1 Mayıs’a ilişkin birkaç eleştiri

Deliyi eleştirir misiniz? Elbette eleştirmezsiniz. Bu yüzden ben de iktidarı eleştirmeyeceğim. Benim eleştireceklerim, 1 Mayıs’ın esas öznesi durumunda olan sol gruplar, anarşistler ve 1 Mayıs eylemine kol kanat gerdiği izlenimi veren CHP ve yönetimidir.

Herkes eleştiri-özeleştiriden bol bol söz etmesine rağmen aslında eleştiri pek hoşa giden bir şey değildir. Karşınızdakine, “sizi eleştiriyorum” diye bir cümle sarf ettiğinizde hemen rengi atar. Aslında bir bakıma o kadar da haksız değildir eleştirilmekten korkmakla. Kim bilir geçmişte “eleştiri” adı altında kaç kova “kaynar su” boca edilmiştir başından aşağı…

Bununla birlikte eleştirinin bireylere de, siyasi öznelere de yararı olduğu inkâr edilemez. Eğer “eleştiri” ile “çimdik atmak” birbirine karıştırılmıyorsa elbette. Neyse, lafı uzatmadan birkaç gün önceki 1 Mayıs mevzuuna geleyim.

DELİ ELEŞTİRİLMEZ!

AKP hükümeti, “inadım inat kör murat” misali, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını yine yasakladı. İstanbul’un bütün yollarını (damarlarını) keserek şehri felç etme pahasına hem de. Bunu neden yaptı, hangi mantığın, hangi korkulu rüyaların ürünüdür, bu ayrı bir mesele ama bu iktidar, iktidar (ya da iktidarsız) olmanın nasıl bir şey olduğunu, iktidar(sız)lığın nasıl mantık dışı (“hukuk dışı”ndan çoktan vazgeçtik) yollara sürüklediğini bir kere daha kanıtladı.

Deliyi eleştirir misiniz? Elbette eleştirmezsiniz. Bu yüzden ben de iktidarı eleştirmeyeceğim.

Benim eleştireceklerim, 1 Mayıs’ın esas öznesi durumunda olan sol gruplar, anarşistler ve 1 Mayıs eylemine kol kanat gerdiği izlenimi veren CHP ve yönetimidir.

SOL’UN LAFTA MERKEZİYETÇİLİĞİ…

Sol gruplardan başlayayım.

Sol grupların hepsi “merkezî disiplinin” öneminden uzun uzun söz ettikleri halde, pratikte “merkezî disiplin”in gerçekten gerekli olduğu noktada yan çizerler. Anlarız ki, onların “merkezî disiplin”den anladıkları kendi üye tabanlarının ve taban örgütlerinin merkezin ya da merkez komitesinin emirlerine tartışmasız itaat etmesidir. Bunun ötesinde, bir sosyal mücadelede başka siyasi güçlerle ya da örgütlerle bir arada hareket etmek söz konusu olduğunda hemen merkez-kaç eğilime girerler; ortak bir “merkezî disipline” girmekten ısrarla kaçınırlar. Bu artık bir sol örgütler klasiğidir.

Nitekim bu 1 Mayıs’ta da öyle oldu. Taksim’e girme konusunda hükümetin polis güçleriyle çetin bir çekişme ve çatışma olacağı belli olduğu halde, öncesinde sol örgütler, ne kadar 1 Mayıs yanlısı güç varsa, onların önderlikleriyle bir cephe ortaklığına girip ortak bir strateji belirlemeyi akıllarına bile getirmediler.

