Ayşegül Kars Kaynar
Ukrayna, Rusya’nın işlediği savaş suçlarını yargılıyor
Ukrayna, Rusya’nın işlediği savaş suçlarını yargılamaya başladı. Mayıs ayında karara bağlanan ve Avrupa medyasının yoğun ilgi gösterdiği ilk savaş suçları mahkemesinde Rus asker Vadim Shishimarin, silahsız bir sivili öldürmekten ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Yine Mayıs ayında gerçekleşen ikinci savaş suçları mahkemesinde iki Rus asker, Aleksandr Bobykin ve Aleksandr Ivanov, 11 ve 11,5 yıl hapse mahkûm edildiler. Shishimarin, Bobykin ve Ivanov’un üçüne de avukat atandı; üçü de suçlarını itiraf ettiler. Ama sorgularının ve itiraflarının detayları bilinmiyor.
Ukrayna topraklarında Şubat 2022’den itibaren Rus askeri birlikleri tarafından işlenen savaş suçlarına ilişkin hali hazırda 50.000’e yakın soruşturma yürütülüyor. 135 kişiye ise Ukrayna mahkemelerince çoktan dava açılmış durumda; açılan davalar arasında soykırım suçundan yargılananlar da var. Durum gösteriyor ki Shishimarin, Bobykin ve Ivanov’un yargılanmaları, muhtemelen on yıllar sürecek ve yüzlerce kişiyi kapsayacak olan savaş suçları davalarının da başlangıcı ve belki de örnek davaları.
ULUSAL MAHKEMELERİN SINIRLILIĞI
Rusya da Ukrayna da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’ne taraf olmadıkları için UCM’nin şüphelileri tutuklamaya, yargılamaya ya da Rusya’yı şüphelilerin iadesine zorlamaya yetkisi yok.
Bu durum UCM’yi tamamen devre dışı bırakmıyor, zira Mart 2022’de UCM aralarında Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, Kanada ve Hollanda’nın da bulunduğu 39 ülkenin başvurusu neticesinde Ukrayna topraklarında işlenen savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım iddialarına yönelik soruşturma başlattı (2). Buna rağmen yargılama faaliyeti Ukrayna ulusal adalet sistemine teslim edilmiş durumda.
Savaş devam ederken düşman askerlerine karşı yürütülen davalarda Ukraynalı hâkimlerin hükümete sadakati ve tarafsız kalıp kalamayacakları daimi olarak sorgulanacaktır, eleştirilecektir. Ancak savaş gibi bir konuda mahkemelerin bağımsızlığı ve adil yargılama kapasiteleri sadece yürütme tarafından değil, ulusal ve uluslararası toplum tarafından da baskı altında tutuluyor. Son on ay içerisinde çatışma yaşanan bölgelerde 50.000 soruşturmanın açılması; bu kadar yüksek sayıda vakanın izinin sürülmesi Ukraynalıların savaş suçlarını izlemek ve belgelemek için büyük bir seferberlik içinde olduğunun kanıtı.
Ukraynalı yetkililer açık kaynaklı bilgileri; yani çoğunlukla sosyal medyada paylaşılan görsel ve işitsel veriler gibi kamuya açık bilgileri titizlikle topluyor ve Ukraynalılar da savaş suçuna kanıt olabilecek her şeyi hükümetle, polisle, savcılıkla paylaşıyorlar.
Hükümetin ve yurttaşların delil toplama seferberliği ve sayıların yüksekliği, savaş suçları davalarının öncesini de sonrasını da kendisini de Rus saldırısına karşı Ukrayna’nın ve de Ukrayna’ya yardım eden üçüncü devletlerin propaganda savaşının parçası yapıyor. Dahası Ukrayna, topraklarında işlenen tüm savaş suçlarını değil, şu ana kadarki haliyle münhasıran Rus askerlerinin eylemlerini soruşturma ve kovuşturmaya tabii tutmuş durumda. Görünen o ki yabancı savaşçıların ve Ukrayna askeri birliklerinin eylemeleri sadece Ukrayna hükümeti değil uluslararası toplum tarafından da meşru müdafaa kapsamında değerlendiriliyor ve bir nevi serbest bırakılıyor. Bu da savaş suçları yargılamalarını Rusya’ya karşı “Batılı ve medeni” uluslar birliğinin meşru müdafaa hakkının inşasında rol sahibi olan, yapı taşlarından biri yapacaktır.
