Üniversiteler ve yurt sorunları

Üniversite kente değil, kent üniversiteye katkı yapmalı. Bir kentin gelişmesi için üniversite kurumunu alet edenler üniversite kavramına ihanet edenlerdir.

Doğru bir tabir vardır, "gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklersen, arkasını düzeltmek mümkün değildir" diye.

Üniversiteler ve yurtlar, barınma meseleleri için söylenmiş sanki.

Yazıya başlarken niyetimin kimseyi kırmak olmadığını ifade edeyim, alınan olursa da peşinen özür benden; bu yazıyı çoktandır yazmayı istiyordum, kısmet bugüne imiş.

YÖK’ün sitesinden bakıyorum, ülkemizde devlet ve vakıf üniversiteleri beraber 209 üniversite varmış ve bu 209 üniversitenin dağılımına baktığınızda ülke sathına bayağı dengeli (!!!) dağıldıklarını görüyorsunuz.

Ne demek dengeli (!) dağılım?

Erdoğan bunu kendisi ve partisi için hedef olarak saptamış idi, galiba 81 ilimizin artık tümünde, eksiksiz, bir üniversite var.

Ne büyük bir başarı (???) değil mi?

Bence hiç başarılı, anlamlı bir sonuç değil.

Zaten, Erdoğan zihniyeti, ancak daha önce de vardı bu zihniyet, üniversite kavramını akademik bir birim olarak değil, üniversiteyi bir kenti kalkındırma kaldıracı olarak görüyor, bir kente üniversite yapılınca kiralar artıyor, toprak değerleniyor, vasıfsızlar üniversite inşaatlarında iş buluyorlar, lise, üniversite mezunları da üniversitede memur oluyorlar, esnaf memnun, piyasa canlanıyor, fakülteler kurulur kurulmaz doktora eğitimi (!!!) başlıyor, uyduruk doktoralar dağıtılıyor, böylece öğretim üyeleri yetişiyor ve artık geri dönüşsüz bir niteliksizlik ortaya çıkıyor.

Oysa, üniversite ancak gelişmiş, çok gelişmiş kentlerin kaldırabileceği bir kurum; başka bir ifade ile üniversite kente değil, kent üniversiteye katkı yapacak.

Şöyle bir karıştırdım, kentimizin ismini vermeyeceğim, amacım polemik değil, bir doğu ilimizde mesela bir mimarlık fakültesi var.

Çocuk muhtemelen aynı kentte ilkokul, lise eğitimi almış, sonra da yine aynı kentte mimarlık eğitimi alıyor şimdi ve muhtemelen bir, iki sene sonra da bu mimarlık fakültesinden mimar olarak mezun olacak.

Olacak ama muhtemelen hayatında Süleymaniye’yi, Selimiye’yi, Ayasofya’yı hiç görmeden, bu büyük mimarlık şaheserlerinin kubbelerinin altında yere uzanıp bir saat kubbeleri incelemeden, Boğaziçi yalılarını, Beyoğlu’ndaki İtalyan eski mimarların yaptıkları binaları görmeden mimar olacak.

Kimse alınmasın, bu kişiyle mimar denmez, sadece X Üniversitesi mimarlık fakültesi mezunu denir.

Üniversite açılan kentlerimizin bir bölümünde sinema ve tiyatro yok, üniversitede tanışan iki genç sokakta kolay kolay el ele yürüyemiyorlar, iki kız bir meyhaneye girip iki kadeh içemiyor, zaten çoğu kentlerde artık içkili lokanta, meyhane de yok.

Böyle üniversite olmaz.

Böyle üniversitenin olamayacağı sadece gençlerin meyhanede iki kadeh rakı içememesinden değil, böyle bir kente nitelikli öğretim üyesinin gitmeyeceğinden.

Meseleye serin kanlı bakmaya çalışıyorum, Türkiye’de kanımca üniversite kurumunun anlamlı bir faaliyet gösterebileceği taş çatlasa on tane kent var çünkü hipotezimi tekrarlıyorum, üniversite kente değil, dünyanın en iyi hocalarını davet edebileceğin kent üniversiteye değer katar.

Çok iyi hatırlıyorum, Sabancı Üniversitesi daha fikir aşamasında iken rahmetli Sakıp Sabancı bu konuyu Başbakan Özal’a açıyor, Özal Sakıp Bey’e bu üniversite için bir kent ismi öneriyor, Sakıp Bey hemen kibarca hayır diyor ve ilave ediyor, "Bizim üniversite açacağımız kente dünyanın en iyi hocalarını aileleriyle beraber davet edip istihdam edebilmemiz için o kentte bu ailelerin çocuklarını gönderebilecekleri okullar da lazım" diyor yani İstanbul’u düşündüğünü belirtiyor. Bu taş çatlasa on kente üniversiteleri toplamak lazımdı, böylece yurt meselesi de daha merkezi bir biçimde çözüme kavuşturulabilir idi çünkü yurt yapımında bile bir tür ölçek ekonomisi vardır ama o büyük yurtların arazilerine AVM inşası tercihleri oluşunca durum değişiyor kendiliğinden.

Önümüzdeki dönemde bu berbat durum değişir mi acaba?

Mümkündür, bu on kent dışındaki üniversite binalarını meslek yüksek okullarına dönüştürmeli, Anadolu gençlerine de üniversite eğitimlerini bu büyük kentlerde yaparak hayat perspektiflerini genişletmek imkanı tanınmalı.

Hep merak etmişimdir, acaba Süleyman Demirel İTÜ yerine Isparta’da o zaman olmayan üniversitede mühendislik okusa idi, bildiğimiz Süleyman Demirel olur mu idi?

Aynı soruyu Özal için de sorabilirsiniz, Isparta yerine Malatya’yı koyarak.

Erdoğan’ın hocası Erbakan ilkokulu bitirdiği Trabzon’da üniversite (KTÜ o zaman yoktu) okumuş olsa idi, Almanya’da da iyi tanınan önemli bir makine profesörü çıkar mı idi acaba genç Necmettin Erbakan’dan?

Üniversite büyük kent kurumudur ve bir kentin gelişmesi için üniversite kurumunu alet edenler üniversite kavramına ihanet edenlerdir.

Dünyada da artık "campus" üniversitesi modelinin sonuna gelindi, bunu da iyi değerlendirmek lazım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi