Aykan Sever
Yeni olası hesaplaşma alanları
Adettendir her yılın sonunda bir tür bilanço çıkarmak. Maalesef dünya politikasında olan bitenlerin yoğunluğu en azından benim açımdan böyle bir muhasebeye izin vermiyor. Onun yerine bu yazıda postmodern karakterli yeniden paylaşım savaşının seyri bağlamında önemli olan bazı başlıklara işaret etmekle yetineceğim.
Amerikan müesses nizamı uzun zamandır Çin’le olan çekişmelerini Pasifik bölgesine taşımak istese de genişletilmiş Ortadoğu yani başta Ukrayna, Libya, Suriye, Irak ve İran olmak üzere buralar ve bölgenin genelindeki çatışma ve çekişmelerin 2021’e de damgasını vurması kaçınılmaz gözüküyor.
Bu konuda başta Türkiye’nin emperyalist politikaları olmak üzere Trump yönetiminin giderayak İran, Suriye ve Rusya’ya karşı geliştirdiği yaptırımlar ve kışkırtıcı politikaların savaşın derinleşmesine katkısı olacak. Buna karşı Rusya’nın ve İran’ın zaman zaman ortaklaşan fakat temelde çelişen çıkarlarının paylaşım savaşından genişleyerek çıkma oyunu burada bir diğer katalizör öge. Elbette bunun yanı sıra İsrail etrafında şekillenen bazı Avrupa ülkelerini de içine alan Arap bloku da bu savaş girdabını derinleştiren faktörlerden.
Yeniden paylaşım savaşının boyutlanacağı yerlerden biri de maalesef yeni yılda Afrika olacak gibi görünüyor. Afrika’daki bazı ülkelerin öteden beri var olan köklü problemleri paylaşım savaşının katkısıyla yeniden hareketlenerek şiddetli çatışmalara yol açmaya şimdiden başladı.
Etiyopya
Şiddetin son dönem ön plana çıktığı ülkelerden biri Etiyopya. Etiyopya yönetiminin geçtiğimiz haftalarda Tigray halkına karşı düzenlediği geniş çaplı operasyon büyük yıkıma yol açtı. Muhtemelen intikam hislerini bilemekten öte bir sonuca yol açmadı. Nitekim faili belli olmasa da geçen hafta ülkenin batısında bir toplu katliamda 207 kişi öldürüldü.
İçerideki iktidar paylaşım sorunları bir yana Etiyopya’nın Nil üzerine inşa ettiği Hedasi Barajı Mısır ve Sudan’la bir anlaşmazlık kaynağı olmayı sürdürüyor. Afrika’nın en büyüğü olacak diye nitelenen baraj şimdiden, bu baraj dahil bölgedeki bir çok altyapı çalışmasını finanse eden Çin’in yanı sıra İsrail ve ABD’nin de dahil olduğu geniş kapsamlı bir soruna dönüşmüş durumda. TC, Katar ve Rusya’nın da meseleyi yakından takip ettiği görülüyor. Aç sermaye çevrelerinin problemleri nasıl çözdüğü ise malumunuz…
Orta Afrika Cumhuriyeti
Yer altı kaynakları açısından zengin olan eski Fransız sömürgesi Orta Afrika Cumhuriyeti’nde(CAR) öteden beri var olan sorunlar bugünlerde yeniden bir iç savaşa dönüşme eğilimi gösteriyor. Süreci hareketlendiren öge bugün yapılması beklenen cumhurbaşkanlığı seçimleri. Seçim öncesi mevcut Cumhurbaşkanı Faustin Touadera’nın otoritesini kabul etmeyen çeşitli silahlı grupların başkent Bangui’ye yakın mesafedeki bazı kentleri ele geçirdikleri açıklandı. Bunun üzerine yönetim Rusya ve Ruanda’dan askeri destek istedi. Miktarı net olmasa da her iki ülkenin de talep üzerine CAR’a asker gönderdiği açıklandı. Bölgeyle yakından ilgilenen bir diğer ülke ise Fransa.
Ayrıca Hristiyan silahlı grupların yanı sıra "Seleka koalisyonu" adıyla bir araya gelen Müslüman silahlı oluşumların varlığı gerçekte çekişmeler zengin yeraltı kaynakları etrafında şekillense de IŞİD vb. yapıların özellikle Afrika’da bugün geldiği boyutu düşününce paylaşım savaşının istikametinin genişleyebileceği de düşünülebilir.
Fas-Batı Sahra
Trump, bu ay Fas’ın İsrail’i resmen tanıması karşılığında büyük kısmı Fas işgali altındaki tartışmalı Batı Sahra’da BM’nin garantilerini hiçe saydı ve Rabat’ın bölgenin tamamı üzerindeki egemenliğini koşulsuz biçimde tanıdı.
