Ali Duran Topuz
Valla Merdan Yanardağ ucuz kurtarmış!
Merdan Yanardağ “iddianamesi”ni gördünüz mü? Hazırlanıp mahkemeye sunulmuş madem, bakalım içinde neler var.
Önce iddianame düzenine bir bakmak gerek: Savcılık, benzer davaların hepsinde görülen bir şablona uygun olarak önce “resmi PKK tarihi” anlatıyor. Ardından, Yanardağ’a yönelik suçlamaya iki satır değindikten sonra birden Duran Kalkan’ın dört ay önceki bir açıklamasına geçiliyor. Kalkan’ın, “Tecride karşı daha iyi bir teşhir gerekir” başlıklı “Nuceciwan” isimli web sitesinde yer alan ve başka sitelerde de bulunan açıklamaları uzun uzun verildikten sonra, “Firatnews” haber sitesinde yer alan tecrit süreci ile devletin İmralı politikalarını eleştiren bir içerikten de uzun uzun alıntılar yapılıyor.
İDDİANAMEYİ OKUYANI ZİHNEN HAZIRLAMAK
Bu iki açıklama ile “okur” (yani iddianameyi okuyacak kişiler, yani elbette yargılamayı yapacak kişiler ve kamuoyu) bir şeye hazırlanıyor: Merdan Yanardağ ile örgüt yöneticilerinin ve (iddianamedeki ifadeyle) “örgüt güdümündeki yayınlar” arasında ilişki olduğu fikrine.
Sonra, Yanardağ’ın savunması da özet olarak veriliyor. Savunmayı okuyunca, önceki alıntılar (Kalkan’ın sözleri ve diğer haberdeki ifadeler) ile Yanardağ’ın sözleri arasında nasıl bir ilişki kurulacağını, nasıl bir analiz yapılacağını merak ediyor insan. Savcılık da merakı giderecek gibi devam ediyor, “açıklama ve haber… şüphelinin sözleri… birlikte değerlendirildiği zaman…” diyor, diyor ama sonra “değerlendirme” filan yapılmadan hüküm yağmuru başlıyor:
“… (Öcalan’ı) yüceltip eylemlerinden övgüyle bahsettiği ve bu kişiyi siyasi mahkûm olarak nitelendirdiği, (…) şüphelininin açıklamalarının yer aldığı (…) videonun internet ortamında çok sayıda etkileşim alması (…) tepkilerden ve etkileşimlerden anlaşıldığı üzere kullanılan sözlerin toplumsal infial uyandırdığının anlaşılması karşısında… (…) toplumun terör konusundaki hassasiyeti de göz önüne alındığında, şüpheli tarafından kullanılan bu ifadelerin kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlike doğurabilecek nitelikte olduğunun kabulü gerektiği, (…) ulusal bir kanalda yayınlandığı için aleniyet şartının gerçekleştiği (…) (şüphelinin sözlerinin) örgütün üst düzey yöneticisinin sözleri ve örgüt … sitelerinde yer alan haber içeriği ile paralellik gösterdiği…”
KALKAN NE DİYOR, YANARDAĞ NE DİYOR?
Peki gerçekten Duran Kalkan’ın sözleri ya da diğer alıntı yapılan haberdeki sözler ile Merdan Yanardağ’ın sözleri arasında bağlantı var mı? “Paralellik” gösteriyor mu sahiden?
Evet, ikisi de Öcalan’dan bahsediyor, ikisi de Öcalan’ın tutulduğu İmralı’daki infaz rejimine dair sözler söylüyor. İlk gruptakinde Öcalan’dan “Kürt halk önderi” önderi olarak bahsediliyor, tecrit “komplonun ve soykırım uygulamalarının devamı” olarak tanımlanıyor, insanları buna karşı mücadeleye çağırıyor.
Diğerinde ise (yani Yanardağ’ın sözlerinde) Öcalan’ın “mahkûm” olduğu dile getiriliyor, yani mahkûm olmasına hiçbir itiraz söz konusu bile değil, yani “suçlu” olarak kabul ediliyor. Eleştirilen iki şey var sadece Yanardağ’ın sözlerinde: Önce Öcalan’a uygulanan infaz rejiminin, (yani mutlak tecritin) Türk hukukundaki infaz rejimine aykırı olduğu belirtiliyor, sonra Öcalan’la (yapıldığı anlaşılan) görüşmelerin kamuoyuna kapalı tutulmasının doğru olmadığı dile getiriliyor. Öcalan’ın herhangi bir eyleminin, fikrinin, önerisinin övgüsü yok, “şiddet ve cebir içeren yöntemlerin övülmesi” hiç mi hiç yok.
ENSARİOĞLU NE DİYOR?
