Bütün bu olanlar karşısında rejimin guguklu saatine dönüşmüş yazar çizer takımına söyleyecek bir söz yok. Vaziyetleri aleni, elleri ve ağızları kanlı.
Rejimin "ne kadar çok yalan, demagoji ve saçmalığa başvurursak o kadar çok manevra alanımız olur" düşüncesine dayanan zihni yaklaşımı bütünüyle çökmese bile artık en azından uluslararası politika alanında rejim açısından olumlu bir karşılık bulmuyor. Sonuna gelindi. Yalan ve saçmalıklara herkesin karnı tok.
Rejimin başıyla simgelenen karakter yoksunluğu bu hafta içinde Amerikan sermaye çevreleri karşısında bir kere daha sergilendi. Henüz "Eyyy Ameriga" naralarının yankısı daha uzayda kaybolmadan, rejimin başı ne isterseniz yaparım, Sülü'nün olmayan saçını bile size süpürge ederim diye sermayedarların önüne duble asfalt oluverdi. Sonra da sümme haşa biz de Amerikan, Yahudi karşıtlığı olmaz türünden yalanları sıralamaya girişti. Bu lafları ederken karşısındakilerin tıpkı kendisi gibi vicdan yoksunu olabileceğini iyi hesaplamış olabilir ama akıl ve hafıza konusunda durumun aynı olacağını söyleyemem. Hele hele daha bir hafta önce ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Erdoğan'a yönelttiği anti-semit suçlaması orta yerde dururken.
Sonra aynı karakter erimesi suç ortakları karşısında da sergilendi. Onların kendisine yapabileceklerini hesaplayarak cürümlerinden korktu, onlara sahip çıktı. Şimdi eminim aranızdan "ya böyle kişisel-psikolojik gerekçelerle olanlar izah edilebilir mi, saçmalık" diyenleriniz çıkacaktır. İşte hikâyenin başladığı/bittiği yer de burası. Şimdi sizin ülkenizin sermayesi, talan ve Soykırımlar üzerinden devlet desteğiyle mayalanmış bir yapıya sahipse, bu sınıfsal zeminin üretebileceği ekonomik-ideolojik-kültürel-siyasal yapının karakteri ne olabilir? Daha doğrusu kendine has bir karakteri olabilir mi? Ya da bugünkü hakim rejimin yarattığı lümpen burjuva kesimlerin ne tür bir tıyneti var? Küfür, hakaret, tecavüz, işkence, öldürmek ve el koymaktan başka?
Sonra gelsin "Ezanlarımızı susturmaya, bayrağımızı indirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir." demagojileri...
Bütün bu olanlar karşısında rejimin guguklu saatine dönüşmüş yazar çizer takımına söyleyecek bir söz yok. Vaziyetleri aleni, elleri ve ağızları kanlı. Bir zamanlar böyle bir burjuvazinin çöplüğünde otantiklik arayanların ise gözüne sinek kaçtı. O gün bu gündür "aslında ben öyle demek istemedim" homurtuları eşliğinde gözlerini ovuşturup duruyorlar ama dinleyen yok.