaşamayan, peçenin yeterli görülmediği Arabistan’da kadınlar çok cesur eylemlere imza attılar.
Özellikle bir örnek, sonuçları açısından da çok çarpıcıydı.
Riyad’da, mini eteği, göbeği açıkta bırakan bluzuyla dolaşan bir kadının videosu sosyal medyaya düştü. Kimliği tespit edilerek gözaltına alınan kadın, gelen yoğun tepkiler üzerine serbest bırakıldı. Hakkında dava bile açılmadı.
Yani bu ülkede olduğu gibi, hem tacize, hem polis dayağına maruz kalıp bir de hakkında ‘polise mukavemet’ten dava açan olmadı.
Kırk yıl düşünsem bir gün Türkiye’yi, vahabi Suudi Arabistan ile kıyaslayacağım aklıma gelmezdi. Ama akla gelmeyen her şey başa gelir oldu.
Arabistan ılımlı İslam’a dönerken, bir zamanlar Ilımlı İslam ülkesi olarak Orta Doğu’ya model olmaya soyunan AKP yönetimindeki Türkiye ise radikal İslam’a doğru dolu dizginmaşallah…
"Dinin, kinin, davasının peşinde nesil" yetiştirmek üzere İmam Hatip Liseleri artırıldı, müfredattan ‘evrim’ çıkarılıp şeriat girdi, orta öğrenim yetmedi ilkokul, ilkokul yetmedi anaokulu, o da yetmedi sübyan okullarıyla cihatçı yetiştirmeye hız verildi.
Her gün bir başka semte, bir başka okulda veliler ya okullarının imam hatip yapılmasına karşı, ya yıkılıp AVM yapılmasına karşı, ya da çocuklarının cihatçı olarak yetiştirilmesine karşı eylemde.
Yeri gelmişken hatırlatayım.
Eğitim Hareketi, "Bu müfredat suçtur. Gerici müfredatı hazırlayanlar hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz" diyerek, veli, öğretmen herkesi bugün sabah 10.00’da Ankara Adliye’sine dilekçe vermeye çağırdı.
Benim naçizane görüşüm ise bu meselenin gruplar halinde, birbirinden kopuk protestolar şeklinde dile getirilmesinin sonuç vermeyeceği yönünde.
Yapılması gereken bu müfredat değişene kadar çocukları okula göndermemektir.
Velilerin yapacağı en iyi şey, "Yeliz" olarak ünlenen, AKP’li Milli Eğitim Komisyonu Üyesi Ahmet Hamdi Çamlı’nın "Namaz dinin direğiyse, cihat çadırdır. Direksiz çadır bir işe yaramaz. Cihat bilmeyen çocuğa matematik öğretmenin faydası yok" dediği bir ülkenin eğitim sistemine çocuk teslim etmemektir.
Sıralar boş kalmaya başlayınca bakarsınız, her sıra bir damla olur ve ardından "Yağmur başlar".