Gün Zileli
Toplumsal mücadele ve uzlaşma
Türkiye solunun en uzun erimli ve değişmeyen sloganlarından biri “Kurtuluşa kadar savaş”tır. Bir kararlılık göstergesi olarak işlevsel de olsa, bu slogan aslında toplumsal mücadele açısından oldukça hatalıdır. “Son hedef”i (aslında “son hedef” diye bir şey de yoktur) işaret ediyor ama mücadelenin aşamalarını dikkate almıyor ve taktiksel olarak fazlasıyla bağlayıcı. Çünkü bir mücadele (“savaş” diye ifade edilmiş) birçok taktiksel ilerlemeden, uzlaşmadan ve geri çekilmeden geçerek ilerler. “Uzlaşmak yok, daima ileri” dediğiniz zaman aslında manevra yapma kabiliyetinizi başından engellemiş olursunuz.
OTORİTER İKTİDARDAN UZLAŞMA SİNYALLERİ
31 Mart seçimlerinden sonra oldukça önemli bir yenilgi alan AKP iktidarı, son günlerde, bir yandan kuyruğu dik tutmaya çalışırken bir yandan da “toplumsal ve siyasal uzlaşma” hatta “özeleştiri” sinyalleri veriyor. Yirmi yıldır görülmemiş bir durum bu. Demek, iktidar yoruldu, siyasi ve toplumsal muarızlarına “uzlaşma”, hatta “ateşkes” mesajları vermekte.
Bu çok doğal, şaşılacak bir şey yok. Güç kaybeden, bazı durumlarda daha da saldırganlaşabileceği gibi, kimi durumlarda “gelin uzlaşalım” diyebilir. Savaşan ordular da yapabilir bunu. Karşısındaki, uzlaşma çağrısı yaptığı güç, eğer bir darbeyle muarızının işini bitirecek kadar güçlü hissetmezse kendini, genelde bu uzlaşma ya da ateşkes çağrısına olumlu cevap verir.
UZLAŞMAYA EVET AMA…
Son günlerde, iktidardaki AKP’nin Genel Başkanı Erdoğan ile muhalefetteki CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel arasında teati edilen bayram mesajlarının anlamı budur. Her toplumsal güç ya da muhalefet, mücadelenin herhangi bir aşamasında karşı tarafın ya da iktidarın uzlaşma çağrısına muhatap olabilir ve buna olumlu cevap vermesinde de tuhaf bir şey yoktur. Kısacası, taktiksel alanda böyle bir tutum alması, “sonuna kadar ileri” stratejik tutumuyla çatışmaz. Burada önemli olan, toplumsal ve politik muhalefetin uzlaşırken ne gibi yararlar sağlayacağıdır.
İKTİDARIN REHİN TUTMA DAVALARINA SON!
Bugün Türkiye’nin en can alıcı ve acil sorunu iktidar tarafından yıllar boyu sürdürülmekte olan hukuksuz uygulamalara, keyfi tutuklamalara, güdümlü mahkeme kararlarıyla insanların uzun yıllara varan rehin alınmalarına, gazetecilerin içeri alınmasına son verilmesidir. Otoriter iktidar, yıllardır yargı alanını, mahkemeleri denetimi altına alarak bu hukuksuzluğu sürdürüyor. Gezi davası, Kobane davası iktidarın hukuksuz uygulamalarının başında geliyor. Adı geçen siyasi davaların tutukluları, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Can Atalay ve diğer pek çok arkadaş, haklarında hiçbir hukuki kanıt olmadığı, AYM ve AİHM lehlerinde karar verdiği halde, uzun yıllardır tam anlamıyla siyasi rehin konumundadırlar.
Eğer iktidar ile muhalefet ya da daha geniş ele alırsak, iktidardaki klik ile toplumsal muhalefet arasında bir uzlaşma olacaksa, öncelikle bu uyduruk siyasi davalara son verilmeli ve yıllardır rehin tutulan sanıklar derhal serbest bırakılmalıdır.
ERGENEKON DAVASI DA ÇÖKMÜŞTÜ
Bu mümkün ve olması gerekin bir şeydir. Nasıl, geçmişte yine bir siyasi dava olan Ergenekon Davası, iktidar kendi içinde bölünmeye uğrayınca sona ermiş ve yıllardır ileri sürülen iddialar nasıl bir anda geçersiz hale gelmişse, bugün de iktidarla muhalefetin uzlaşması sonucunda uydurma iddialar rafa kaldırılmalı, imalat davalar düşmelidir.
Bunun ötesinde bir uzlaşmaya gitmek sadece zorba iktidarın sıkıştığı bu aralıkta biraz rahat nefes almasına hizmet etmekten başka bir sonuç vermez.
Muhalefet, sadece bu davaların düşmesi şartıyla uzlaşma elini uzatmalıdır iktidara.
Aksi takdirde, kurtuluşa kadar savaş!
Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.