Ayşegül Kars Kaynar
Adaletin yasama halleri
Cumhuriyet Türkiye'sinde devlet yönetimini yasama-yürütme-yargı ayrımında düşünmek köklü bir gelenek. Hiper-başkanlık modeline geçilmesiyle birlikte yasamanın gücünün törpülendiği ve yürütmeye kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi tanındığı 2017’den sonra dahi bu düşünme tarzı değişmiş değil. Düşünce, söylem ve gelenek böyle olsa da pratikteki durumun pek de böyle olmadığı malum. Hele ki konu, kritik siyasi sorunların çözümü olduğunda güçler ayrımı, güçlerin birbirlerine iş devrine dönüşebiliyor.
Mesela adalet aslen yargısal bir faaliyet; devletin yargı erkinin işleyişinin topluma kazandırması beklenen değer. Nitekim bağımsızlık gibi mahkemelerin kuruluş ve tarafsızlık gibi hakimlerin çalışma ilkeleri adaletin sağlanması adına düşünülmüş zaruri minimumlar. Ancak bir kaç gün önce Meclis’te kabul edilen 8. Yargı Paketi, adaletin tecellisinin salt yargısal bir faaliyet olmadığını; bilakis yasama erkinin de adalete birinci elden müdahil olabileceğini gösteriyor.
Gerçi adaletin yasama haline; yani yasama erkinin bir adalet sorununu nasıl da tabiri caizse “şak diye” çözdüğüne geçen aylarda yakînen şahit olmuştuk. 30 Ocak’ta, sözüm ona bir “devlet krizine” sebep olan Can Atalay’ın milletvekilliği meselesi yaklaşık 45 dakikada yasama organında çözüme kavuşmuştu. Aylardır yüksek mahkemelerde sürüncemede kalan bu konuya Meclis (şimdilik) son noktayı koymuştu. 8. Yargı Paketi ise daha aşina olduğumuz bir sürecin son halkası.
PAKET PAKET ADALET
8. Yargı Paketi, adından da anlaşılacağı üzere, AKP’nin yargıya müdahalelerini “reform paketleri” olarak sunma geleneğinin sekizincisi. Ancak kendinden öncekilerle kıyaslandığında en zayıfı, en az tartışılanı, en az dikkat çekeni.
İlk yargı reform paketi Mart 2011’de, ikincisi Ağustos 2011’de, üçüncüsü Temmuz 2012’de ve dördüncüsü Nisan 2013’de hazırlanmıştı. Hepsinin ortak özelliği, yargı reformlarının müstakil kanun değişikliği kanunlarıyla değil, torba yasalarla yapılmış olmasıdır. Bu gelenek sekizinci kez değişmedi. 1 Mart 2024’de kabul edilen torba yasayla, yanına emekli bayram ikramiyelerinin arttırılmasına ilişkin düzenleme de eklenerek Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu değiştirildi. 8. Yargı Paketi’nin en dikkat çeken düzenlemesi, “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” fiilinin müstakil bir suç olarak düzenlenmiş olması.
Bilindiği üzere Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinin altıncı fıkrası, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişileri, ayrıca örgüte üye olmak suçundan cezalandırıyordu. AYM, Aralık 2023’te bu düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti. AYM’nin bu kararı, daha önce yüzlerce kişinin cenaze ya da anma törenlerine katıldıkları için cezalandırılmalarına neden olan bir hükmün son bulması olduğu için olumlu bir adımdı. Ancak Aralık ayının sonunda kapıdan kovulan bu adaletsizlik üç ay sonra bacadan geri geldi.
8. Yargı Paketi’nde yapılan düzenlemeyle, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme fiili, örgüt üyeliğiyle ilişkilendirilmeyen, müstakil bir suç olarak düzenlendi. Ayrıca bu kişiler, işlediği fiilden ve örgüt adına suç işlemekten çifte cezaya çarptırılacak. Böylece, hangi fiillerin örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme kapsamına girdiği açıklanmadan ve doyurucu kanıt gösterilmeden, gösteri ve yürüyüş hakkının ya da ifade özgürlüğünün kullanımı olabilecek fiillerden irtibat ve iltisak gibi kavramlar marifetiyle terör suçu türetilmeye devam edilecek.
Aynı Atalay’in vekillik sürecinde olduğu gibi, burada da adalet(sizliğ)e son noktayı koyan yargı değil; yasama. Bir grup seçilmemiş bürokrat değil; yüzlerce seçilmiş milletvekili. Halka uzak ve apolitik seçkinler değil; halkın arasından gelen siyasiler.
Velhasıl, adaletsizliğin sorumluluğunu yargıya ve atamalar marifetiyle yargı üzerindeki etkisiyle hükümete yüklemek elbette yanlış değil; ancak eksik. Vekiller de, hükümete ve seçtiği milletvekiline karşı duyarlı olmayan yüce halkımız da adaletsizliğin mimarlarıdır.
Ayşegül Kars Kaynar: 1980 yılında Ankara’da doğdu. 2014 yılında ODTÜ Siyaset Bilimi bölümünden doktora derecesini aldı. 2015 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin düzenlediği Genç Sosyal Bilimciler Ödülleri’nde doktora tezi kategorisinde ödül ve 2017 yılında Halit Çelenk Hukuk Ödülleri’nde mansiyon kazandı. New School for Social Research ve Hamburg Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulundu ve ardından Humboldt Üniversitesi’nde çalıştı. Çağdaş Türkiye siyaseti, hukuk devleti ve asker-sivil ilişkileri üzerine yayınları bulunmaktadır.