Eser Karakaş
Türkiye ve Fenerbahçe
Bilmem farkında mısınız, Türkiye ve Fenerbahçe birbirlerine ne kadar çok benziyorlar.
Bu benzetmelerde bariz bir şekilde benim sübjektif yargılarım, hedeflerim öne çıkacak muhtemelen ama buna da pek çare yok.
Çok koyu bir fenerbahçeliyim, Fenerbahçe’nin Türkiye’de elde edeceği şampiyonluklar, kazanacağı kupalar artık beni kesmiyor, ben en geç dört-beş sene içinde Fenerbahçe müzesinde ciddi bir Avrupa kupası görmek istiyorum ve bu isteğimi de, bazıları kızabilir, iyi bir fenerbahçeli olmanın ön koşulu olarak görüyorum.
"Avrupa kupası getirmedim, zaten böyle bir derdim de yok" diyen sözde başkanlar aslında Fenerbahçeli bile değillerdir.
Sayın Aziz Yıldırım Fenerbahçe’de yaklaşık yirmi sene başkanlık yaptı ama başarı kriteri olarak maalesef hiç Avrupa Şampiyonluğunu koymadı, sezonlar açılırken hedef olarak hep "yerli ve milli" kupaları gösterdi, bu hedef zafiyeti sonucunda da Fenerbahçe Avrupa kupası alamadı.
Ancak, Avrupa kupaları da öyle havadan gelmiyor, önce hedef koyacaksın, sonra da gerekli bütçeyi bulup, ayırarak gerekli adımları atacaksın.
Atılacak adımların başında ve sonunda da birinci sınıf futbolcülerle sahaya çıkmak vardır.
İkinci sınıf futbolcülerle birinci sınıf başarı, mesela Avrupa şampiyonluğu gelmez.
Fernandao ile, Emenike ile de zaten Avrupa kupası gelmesi mümkün değil idi.
Türkiye ligi Avrupa mukayeselerinde bir İspanya, bir İtalya, bir İngiltere, bir Almanya ligi değildir ve bu ikinci sınıf ligde de ikinci sınıf futbolcülerle ikinci sınıf başarılar, mesela lig şampiyonlukları yakalanabilir ama o kadar.
Fenerbahçe’nin başına ülkemizin en köklü ve büyük holdinginin yönetim kurulu başkanı geldi ama o da birinci sınıf futbolcülerle, birinci sınıf teknik direktörlerle çalışma zihniyetine, belki de kaynaklarına sahip değil ama bu ikinci sınıf futbolcüler ve teknik direktörlerle başarının da bir sınırı var.
Ersun Yanal önemlidir ama Fenerbahçe’ye bir Avrupa kupası getirecek kişi değildir.
Ben yavaş yavaş zaten Türkiye futbolünde ve Fenerbahçe’de etkin isimlerin Avrupa kupası gibi bir hedefleri olabileceğine inanmamaya başladım; onlar "yerli ve milli" başarılara razılar, argo tabiriyle fitler.
Bu kafayla da gidilebilecek yer, alınabilecek mesafe belli.
Türkiye için de durum hiç farklı değil.
Bir biçimde Türkiye batı dünyasının kurumsal ve yerleşik bir üyesi olmadan rahat ve huzur göremeyecek.
Bu gerçeğin kurumsal gereği de Türkiye’nin Avrupa Birliği tam üyeliği ve bu hedefin gereklerinin dört başı mamur bir biçimde yerine getirilmesi.
Ancak, bunların yerine gelebilmesi de siyasette bir beşeri sermaye meselesi.
Futbolde ikinci sınıf futbolcü ile nasıl birinci sınıf bir hedefe ulaşmak mümkün değil ise siyasette de nitelikli olmayan, batı hedefine yönelik durmayan siyasetçi ile Türkiye’nin zengin, özgür ve güvenli bir ülke olabilmesi mümkün değil.
Bugün ise Türkiye’de siyaset alanında bu tür bir siyasetçi yok.
Erdoğan kendi çapında belki, o da belki, başarılı bir siyasetçi ama onun da hedefi daha zengin, daha özgür, hukuk devletine dayalı bir Türkiye olmadığı için ülkemizin yönelimi bambaşka istikametlere gidiyor.
Futbolde büyük başarı istiyorsan bir Messi’n, bir Ronaldo’n ya da yaklaşık nitelikte futbolcülerin olacak, transferlerini bu istikamete yönelik yapacaksın.
Türkiye siyasetinin de bir Messi’si asla yok ama daha da vahimi bu çapa uzaktan yaklaşabilen bir adamı da yok.
Futbolde bu futbolcü kalitesi ile senelerdir dünya kupalarına gidemiyoruz, Avrupa kupasına da bu sene gideceğiz ama kaç senedir gidemediğimizi hatırlamıyorum bile.
Siyasette de bu siyasetçi kalitesi ile hukuk devletinde 108. sırada, insani gelişmişlik endeksinde 64. sıradayız.
Siyasette nitelikli siyasetçi belki her şey değil ama o olmadan da başka şey olmuyor.
Siyasette düzgün işleyen kurumlar gerekiyor ama o kurumlar da havadan gelmiyor, toplumsal talep lazım, bir de bu gereğe insanları inandıracak, ikna edecek birinci sınıf siyasetçiler gerekiyor.
Anadili Türkçe olan siyasetçi Fernandao’larla da Türkiye dünya hukuk ve ekonomi liglerinde nal topluyor.
Başka türlüsü olamaz zaten.
Hem Türkiye’de, hem Fenerbahçe’de düzgün hedefler yok, bu hedefleri koyabilecek yönetici ve teknik adamlar yok, kurumsallaşma çok zayıf, insan kalitesi ise hem siyasette hem futbolcülerde yerlerde sürünüyor.
Erdoğan ile, Süleyman Soylu ile, Damat ile, Devlet Bahçeli ile İnsani Gelişmişlik Endeksinde ilk otuza girmek mümkün değil.
Bunların zaten böyle dertleri de yok, onlar yerli ve milli ihale iktidarlarına fitler.
Gustavo, Kruse ve Rami dışında Avrupa çapında futbolcu yok Fenerbahçe’de ve üçü de otuz yaşın üzerinde.
Ersun Yanal’ı hiç saymıyorum bile.