Eser Karakaş
Üniversiteler badem bıyık hücumuna uğrayacak
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yardımcı doçent kadrolarına ilişkin çıkışını ilk duyduğumda iki dakikayı aşmayan bir şaşkınlık yaşamadım değil doğrusu; yardımcı doçent kadroları Yükseköğretim Kanunu (1982) ile ihdas edilmiş kadrolar, üniversitenin iç işleyişi ile ilgili bir mesele, bir Cumhurbaşkanının konuya doğrudan müdahalesini normal bir ülkede anlamak kolay değil.
Ama, şaşkınlığım iki dakika bile tam sürmedi ve meselenin yabancı dil barajı ve merkezi akademik sınav ile ilgili olabileceğini düşündüm ve haklı çıktım.
1982 tarihli Yükseköğretim Kanunu kötü, çok kötü bir kanun ama bozuk saatin günde iki kez doğru saati göstermesi gibi bu 2547 sayılı yasa da bir-iki doğru madde içeriyor ve bu doğru maddelerin en başında da yardımcı doçentlik kurumu geliyor; son yirmi senenin yayın ortalamasına bir göz atılır ise doçentliğe yönelik yayınların en yoğunlaştığı dönemin yardımcı doçentlik dönemi olduğu görülecektir.
YÖK’ün verdiği bilgilere göre artık bu defter de kapanıyor, yabancı dil barajı düşürülüyor, hatta ilgili üniversiteye bırakılıyor ki bu aslında barajın kaldırılması demektir, doçentlik sınavı da adayların çalıştığı üniversiteye bırakılıyor.
Sayısı taş çatlasa onu geçmeyecek üniversite dışında, bu düzenlemeler doçentlik kadrolarının ipini koparan badem bıyıklıya açılacağı anlamına geliyor, çok kısa vadede maalesef haklı olduğumu göreceksiniz.
Son senelerde Türkiye’nin içinde debelendiği korkunç durumu hatırlatmaya gerek yok, herkes görüyor, biliyor ama bu durumun nedenleri konusunda, AKP’nin bu inanılmaz tornistanı hakkında rivayet muhtelif; kimileri fabrika ayarlarına dönüşten, kimileri rant ekonomisi arayışının öne çıkması nedeniyle medeni dünya mesela AB ile iplerin kasten kopartıldığından, kimileri de bu yaşanan korkunç sürecin bir sınıf savaşı olduğundan bahsediyor.
Kanımca, her üç iddiada da gerçek payı var, muhtemelen başka belirleyici nedenler de devrededir ama bu yardımcı doçentlik meselesinde sınıf savaşı meselesinin ön plana çıktığını, "üniversiteleri halk çocuklarına açacağız" söylemi ile üniversitelerin tümüyle bademlere terk edilmek istendiğini düşünüyorum; "badem" ifadesini asla küçümseyici bir içerikle kullanmıyorum, muradım sadece meritokrasinin, akademik liyakatın yerini başka dürtülerin alacağını ifade etmek.
Badem demek sadece badem bıyık demek değil; bakan yardımcılığı kurumu ihdas edildiği günlerde, isim vermeyeceğim, bir bakanlığa UCLA bilim doktoralı bir kişi getirildi, tanımıyorum, resmini gördüm gazetede, tam bir badem bıyık görüntüsü idi, bizim mahalleden de bu tayine çok yoğun bir "badem" eleştirisi geldi; ancak, ben de, bizim mahalleyi kızdıracak bir yazı yayınladım ve UCLA’dan bilim doktorası almanın çok önemli olduğunu, meselenin badem bıyık argümanı ile ucuzlatılamayacağını söyledim.
Ancak, meselenin özü de tam UCLA doktorası idi, ismini vermeyeceğim bu arkadaş bizim memlekette doçent olmak istese ne yabancı dil sınav barajının düşürülmesine ne de merkezi sınav objektivitesinden kaçmaya ihtiyaç duymazdı muhtemelen.
Ama, bu yasa değişikliği mutlaka yabancı dil sınav barajının düşürülmesine ya da kaldırılmasına ve merkezi sınav objektivitesinden kaçmaya muhtaç kişiler için yapılıyor; badem dediklerim de işte bunlar.
Son zamanlarda en uluorta, özensizce kullanılan tabirlerin başında muhtemelen "ihanet-i vataniye" geliyor; bu sözü kendilerine muhalif herkes için kullanmaya meraklı kesimin iyi bilmesi gerekiyor ki, uzun vadede bu ülkeye yapılacak en büyük kötülük üniversitelerdeki öğretim üyesi standartlarını düşürmektir.
Bunu da yapıyorlar; amaç da liyakatsız bademleri kayırmak.