Ayşegül Kars Kaynar
Silahlar yeniden çekiliyor ve zaten hiç bırakılmadılar
Türkiye 2019-2023 döneminde dünyanın en büyük 11. silah ihracatçısı oldu. Türkiye’nin küresel silah ihracatındaki payı 2014-2018 döneminde yüzde 0,7 iken bu oran 2019-2023 döneminde yüzde 1,6’ ya yükseldi Türkiye'nin silah ihracatının ana alıcıları ise Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Pakistan. Bu ülkelere silah tedariğinde Türkiye’nin payı sırasıyla yüzde 15, yüzde 13 ve yüzde 11. Dünya’ya sattığımız silahların başında ise silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) geldiğini bilmem söylemeye gerek var mı... Hatta savaş helikopteri, eğitim ya da savaş uçağı ve İHA satışımızdaki pay yüzde 6,3 olan Sahraaltı Afrika'nın dördüncü büyük silah tedarikçisiyiz.
Velhasıl eğer Türkiye yüzde 2.0’lik paya sahip Güney Kore’yi geçerse, küresel silah ihracatında ilk 10’da yer alacak. Peki bu mümkün mü? Türkiye’nin dış politikada ikili ilişki partnerlerine ve bu ilişkileri geliştirme hamlelerine biraz da bu gözle bakmak lazım. Zira hem silah pazarı genişlemek zorunda hem de değerli akademisyen İsmet Akça’nın belirttiği üzere Türkiye tank motoru ve SİHA elektrik aksamında dışa bağımlı ve ithalat kaynaklarını çoğaltması gerekli.
Ancak silahların sadece üreticisi ve satıcısı değil, tüketicisiyiz de. Yani her fırsatta bol bol kullanıyoruz da.
KALICI SİLAHLI OPERASYONLAR ÇAĞI
Hiper-başkan Erdoğan, yerel seçimlerin akabinde Irak ve Suriye’nin kuzeyine geniş kapsamlı bir silahlı harekatta bulunulacağını açıkladı. 14 Mart’ta ise Türkiye ve Irak arasında yapılan güvenlik toplantısında Irak Milli Güvenlik Konseyi, PKK’yı “yasaklı örgüt” ilan etti. Bir değişiklik olur da operasyon 31 Mart öncesine çekilirse alışılagelmiş tutumumuzla “seçimleri kazanmak için güvenlik tehdidi algısı yaratılmak isteniyor; dış politika hükümetin seçim malzemesi yapılıyor” deyip geçebilir elbet. Ancak şu anki durum böyle bir kolaycılık ve basitliğe elverişli değil.
Dahası, hiper-başkanlık makamından, 2024 Yaz döneminde Irak sınırlarında güvenlik sorununun kalıcı olarak (!) çözüleceği belirtildi. Hali hazırda TSK, Irak topraklarının 30 km içerisinde bulunuyorken kalıcı çözümden kasıt nedir, bilmiyoruz. Suriye sınırında ise 30-40 kilometre derinliğinde güvenlik koridoru oluşturulması düşünülüyor.
Erdoğan’ın açıklamalarından yaklaşık bir ay önce, 9 Şubat 2024 tarihinde yayınlanan Birleşmiş Milletler Suriye Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu Raporu , Türkiye’nin Suriye’deki askeri faaliyetlerine ve sorumluluklarına da değinmesi açısından önemli. Raporda dikkat çeken ilk konu, TSK’nin Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonların başlıca SİHA’lar aracılığıyla yapılan hava saldırılarına dayanması. Rapor, bu hava saldırılarında sadece askeri üstlerin hedef alınmadığını da belirtiyor. Buna göre, 5 Ekim’de Türkiye'nin elektrik santrali ve aktarım istasyonlarına düzenlediği hava saldırıları neticesinde hem elektrik kesilmiş hem de elektrikle çalışan su pompaları etkilenerek yaklaşık 1 milyon kişi haftalarca suya erişememiştir.
İkincisi, Türkiye’nin Suriye’deki sorumlulukları. Türkiye etkin kontrolü altındaki bölgelerde, kamu düzeni ve güvenliğini, kadın ve çocuklara özel koruma ve bölgede yaşayan nüfusun su ve elektrik gibi temel ihtiyaçlara erişimini sağlamakla yükümlü. Bir tutuklunun işkence veya kötü muamele içerecek şekilde sorgulanmasını önlemek de yine sorumlulukları arasında. Aksi takdirde uluslararası insan hakları hukuku ve insancıl hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal etmiş sayılıyor.
Velhasıl, yerel seçimler sonrası başlayacağı duyurulan askeri harekatta Türkiye’nin hem Irak hem Suriye’de kontrolü altında bulunan toprakları genişletmesi demek, bu ülkelerde sadece askeriyle ve SİHA’sıyla değil, polis ve doktoruyla da kalıcı olarak bulunmasını gerektirecek bir varlığa işaret ediyor. Jeopolitiğin, silah üretimi, ihracatı ve silahlanmanın gündemden düşmeyeceği bir dönemdeyiz demektir.
Ayşegül Kars Kaynar: 1980 yılında Ankara’da doğdu. 2014 yılında ODTÜ Siyaset Bilimi bölümündendoktora derecesini aldı. 2015 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin düzenlediği Genç Sosyal Bilimciler Ödülleri’nde doktora tezi kategorisinde ödül ve 2017 yılında Halit Çelenk Hukuk Ödülleri’nde mansiyon kazandı. New School for Social Research ve Hamburg Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulundu ve ardından Humboldt Üniversitesi’nde çalıştı. Çağdaş Türkiye siyaseti, hukuk devleti ve asker-sivil ilişkileri üzerine yayınları bulunmaktadır.