İnci Hekimoğlu
Ufuktaki demokrasi
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görevden ayrılışındaki skandallar zinciri bir kesimi çok şaşırttı. Pek çok ’ilk’le birlikte gitti Albayrak ama bunca yıldır tanık olduğumuz ‘ilk’leri saysak sayfalar yetmez. Bu ne ki?
Meğer tamtakır Hazine’den ‘Reis’in haberi yeni olmuş, meğer Albayrak gider gitmez yatırımcılar döviz yağdırmaya başlamış, meğer yatırımcılar ‘Reis’in durumdan yeni haberi olduğuna ikna olmuş. Meğer damat da kandırmış!
Dahası meğer ekonomik, hukuksal bütün reformların önündeki engel damatmış ki o gider gitmez "seferberlik" ilan edilmiş.
Gülmüyorum, müstehzi bir tebessüm de yok yüzümde. Biraz öfkeli olabilirim en çok, biraz da meraktayım. Bir gecede dövizin (bir miktar) düşmesini sağlayan yatırımcıları mesela çok merak ediyorum.
Belki bir gün öğreniriz ama benim asıl takıldığım, hâlâ bildik bir devlet varmış gibi refleks vermeye devam etmek. Uyanın demek geliyor içimden, o devletin tabutuna son çivi 2017 yılında çakıldı.
Türkiye 2017 yılından bu yana gaspla kurulmuş bir rejimle yönetiliyor. 20 yıldır ülkeyi yöneten rejim sahiplerinin şimdi birden reformlardan bahsetmeye başlamasının nedenleri malum.
Erdoğan’la arası pek iyi olmayan Biden’ın ABD başkanı seçilmesi, AKP ve MHP’nin ülkeyi sürüklediği yoksulluk ve adaletin iflası, dolayısıyla eriyen oylar. Bunları zaten bilmeyen yok gibi.
Ama buralardan yola çıkıp ‘koalisyon’un gidişinin hızlandığını, ilk seçimlerde kaybedeceklerini söylemek neredeyse iktidar ömrüyle yarışacak bir ezber halinde tekrarlanıp duruyor.
Getirmeye çalıştıkları seçim yasası ile, farklı birimlere bağlı silahlı güçlerin baskısıyla oluşacak atmosferde, sandıktan ne çıkar, nasıl çıkar bilinmez. Kuşkusuz AKP, CHP’nin 16 Nisan referandumunda ve 2018 başkanlık seçimlerinde gösterdiği pasif ve beceriksiz tutumundan edindiği deneyimi tepe tepe kullanacaktır.
Joe Biden’in "muhalefeti desteklemek gerekir" sözlerinden umutlanan varsa hayal kırıklığına uğrayabilir. ABD’nin elindeki Halk Bank ve benzeri dosyalar sadece ABD yararına sonuçlar üretebilir. Manevra kabiliyeti bunca yüksek bir güç merkezinin, "tek ihraç unsuru olan paralı askerleri" ile çeşitli pazarlıklara girilmesi ise sürpriz olmaz.
Nitekim Aykan Sever son yazısında Ermenistan-Rusya ve Türkiye ilişkilerinin analizini yaparken "Batı’nın kendisinin doğrudan değilse de bu bölgede Türkiye ile birlikte hareket etme olanakları araması mümkün. Gürcistan’ın da dahil olduğu hali hazırda ısınan bir Güney Kafkasya var" diyor. Zayıflamış iktidarların ‘dış güçlerle’ işbirliği ihtiyacının veya mecburiyetinin işleri "delikten aşağı süpürmeyin" yakarışına kadar vardırdığını görmüştük.
Amerika’nın kurumsal stratejisine geri döneceği öngörülen Joe Biden’in Orta Doğu’da daha müdahaleci politika izlemesi beklenirken, Türkiye’nin üstleneceği rol de neden değişmesin?
Dikkatimizi vermemiz gereken yer ne ABD, ne AB. Öncelikle demokratik, çoğulcu, eşitlikçi bir rejim için muhalefetin, muhalefete muhalif olmasına son vermek gerekir.
İktidarın sonsuz sınırlarda kurduğu ‘terör’ minderinin dışına çıkmaya cesaret edemeyen muhalefetin de keşke Erdoğan kadar manevra kabiliyeti olsa.
Ya da "niyeti olsa" mı demeliyim?