Bu kararı verirken Batı Sahra’da yaşayanlara hiç sormadığı gibi anlaşmazlıkta taraf olan Cezayir’ e BM’ye ve Afrika Birliği’ne de sormadı. Bu hafta ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ABD’nin Batı Sahra'da konsolosluk açma sürecinin başladığını duyurdu. Burada şöyle bir soru karşımıza çıkıyor, Fas’ın diplomatik ve ticari ilişkilerini İsrail’le başlatmak ve geliştirmek için gerçekten Fas’a Batı Sahra’da egemenlik hakkı tanımak gerekiyor muydu yoksa Trump sürece doğrudan damadı Kushner’i de dahil ettiğine göre aslında başkanlık sonrası kendi çıkarlarını kollayan bazı hamleler için ABD’nin olanaklarını mı kullanıyor? Bölgenin bir de IŞİD vb. organizasyonların etkinliğe açık ve hele hele TC dahil bazı güçlerin yakın ilgisine mazhar olduğu da biliniyorsa…
Afrika’da çatışma ve uluslararası çekişmelerin hali hazırda geliştiği ülkelerin başında Nijerya, Mozambik, Mali, Somali, Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti geliyor. IŞİD ‘in merkezi yapısı ortadan kalksa da bölgede daha fazla kök saldığı görülüyor. Afrika’da başka iddialı güçler olsa da coğrafyanın genelinde Çin’in şu an için belirleyici güç olduğunun altı çizilmeli.
Postmodern karakterli paylaşım savaşının birer veçhesi olarak dünyanın farklı köşelerinde de çatışma alanları mevcut. Bunların arasında dikkat çekenlerden Hindistan’ın Pakistan ve Çin’le yaşadığı "sınır" anlaşmazlıkları. Şimdilik bu gerilimler kapsamlı birer savaşa dönüşme emaresi göstermiyor fakat bu ülkelerin uluslararası politik hamlelerini yönlendirebilecek önemde sonuçlar doğuruyor. Mesela 2. Dağlık Karabağ Savaşı’nda Pakistan Azerbaycan’ı desteklerken Hindistan Ermenistan’dan yana bu tercihini kullanmıştı. Önümüzdeki yıllarda başka güçlerin de dahil olmasıyla pekala bu çekişmeler büyüyebilir ve çok daha kapsamlı sorunlar üretebilir.
Ermenistan’taki gelişmeler
Yazıyı daha ayrılmadan özlediğim ve olanı bitenini yakından takip etmeye çalıştığım Ermenistan'la noktalayalım. Başbakan Paşinyan yenilgi psikozunun yarattığı olumsuz atmosferden çıkış için nihayet "gelecek sene erken genel seçime gidilebileceği" sinyali verdi. Seçim için kesin bir tarih vermedi fakat parlamento içi ve dışı tüm kurumları bu konuda görüşmeye davet etti. Bu şu ana kadar havanda su döven siyasal yaklaşıma göre kuşkusuz bir ilerleme sayılır. Paşinyan’ın 10 Kasım sonrası kendisine karşı başlayan ve devam eden protestolar için dile getirdiği "eski düzenin temsilcilerinin niyetleri başka" söylemi mevcut sorunu aşmak için bir hayli yetersiz kalıyordu. Tarafların en önemlisi de halkın rızası dahilinde yapılacak bir seçim olumlu gelişmeler için bir adım olabilir.
Fakat işin doğrusu dünyada bir çok yerde olduğu gibi Ermenistan’da da hakim ideoloji olan milliyetçilik ortadan kaldırılmadan ne sorunların doğru tespitinin ne de çözümünün gerçekten sağlanabileceğini sanıyorum. Milliyetçilik illetinin sarıp sarmaladığı figürlerden biri de Paşinyan. Paşinyan yine de alamet-i farikası sayılabilecek "sıradanlık" görünümüyle "Kadife Devrim" günlerinde halk açısından bir umut ışığı olmayı becermişti. Ama kısa zamanda ülkenin elitlerine karıştı. Bir illüzyona dönüştü. Yukarıdan bakışlara, halkın arasında yürüdüğü yollara kırmızı halı serdirmek eşlik etti. Devraldığı yozlaşmış bürokrasiyle oligarkları yaratan sisteme karşı değil, oligarkların bir kısmına karşı mücadele etti. Halkı her tür rezilliğiyle bıktırmış olan rakiplerine benzedi. Kendi yalanına kendisi dahi inanmayan manipülatörlerin eşliğinde başka bir şey de beklenemezdi.
Öncelikle yolsuzluğa batmış bir sistemi daha da önemlisi yolsuzluğu suç değil hak/marifet olarak görmenin yaygın olduğu bir toplumsal yapıyı tamir etmenin mümkün olabileceğini düşünmek akıl kârı olmasa gerek. Bir de bunu toplumu politikleştirmek yerine tıpkı öncekiler gibi manipülasyona baş vurarak sağlamaya çalışıyorsanız belki siz değil ama halk baştan kaybetmiş demektir. Ermenistan’ın bozgun havasından çıkması elbette mümkün fakat buna ancak soruları değiştirerek başlanabilir. Örneğin kim iktidar olacak yerine halkı nasıl iktidar yaparız diye sorarak başlanabilir…
Yeni yılda maalesef hâlâ iklim krizinin ve Korana gibi salgınların habis gölgesi altında yaşamaya devam edeceğiz. Fakat yaşam sürüyor, bütün bu olumsuzlukları değiştirmek isteyen insanlar da, mücadeleler de var. Değiştirebiliriz umuduyla yeni yılınız şimdiden kutlu olsun…