Gün Zileli
Ukrayna’daki savaşa ilişkin notlar
Rusya, 24 Şubat 2022 günü, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, "Ukrayna'nın askerden ve Nazizm'den arındırılması" gerekçesini ileri sürerek kuzeyden ve kuzeydoğudan askerî birlikleri Ukrayna’ya sokmasıyla Ukrayna’nın işgalini başlattı. Bu işgal girişimi tüm dünyada ve Türkiye’de büyük heyecan yarattı. Rus tanklarının ve birliklerinin hızla ilerleyerek Ukrayna’nın başkenti Kiev’i kısa sürede ele geçireceği düşünülüyordu. Televizyon kanallarında kurulan "savaş tahlili" masalarının başına toplanan "elleri sopalı" emekli generaller ve "terör uzmanları" teker teker kalkıp ekranın yarısını kaplayan haritalarda "sopalarıyla" Rus birliklerinin ilerleyiş yollarını göstermeye başlamışlardı bile. Tabii Ukrayna’daki yıkım manzaraları da ekranları kaplamakta gecikmedi.
George Orwell, "askerî uzmanların söyledikleri her zaman yanlıştır"1 der. Anlaşıldığı kadarıyla, Putin’in beklentileri de "savaş uzmanları"nın görüşleriyle aynı yöndeydi. O da bir "yıldırım harekekâtıyla" Ukrayna’yı kısa sürede ele geçireceğini, Zelenski hükümetini devireceğini düşünmüş olmalı. Ne var ki, bu yorum ve beklentilerin çok da gerçekçi olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Ukrayna’nın silahlı güçleri, milisleri ve tanklara karşı molotof kokteyli imaline girişen halkı, çetin ceviz olduğunu gösterdi. Başlangıçta Kiev’i kuşatmış gibi görünen Rus birlikleri, saldırının ilk bir haftasının sonunda ağır kayıplar verip, fazla bozgun havası vermemeye çalışarak geri çekilmeye başladılar. "Yıldırım savaş"ı bir anda "uzatılmış savaş"a dönüşmüştü. Tabii "eli sopalı" savaş uzmanları da yorumlarını anında değiştirerek Ukrayna’nın başarılı direnişinden söz etmeye başladılar.
Şu anda savaş, Rusya’nın, kendini daha fazla "kendi topraklarında" hissettiği anlaşılan Donbass bölgesinde devam ediyor esasen. Burada Rus ve Rusya yanlısı nüfus yoğun olduğundan Rusların yerel desteklerinin ve bölge milislerinin olduğu anlaşılıyor. Ruslar, bu bölgeleri üslenerek, tam bir yenilgi havasından kurtulmak ve ilerideki "müzakerelerde" daha fazla avantaja sahip olmak için güneydoğudaki Mariupol şehrini kuşatıp ele geçirmeye çalışıyorlar. Böylece, ellerinde tuttukları Donbass bölgesini güneyden de güvenceye alacaklarını düşünüyorlar.
24 Şubat’ta başlayan savaşın ve istila girişiminin iki buçuk ayın sonunda, Mayıs başında geldiği nokta bu.
Şimdi biraz da bu iki aylık süreçte, Türkiye’deki halkın ve savaşa duyarlı kamuoyunun (bu ikisi her zaman aynı şey değil) Ukrayna’nın işgaline ve devam eden savaşa nasıl baktığını görmeye çalışalım.
Bu işgalin, genelde halkı, belli duyarlı kesimler dışında fazla heyecanlandırmadığını, hatta ilgilendirmediğini söyleyebilirim. Dünyanın "uzak bir köşesinde" (oysa oldukça yakındır, Karadeniz’in hemen öteki yakası) her zamanki gibi bir işgal işte. Sorsanız "karşıyım" derler ama bunu çok da derinden duymazlar. Daha iç halkada, konuyla ilgilenen kamuoyunda ise Rusya’nın işgaline karşıtlık ağır basmaktadır. Buna biraz geleneksel Rus karşıtlığı da eşlik ediyor olabilir. Bu iç halkada Rusya’yı veya Putin’i destekleyenler çok az. Ukrayna’ya pasif bir destek sayılabilir bu.
Daha politik kesimlere gelecek olursak; Türkiye’deki iktidar, bu işgalden "tarafsızlık" konumu takınarak yararlanmasını ve iç politikadaki güç kaybını dış politikayla dengelemesini bilmiştir. Muhalefet ise, genelde Ukrayna’dan yana tutum alır gibi görünmüşse de bu konuyu gündemine almaktan kaçınmıştır. Onlara nedir canım, Ukrayna’da iktidara gelecek değillerdir ki! CHP’nin ulusalcı kanadı ise, ABD ve NATO "karşıtlığı" pozları takınıp Ukrayna halkını desteklemekten uzak duruyor, hatta içlerinde, Putin’i dolaylı olarak destekleyenler de pek az sayılmaz.
Sağ kesim de, çok ilginç bir şekilde, geleneksel Rus düşmanlığına rağmen, Ukrayna halkının mücadelesine fazla sempati göstermedi, hatta uzak durdu. Biraz da her zamanki milliyetçi bencilliğiyle, "bize ne Ukrayna’dan" tutumu içinde. G. Orwell’in belirttiği gibi, "Kimse dürüst değil ve herkes kendi alanlarının dışındaki herkese karşı bütünüyle vicdansız."2
HDP, baştan itibaren Rusya’nın işgaline karşı net tutum alan bir parti olmasına rağmen, tanıdığım Kürt arkadaşların bir kısmı, tuhaf bir tutumla, kendileri gibi ezilen bir halka destek vermek yerine, "biz de burada eziliyoruz, bize destek veren var mı?" bencilliğine yakın bir tutum takındılar. Dahası, aniden "NATO karşıtı" kesildiler. Ortadoğu’da, YPG’nin, ABD ve NATO güçlerinden destek aldığını unutmuş gözüküyorlar. Bu tutumlarında, Donbass’taki Rusların Ukrayna devleti tarafından baskı görmesiyle Kürt halkının durumu arasında bir benzerlik görmeleri de etkili olmuş olabilir.
Sola gelelim. Liberaller, bir kısım Troçkist, anarşistlerin büyük bölümü, tek tek bireyler olarak bazı Marksist-Leninistler işgale karşı çıkıp Ukrayna halkının mücadelesini desteklerken, solun ağırlıklı bölümü, Stalinistlerin tamamı, bazı Troçkistler, 68 ve 78 kuşağı kalıntıları, "sol" ulusalcıların büyük bölümü, sol örgütlerin tamamı (bazıları sıra savma kabilinden "işgale karşıyız" deseler de), Evrensel, Birgün gibi solcu günlük gazeteler, tabii ki, sol bir kökenden gelmekle birlikte bugün aşırı sağda yer alan VP, "NATO’ya karşı çıkmak" adına Putin’in işgal girişiminin yanında yer aldılar. Aslında bu olay, genelde Türkiye’de solun artık ulusların kaderlerine karşı kayıtsız olduğunun, dolayısıyla misyonunun bitişinin de ilanıydı.
Şu anda, Ukrayna konusunda, bir yanda liberaller, anarşistler ve bir kısım Troçkistle, diğer yanda Stalinistler ve yine bazı Troçkistler arasında tuhaf bir denge oluşmuş gibi görünüyor. Daha da tuhafı, birbirinin tamamen zıddı argümanlar ileri süren bu iki kesim, sanki karşı tarafın argümanlarından bir miktar etkilenmiş ve kısmen hak verirmiş gibi bir tavır içinde bugün. Yani, Putin karşıtı kesim, Putin’i destekleyenlerin "anti-NATO" ve "anti-neonazi" argümanlarına; Putin yanlısı kesim de, Putin karşıtlarının "Rusya’nın işgalciliği" argümanına daha fazla kulak verir gibi. Bu yüzden, iki kesim arasındaki ilk günlerde görülen çetin çatışma bugünlerde biraz yavaşlamış görünüyor. Her iki kesim de argüman savaşını yavaşlatıp kendi muhasebesini yapıyor sanki.
Eğer bu gözlemim doğruysa, solda sağduyunun tamamen yok olmadığının göstergesi olarak ele alınabilir.
3 Mayıs 2022
Silahlar Konuşunca Halk Susar
Ukrayna’da savaş hem yavaşlayarak hem de ağırlaşarak sürüyor. "Yavaşlama", Rusya’nın hızlı girdiği savaşta ağır kayıplar vermesinden kaynaklanıyor. "Ağırlaşma" ise kendini, her iki tarafın da savaşa gittikçe daha ağır silahlar sokmasıyla ortaya koyuyor.
NATO, elbette Rusya ile doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçındı ama Rusya, daha fazla ağır silaha, füzelere vb. başvurdukça o da Ukrayna’ya ağır silahlar göndererek karşılık verdi buna. Böylece iki tarafta da ağır silahlara doğru bir tırmanış gözleniyor bugün.
NATO’nun, Rusya ile doğrudan doğruya karşı karşıya gelmekten kaçınarak böylesi bir silah yardımına başvurması doğal. Ukrayna’nın bu silahları alıp devreye sokması da öyle. Rusya’nın ağır silahlarla saldırısı karşısında başka türlü direnmek güç gibi görünüyor. Artık, savaşın ilk günlerinde görülen "halk yapımı" Molotof kokteyllerinin yerini giderek füzeler almakta.
Bu, Ukrayna halkının Rusya’nın işgaline karşı direnişi açısından bir dilemma oluşturuyor. Başlangıçta, Ukrayna o kadar da ağır silahlara sahip değilken halk inisiyatifi ve direnişi daha çok dikkat çekiyordu. NATO’nun ağır silahları geldikçe halk inisiyatifi ve direnişi bir ölçüde geri plana çekilmiş gibi. Yani ağır silahlarla halk direnişi arasında bir ters orantı var. Diğer yandan, Ukrayna Hükümeti’nin NATO’dan silah alıp devreye sokması ise bir kaçınılmazlık olarak görünüyor. Ukrayna hükümetini bu tür silahları devreye soktuğu için eleştirmek mantıksız olur. Dolayısıyla ortaya böyle bir dilemma çıkıyor. Yani savaşta ağır silahlar konuştukça halk direnişi içine kapanıyor ve susuyor.
Bu dilemmanın bir çözümü yok mu? Bence yok. Dilemma, zaten çözümsüz bir kördüğüme işaret eder.
1 George Orwell, Savaş Günlükleri, Çev: Levent Konca, Can, 2022, s. 94.
2 Agy, s. 136.