Zaten iddianamede Yanardağ’ın hangi sözü ile “suçu ve suçluyu övdüğü”, hangi sözü ile “propaganda yaptığı”na dair hiçbir analiz söz konusu değil. Yanardağ’ın savunması ise sadece “tevil yollu kabul” gibi yuvarlak bir ifade ile geçiştiriliyor. Mesela savcılık, savunmadaki “Galip Ensarioğlu’nun sözlerini eleştirmek için konuştum” anlamındaki ifadeyle hiç ilgilenmiyor, açıp bakmıyor bile Ensarioğlu ne demiş, Yanardağ ne demiş. Bakılsa çünkü söz konusu olanın bir polemik olduğu, bir gazetecinin bir siyasetçinin sözlerini eleştirdiği görülecek. Fakat bakılsa aynı zamanda söz konusu iki suçu işleyen biri varsa o birinin Yanardağ’dan önce Ensarioğlu olduğu anlaşılacak.
Bakmaz, çünkü baksa şu cümleyi görür: “Devlet sürekli Öcalan’la görüşüyor. Öcalan çözüme katkı sunmak istediği zaman, Türkiye’nin birliğine, bütünlüğüne, bu silahlı şiddetin son bulması için eğer bir katkı sunmak istiyorsa ve buna devlet de inanıyorsa bu tür görüşmeleri sürdürür.”
Burada ne diyor Galip bey? “Öcalan çözüme katkı sunmak istediği zaman…” Yani: Öcalan, çözüme katkı sunacak bir kişidir ve katkı sunmak kendi isteğine bağlıdır, diyor. Yani, Öcalan’ın “çözüme katkı” sunması gerekiyorsa, konu çözülmemiş demektir. Yani, Öcalan “çözüme katkı” sunabilecek birisi ise “sıradan bir suçlu” değildir, çözüm için gücü olan biridir, gücü olmayan biri katkı sunabilir mi? Yanardağ’ın sözlerinde bu kadar ileri gidilmiyor mesela; Yanardağ, doğrudan Öcalan ile çözüme katkı sunması için görüşmek gerekir deseydi, muhtemelen “örgüt üyeliği”nden suçlanacaktı! Ensarioğlu diyor, bir şeyle suçlanmıyor!
Bitmedi, devamı da var, Ensarioğlu: “Yani Öcalan’ı tecrite mahkum eden devlet değil, Öcalan’ı tecride mahkum eden bizatihi Kandil’dir, bizatihi HDP’nin kendisidir. Çözüm sürecini boşa çıkaran, sabote eden, Öcalan’ı rolünü boşa çıkaran yine kendileridir.”
Yani? Yanisi şu, Ensarioğlu, Merdan Yanardağ’dan önce “Öcalan tecrit altındadır” diyor! Yanardağ AK Partili olmadığı için mi o “tecrit” dediğinde Duran Kalkan ile paralel hareket etmiş oluyor da Ensarioğlu etmiş olmuyor? Dahası var: Tecrit var diyor ve devam ediyor, bu tecrit Kandil’in ve HDP’nin tutumu nedeniyledir! Yani? Yanisi şu: Tecrit diyor Ensarioğlu, Kandil ve HDP’ye tepki olarak uygulanıyor! Yani diyor ki hukuki gereklilikler, infaz kanununun emirleri bizi ilgilendirmez, Öcalan’ı “çözüme katkı sunma”ya zorlamak için yapıyoruz bunları. E Merdan Yanardağ da Ensarioğlu’nun bu sözlerini eleştiriyor ve o “suçlu” ama Ensarioğlu masum oluyorsa, Yanardağ yerden göğe haklı olmuyor mu? Üstelik Yanardağ, tecrit eleştirimi yaparken ceza infaz kanununun gereklerini anlatıyor, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının gereklerini anlatıyor. O zaman iddianame bize şöyle demiş olmuyor mu: Tecrit uygulamasının hukuka uygun ya da aykırı olması bizi ilgilendirmiyor, bizi ilgilendiren hükümetin uygulamalarını savunmak ve korumak, onu eleştiren sözleri de terör olarak damgalamaktır.
“ZEKİ” DEMEK ÖVGÜ, “SAMİMİ” DEMEK DEĞİL!
Bitmedi: “Öcalan daha samimiydi” diyor Ensarioğlu. Yanardağ, “Öcalan çok kitap okuyor” dediği için mi “övme” suçunu işledi? “Çok zeki” dediği için mi? İddianamede bu yok ama mesela Ensarioğlu da “Öcalan daha samimi” diyor Yanardağ’ın eleştirdiği konuşmalarından birinde, sonuncusunda. “Zeki” olmak, suçlu ya da masum olmayı getirmez, yani “zeki” demek suç olan bir fiili övme anlamına gelemez, oysa “samimi” olmak ceza kanunu açısından gayet önem taşır, çünkü “kasıt” unsurunun saptanmasında “zeka”nın hiç önemi yoktur, fakat “samimiyet”in çok önemi vardır, bu nedenle “samimi” olmak ceza kanunu açısından “zeki”ye göre daha “övücü” bir söz, övgü arıyorsak. O zaman iddianame bize, Öcalan’ın önemini vurgulamanın, Öcalan’ın nitelik ve sıfatlarını dile getirmenin iki sonucu olduğunu söylemiyor mu: İktidar yaparsa sorun yok, iktidar olmayan bir yerlerden yapılırsa terör suçu. Ne oldu suç ve cezada kanunilik ilkesine?