Oysa böyle durumlarda bir “ortak aklın” geçici de olsa, bir araya gelinip “savaş stratejisinin” ayrıntılarına karar vermesi gerekirdi. Böyle kritik anlarda başına buyruk, dağınık hareket etmek başından yenilgiyi ve dağıtılmayı kabul etmek anlamına gelir. Ademimerkeziyetçiliği savunan bir anarşist olarak okuru bir miktar şaşırttığımın farkındayım ama şunu belirteyim ki, anarşizm konusundaki yanlış anlayışların önemli bir kısmına, davranış ve yönelişleriyle bizzat anarşistler yol açmışlardır. Ademimerkeziyetçi, hatta bireysel inisiyatifçi olmakla, çetin çatışma anlarında merkezî bir koordinasyonu savunmak aslında hiç de çelişmez. Hatta ikisi arasında sıkı bağ vardır. Kısacası, karşınızdaki güç o anda merkezî stratejilerle hareket ediyorsa siz de öyle hareket etmek zorundasınız. Bizim merkeziyetçi sol örgütler, esasen örgüt bencillikleri nedeniyle, böyle anlarda birlikte hareket etmeyi ve koordine olmayı unutur giderler. Anarşistler unutmaz bile. Unutmak için önce akla getirmek gerekir çünkü.

ANARŞİST KONFORMİZM!

Anarşistler de, zaten dağınık ve darmaduman güçlerine hiçbir şekilde çekidüzen veremediklerinden ve bu hallerinden memnun olduklarından (konformizmlerinden) böylesi bir merkezi koordinasyona alaycı bir şekilde bakarlar. Oysa anarşist olmak, elbette özinisiyatife çok önem vermektir ama bu, belli bir anda merkezî koordinasyonun önemini inkâr etmeyi gerektirmez. Yoksa bunun adı anarşistlik değil “yenilgicilik” olur. Yerel inisiyatif merkezî koordinasyonla el ele olduğu zaman ürün verir. Aksi takdirde sosyal mücadelenin marjlarına düşersiniz. Anarşistlere eleştirim de bundan ibaret.

CHP: AÇIKLAMA YAP, ÇEK GİT!

Gelelim CHP’ye. Özgür Özel iyi başlamıştı aslında. Bugüne kadar da fena gitmedi ama 1 Mayıs’taki tutumu tam bir fiyasko.

Sola açık bir tutum alması iyiydi. Devletin başında bulunan kişiyle görüşmeyi kabul etmesinde de bir olumsuzluk görmüyorum. Siyasi ve sosyal mücadelede karşı tarafla müzakere olmaz diye bir şey yoktur. En amansız düşmanınla bile gerekirse müzakere yaparsın.

1 Mayıs çıkışı da iyiydi. Saraçhanebaşı’na bizzat gideceğini açıkladı ve bu 1 Mayıs’çı güçleri teşvik etti. Şimdi bazı solcular çıkıp “burjuva muhalefetine güven olmaz” diye bağırmaya başlayacaklar (başladılar bile) ama bu tür keskin tutumların sosyal mücadeleye faydası yoktur. Saraçhanebaşı’na geleceğim dediyse bu iyi bir şeydir.

Ama devamı gelmedi. Daha doğrusu, Saraçhanebaşı’na geldi ama “en doğal hakkı”nı kullanmaya cesaret edemedi. Neden? Ana muhalefet olarak “polisle çatışma”yı kendine “yakıştıramamış” olacak! “Devlete saygı” mı? Bence hayduda saygı!

Haydut yolu kesmiş, “bırakmam hemşerim” diyor. Senin elinde Anayasa Mahkemesi’nin kararı var, yürüyüşün hak olduğunu belirtiyor. Haydutla çatışmamak için bu hakkından vazgeçersen, bizzat yasaya saygını da bir yana bırakmışsın demektir. Ne demek oluyor, onca açıklamadan sonra onca insanı polis copuyla ve gazıyla yüz yüze bırakarak çekip gitmek?

Çok yazık! Gezi olaylarında Kılıçdaroğlu, Beşiktaş’tan Taksim’e yürüyüşe geçme yürekliliğini göstermişti. Özgür Özer, böylesi bir çatışmadan kaçan tutumla gidecekse devletin başındaki kişiyle görüşmeye, hiç gitmese daha iyi eder!

Daha baştan büyük gaf!


Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gün Zileli Arşivi