Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov tarafından çeşitli başlıklarda sigaya çekilen TC'nin, Orta Asya'da ABD yanlısı oynayacağı rol Pekin'in yanı sıra Moskova yönetimini de memnun etmeyecektir.
Her ülkenin hiç kuşkusuz kendine has ve yakından bakılmayı hak eden bir hikâyesi vardır.
Doğal olarak savaş/güç aklının hakim olduğu bir zeminde özgürlük, eşitlik gibi köklü sorunların tartışma konusu olması mümkün değil. Açılacaksa bir yol bunu biz yapacağız...
Devletin bir uzvu olan Peker'in son ifşaatlarıyla memleket ve Kolombiya'da hüküm süren siyasal rejimlerin birbirinden pek uzak olmadığı bir kere daha gözüktü.
Bütün bu olanlar karşısında rejimin guguklu saatine dönüşmüş yazar çizer takımına söyleyecek bir söz yok. Vaziyetleri aleni, elleri ve ağızları kanlı.
Rusya ve Çin'in bu sahalarda karşılık vermek bir yana aynı zamanda tıpkı ABD gibi asimetrik karşılıklar verebilecek yetenekleri olduğunun altını çizmeliyim.
Muhalefetin ana eksenini devlet terörü nedeniyle elbette ki sokaklardaki direniş oluşturuyor.
Bizim görmediğimiz HDP'ye saldırıları, elbette kendiliğinden olmasa da onlar farkında. Ve bu bu bilinç halini eylemleriyle de ifade ediyorlar.
ABD'nin Karadeniz'e göndereceği savaş gemilerinin adı Yavuz ve Midilli olarak yolda değiştirilirse şaşırır mıyız?
Bugünlerimizi, bir çoğumuzun belki de bilmediği, yıl dönümleri vesilesiyle yukarıda bazı müziklerini paylaştığım benzer devrimci mücadelelere borçluyuz
Milyonlarca insanın hayatını bir biçimde belirlemiş olan 12 Eylül ve bugünüyle hesaplaşma sorunu önümüzde halen bir heyula gibi duruyor.
Türkiye’de siyasete, kültüre egemen olan şiddet kuşkusuz bir çok açıdan çürümeyi ve yozlaşmayı da beraberinde getirdi.
Özetle rejimin çeşitli halkları memlekette de Türk-Sünni-erkek ve iktidara biat edenler haricindekileri köleleştirmeyi hedefleyen bir kara ütopyası var.
Geçtiğimiz hafta önemli bir kaç gelişme yaşandı. Bunları kısaca aktarmaya çalışayım.
S-400’de rejimin sadık bendelerinin kurtulmak için kıvrım kıvrım kıvrandıkları bir oltaya dönüştü.
ABD Rusya arasında Ukrayna üzerinden bir hesaplaşma başlaması elbette tesadüf değil.
Lafı dolandırmayayım, mevcut CHP yönetimi “haklı ve doğru olarak” kendini bir suç organizasyonu olan devletin bir uzvu, ayrılmaz parçası olarak görüyor.
Güney Amerika’da göze çarpan sorunlardan biri de yaygın sosyal şiddet. Venezuela geçen yıl gerçekleşen yaklaşık 12 bin ölümün nüfusa oranıyla bu konuda ilk sırada.
Rusya bölgede son hamlesiyle bir kere daha belirleyici güç olduğunu gösterse de bütün bunlar postmodern karakterli yeniden paylaşım savaşı içinde bir anda tuzla buz olabilecek değerde.
Kaybetme süreci Trump’la başlamadı. Onunla da son bulmayacak.
Altımızdaki toprağın her katmanından kemikler fışkırırken, kapsamlı bir hesaplaşma olmaksızın kurulan bir geleceğin herhangi bir rüya ile bağlantısı olabilir mi?
Afrika’daki bazı ülkelerin öteden beri var olan köklü problemleri paylaşım savaşının katkısıyla yeniden hareketlenerek şiddetli çatışmalara yol açmaya şimdiden başladı.
ABD ve AB tarafında sınırlı ölçüde de olsa gündeme getirilen yaptırımlar, iki arada bir derede tutumun sürdürülemezliğini işaret etmesi açısından önemli.
TC’nin Güney Kafkasya seferinin ikinci etabıysa savaşın ganimetlerini toplama süreci. Bununla ilgili ilk adımlar geçen hafta Erdoğan’ın Bakü ziyaretin sırasında atıldı.
Suriye kaynaklı haberlere bakılırsa bölgeden yeniden cihadist paramiliter güçler toplamaya çalışan TC’nin bu kez hedefinde Keşmir-Hindistan var.
Kimse artık uluslararası basında “barış olursa Kolombiya patlama yapacak” falan diye gülücükler de saçmıyor.
Kapitalizmin sefalet yaratarak kendini yeniden üreten hâli Korona salgının da etkisiyle daha bir görünür oldu. Bugün dünyada otuzun üzerinde ülke kıtlık tehdidi ile karşı karşıya.
Zayıflamış iktidarların ‘dış güçlerle’ işbirliği ihtiyacının veya mecburiyetinin işleri “delikten aşağı süpürmeyin” yakarışına kadar vardırdığını görmüştük.
İşin doğrusu Azerbaycan cephesi ve gerisindeki Türkiye bu işten tatmin olmuş değil. Fakat olası bir savaşı bu kez Rusya’ya karşı başlatmış olacaklar.
Auster verdiği demeçlerde ülkenin “Trump'ı sevenler ve sevmeyenler olarak ikiye bölündüğünü” ve demokrasinin geleceği açısından "çok kritik ve tehlikeli" bir noktaya geldiğini söylüyordu.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.