Konuşana göre değişen bir ilke varsa ona ilke değil hile derler, suçta ve cezada hile esastır demiş olmuyor mu iddianame?
Hasılı kelam, bu iddianame, bir iddianame olma iddiası taşımıyor, daha çok, politik bir karalama metni olarak Yargıtay Başsavcılığının Gezi Tebliğnamesi ile yarışıyor. İkisi birden seçim sürecinde iktidar blokunun Kılıçdaroğlu aleyhine ürettiği “ama montaj, ama kurgu” videolarla yarışıyor. İlk ikisi nasıl birer hukuki dava değil de siyasal bir baskı uygulaması ise üçüncü de demokratik bir rekabet değil, hınç dolu bir savaş işidir. Savaşta hile mübah ya. Siyasi işleri yargıya havale etmek, yargı eliyle siyasette sonuç almak, zaten bir tür savaş ilanıdır: Biz hukuku savaş aracı olarak kullanıyoruz, gücünüz yetiyorsa durumu değiştirin. Eğer bu mantık hakim olmasaydı, Merdan Yanardağ iddianamesinin mahkeme tarafından kabul edilmesi mümkün olmazdı.
İki hedefi var iddianamenin: Tecrit rejimindeki hukuki sorunları dile getirmenin suç olduğu fikrini yayarak hukukçuları, gazetecileri, siyasetçileri bu konuda sessizliğe gömmeye yardım etmek. Fikir özgürlüğünün ve onun bir dalı olan özgür gazeteciliğin sınırlarını iktidar çıkarlarına uygun biçimde asgaride, yani yok sınırında tutmak.
NOTLAR
1
AK Partili Galip Ensarioğlu’nun yakın zamanda iki ayrı açıklaması var bu meseleyle ilgili; biri Öcalan ile sürekli görüşüldüğünü belirten açıklama.
Diğeri ise daha yakın tarihli ve sadece Öcalan ile değil, PKK ile de konuşulabileceğini dile getiren bir açıklama. “Belki sadece şiddet konuşulur” diyor, ama işte “konuşulur” diyor, asla konuşulmaz, zinhar değmiyor. Yanardağ bunu söylese gerçekten “örgüt üyeliği” suçlaması da girerdi iddianameye!
2
Bir iddianamenin mahkemede kabul edilebilmesi için öncelikle bir iddia taşıması gerekir, sonra bu iddianın ceza hukuku norm ve usullerine göre ortaya konulması gerekir, suçun şahsiliği, suçta ve cezada kanunilik, kusursuz suç ve ceza olmaz, insan onurunu korumak (hümanizm) esastır gibi ilkelere saygı, hukuk devleti gereklerine uyum filan…
3
Yeni ceza hukuku terimimiz hayırlı olsun: Paralel.
TDK’ye göre paralel şudur:
“Aynı düzlem içinde ikişer ikişer bulunan ve kesişmeyen, koşut, muvazi, mütevaz… Yerküresi üzerinde çizildiği varsayılan, Ekvator'a paralel çemberlerden her biri...
Aynı zaman içinde gelişen veya aynı özellikleri gösteren (olay, düşünce vb.)”
Matematikçilere göre (Öklid evreninde mümkün olan) paraleller, sonsuzda kesişir; yani paraleller arasında kesişme yoktur. Bu iddianamedeki “paralel” ise kesişmeyi var sayıyor daha baştan. Bu iddianame mantığı tutarsa, mesela bir örgüt yöneticisi “Diş fırçalamak iyidir” dediğinde, diş fırçalamayı öneren diş hekimlerinin hapse girmesi an meselesi olur. Paralel içerik bunu gerektirir.
Ceza İnfaz Kanunu gereği olan uygulamalara aykırı işleri eleştirmek, tecrit uygulamasının hukuka aykırı olduğunu söylemek ile “Kürt Halk Önderi komplocu, soykırımcı zihniyet tarafından rehin tutuluyor” demek aynı şey ise hukuk dükkanını kapatmaktan başka çare yoktur. İddianame de zaten hukuk dükkanı kapalı, iktidar dükkanı açık diyor.
4
İddianamedeki önemli sorunlardan biri de “sosyal medya paylaşımları”nın çokluğunun “suçu ve suçluyu övme” ve “propaganda suçu” açısından bir karine niteliğinde görülmesi; yine “toplumun terör konusundaki hassasiyeti”nin suçun tanımının içine yerleştirilmesi. Oysa vakayı hatırlarsak “paylaşımların çokluğu” birçok İYİ Parti üyesi ile bazı AK Parti üyelerinin Yanardağ’a karşı giriştiği “sosyal medya faaliyetinin bir sonucudur; bir yerlerde bir savcı olsa belki Yanardağ’a iftira suçu açısından da meseleyi ele alabilirdi!