Ragıp Zarakolu
Üç yıldız baki kaldı yine bu kubbede
Dostlarla vedalaşmaya devam ediyoruz peş peşe. Önce Şekibe Ablanın (Çelenk), sonra Rüçhan’ın (Togay), arkasından Muzaffer Abinin (Erdost) haberi düştü bilgisayar ekranına.
O kadar çok şeyler paylaştık ki onlarla geçmişte. Ve en zoru bir süredir görüşememiş olmak.
Araştırmacı yazar Emrah Cilasun duyurdu Rüçhan’ı yitirdiğimizi, Murathan Mungan’ın şiiriyle:
"Annemi, yoldaşımı, devrimci, sanatçı Rüçhan Tolgay’ı kaybettik."
Ben de Kavafis ile devam edeyim, Cevat Çapan’ın nefis tercümesi ile.
Hiç aklından çıkarma İthaka'yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
Ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
Sonunda kocamış biri olarak demir at adana,
Yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka'nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
Welat, Özgür Gündem ve Belge Yayınları aynı gece bombalandığında, onların evinde almıştım haberi Ayşe Nur’dan, 4 Aralık 1994 sabahı.
Felaket hastaydım, akşamki düşünce özgürlüğü paneli için beni ayağa kaldırmaya çalışıyorlardı, buhara tutup. Kimse pasaport alamadığı için, Doz yayınlarını temsilen Eren Keskin (zaten Ayşe Nur’dan bir yıl sonra Bayrampaşa nöbetini yayıncı olarak o alacaktı) ve Ataol yayınları Nimet Demir katılabilmişti toplantıya.
Gazete ile dayanışma olayı için koşturmaya başlayacaktık hemen onların evinde. Hapisteki yayıncılar toplantısı, tam bombalamanın üstüne gelmişti.
Özgür kadın kavramını hak edenlerden biri de kesinlikle Rüçhan Togay’dı. Kolay mı Çerkes Ethem’in yeğeni olmak. 1970’lerin ikinci yarısında Sahne Anadolu Topluluğu ile kırsal kesimi kasıp kavurmuşlardı Ali Haydar Cilasun ile birlikte.
O desen başka bir efsane. İstanbul Şehir tiyatrolarında sağlam bir tiyatro zemin yapıp oradan ajit-prop tiyatrosuna sıçramak. 50’lerin edebiyat çevresinden tanımadığı yoktu Ali Haydar Cilasun’un.
Nine-ana-baba-oğulun birlikte yoldaş olduklarına az rastlanır. O örneklerden biriydiler. Bir de Yeşil Orduya uzanan kanadı unutmayalım.
Ali Haydar ve Rüçhan
Ali Haydar Cilasun’un annesi desen ayrı bir efsane. 71 fırtınasında ana-baba yeraltına insin, torunu ninesi kapsın alsın, düşünün Beyoğlu kılığında iskarpinli Dersimli bir hanım. İllegalite diye ben buna derim. Kolay mı, Dersim’den, hem de Ovacık’tan gelip sürgün olmak.
Ana ve oğul zor zamanlarda
Ve oğlu Ali Haydar’dan önce özgürlük hareketinden yana tavır alsın. Dersimlilik böyle bir şey sanırım. Asi bir ruh. Ana ve oğulun bana gelip, babanın özgürlük mücadelesinden yana tavır alması gerek, bu ara fazla tasavvufa daldı dediklerinde Ali Haydar Dedeyi alıp, Özgür Gündem’e gitmiştim. Orada Ferda onunla bir röportaj yapmıştı da, orada ben Dersimli anama mahcup olamam deyip, öyle bir tavır koymuştu ki, biz de şaşmıştık. Vur dedik, o indirdi diye şakalaşmıştık aramızda.
Babanın o davudi sesi ile Berlin’de bir cenazede bir otobüsün üstünde kitleye seslenişini hiç unutamam.
Maşallah ana-baba-oğul, hepsinde Davudi bir ses. 1992 yılında Peru’ya gitmeden önce oğulla telefonda konuşmuştum da, 40’ında biri sanmıştım.
O melun hastalığı, Rüçhan Togay, Berlin’de tam da gösterim sırasında, neredeyse infilak etmişti 80’lerin başında, kıl payı yetiştirilmişti hastaneye. Ve yenmişti o güçlü iradesi ile onu. Ama kalleş ölüm 30 küsur yıl sonra yakaladı onu yine . Ama ona onlarca yıl dayandı iradesi ile.
En son bir güz mevsiminde Bodrum’da Gümüşlük’te buluşmuştuk onunla, oğulun kızgınlığından da söz etmiştik. Ne diyim. Bizim Güner hanımın korkması sonucu. Kolay mı oğulların öfkesi ile baş etmek.
Çocuklar ve genç kızlarla tiyatro yaptı Rüçhan yıllarca, alternatif eğitim yöntemleri ile. Onların dünyasını zenginleştirdi ve özgürleştirdi.
Pir Cilasun ile 2016 Aralığında sessizce vedalaştık, sevgili Nuray ve İrfan Dayıoğlu’nun deyimiyle. Ne güzel anlatmıştı onu, hep genç kalan Ferhat Tunç Bianet’te.
Hep konuşmuştuk onunla bu alternatif tiyatro deneyimlerini kitaplaştırmasını, şimdi iş yine oğula kaldı sanırım. Anıları hep bizimle olacak.