YENİ NÜRNBERG BİR ALTERNATİF OLUR MU?
Ukrayna örneğinde ulusal mahkemelerle UCM’nin kesiştiği noktalardan biri savaş suçu yargılamalarında uluslararası toplumun rolü olsa gerek. Gönenç Hacaloğlu’nun yakın zamanda yayınlanan kitabı “Küresel Adalet: Emperyalizm ve Uluslararası Yargılamalar” (1), uluslararası ceza hukuku ve özelde UCM’nin uluslararası arenada hegemonyasını kurmuş olan güçlü devletlerin hukuku olmakla kalmadığını ve bir medeniyet misyonu üstlendiğini anlatıyor.
Mahkeme bir takım evrensel, uluslararası hukuki normlara dayanır ama işlevinin meşruiyetini “medeni Batı” ve “barbar öteki” ayrımından alır. Yargılanın caniliği ve barbarlığı karşısında mahkeme evrensel değerleri barbarlara götüren bir araç olarak bir nevi “beyaz adamın medeniyeti yayma yükümlülüğünü” yerine getiriyor. UCM’ye benzer biçimde Ukrayna mahkemelerinin yürüttüğü savaş suçları yargılamaları da evrensel değerlere, insan haklarına saygılı ve kendisine verilen meşru müdafaa hakkını kullanmaktan başka bir şey yapmayan medeni ittifak karşısında (sadece saldırgan ve savaş taraftarı değil) cani, irrasyonel ve kaybetmeye mahkûm barbar Rusya imajının çizilmesinden meşruiyetini alıyor.
Tam da bu medeni ve barbar ayrımını destekler biçimde, tanınan hukuk profesörü Philippe Sands, ki “Nürnberg’ten Lahey’e” adlı eseri Türkçe ’ye kazandırılmıştır (3), Rusya’nın ama özellikle de Putin’in işlediği suçların özel muameleyi hak ettiğini ve UCM’nin yetkisiz olduğu bu durumda bir istisna yapılarak Nazileri yargılayan Nürnberg Askeri Mahkemesi benzeri bir ad hoc mahkemenin kurulması gerektiğini savunmaktadır. Hatta bu teklif, Mart 2022’de 11 Avrupa ülkesi dış işleri komitesi tarafından Ukrayna Dışişleri Bakanlığına iletilmiştir (4). Prof. Sands’ın hukuk ve adalet etrafında dönüp dolaştıktan sonra “yeter ki siyasi irade olsun” diyerek konuyu siyasete bağlaması da; söz konusu kendisinden olmayan barbarın hak ettiğini bulmasıysa Batı medeniyetinin on yıllar boyunca özenle inşa ettiği egemenler arasında eşitlik ilkesinin ve hukuk kuralları evreninin bir istisna ile delinmesini talep etmesi de şaşırtıcı değil ama öğretici.
Referanslar
1- Terskule Yayınları, 2022.
2- Taraf olmak için başvuran devletler: Almanya, Arnavutluk, Avustralya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Kanada, Kolombiya, Kosta Rika, Hırvatistan, Kıbrıs Cumhuriyeti, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Lüksemburg, Malta, Yeni Zelanda, Norveç, Hollanda, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsveç, İsviçre, Birleşik Krallık. Ardından Japonya, Kuzey Makedonya, Karadağ ve Şili de başvuruda bulundu. Bakınız.
3-Alfa Yayınları, 2016
Dr. Ayşegül K. Kaynar: 1980 yılında Ankara’da doğdu. 2014 yılında ODTÜ Siyaset Bilimi bölümünden doktora derecesini aldı. 2015 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin düzenlediği Genç Sosyal Bilimciler Ödülleri’nde doktora tezi kategorisinde ödül ve 2017 yılında Halit Çelenk Hukuk Ödülleri’nde mansiyon kazandı. New School for Social Research ve Hamburg Üniversitesi’nde araştırma yaptıktan sonra halen Berlin’de bulunan Humboldt Üniversitesi’nde çalışmalarına devam etmektedir. Çağdaş Türkiye siyaseti, hukuk devleti ve asker-sivil ilişkileri üzerine yayınları bulunmaktadır.