Ragıp Zarakolu
Varlığımızın İzleri
Stockholm. Ayşe Nur’un 1993 yılında, tam ilan edilmemiş şiddetli bir çatışmanın yaşandığı bir ortamda Yves Ternon’un "Ermeni Tabusu"nu yayımlaması bir challenge idi. Meydan okuma diye tercüme edebiliriz.(*) 1990 yılında OHAL altında İsmail Beşikçi’nin kitaplarının yayımlanması da bir challenge idi.
Ermeni Tabusu’nun yayımlanmasından sonra Ermeni toplumundan sadece 4 kişi Belge’ye uğrayacaktı. Kirkor Kolukısa, Sarkis Çerkesoğlu, Sarkis Seropyan ve Hrant Dink. İstanbul Ermeni toplumu, diasporadakiler dahil, hep beladan uzak durmaya çalışmıştır. Bu da anlaşılabilir bir tavır. Sağ kalmanın bedeli de denilebilir buna.
Tekirdağlı Kirkor Kolukısa’nın ayakkabı malzemesi satan bir dükkânı vardı, Kapalıçarşı’nın alt kapılarından birinin hemen aşağısında. Sarkis Çerkesoğlu’nun Kumkapı/Gedikpaşa arasında bir marangozhanesi vardı. 1968 yılında TİP Eminönü İlçesinde tanımıştım onu. 1971 darbesinden sonra bağımız kopmuştu. Yves Ternon sayesinde yeniden buluşmuştuk onunla. Sarkis Seropyan’ın Kumkapı’da buzdolabı tamirhanesi vardı. Fırat (Hrant) Dink ise kardeşleri ile kitapçılık yapıyordu. Ayşe Nur 80’li yılların ilk yarısında bu kitapevlerinin açılışına destek vermişti Kitapçılık Ltd. Şirketinin yöneticisi olduğu sırada.
Ermeni Tabusu çıktığında, Türkçe çıkan ama Kürt sorununu cesaretle gündeme taşıyan Özgür Gündem gazetesi 2. yılını doldurmaktaydı. Sorumlu yazı işleri müdürü Işık Yurtçu’nun önerisi üzerine köşe yazmaya başlamıştım. Işık Yurtçu ile Demokrat gazetesinde beraberdik 1980 yılında.
Gazetenin kapısında Dersimli Selahattin ile tanışmıştım. Dersim’de Ermeniler konusuna değindiğimizi hatırlıyorum. İki Sarkis ile de bağı vardı. Seropyan’ın yanında çıraklık yapmıştı. Çerkesoğlu’nun Kumkapı’daki evine de takılırdı.
Özgür Gündem’i kapatan maalesef devlet olmadı. "Serok sinirlenmiş!" de ondan kapandı. Ama daha sonra Özgür Ülke çıkmaya başladı Kadırga’da aynı binada. Selahattin ile yine laflardık, çayını içerken.
2015, Hozat’ta 24 Nisan anması
Ternon’u yayımladıktan sonra birkaç kez bomba tehdidi aldı Ayşe Nur. Ve 3 Aralık 1994 gecesi yayınevi, Özgür Ülke ve Welat ofisleri ile birlikte bombalandı. Anlaşılan ayrı ayrı uğraşacaklarına, bir anda işi bitirmeye karar vermişler! Daha sonra resmi Susurluk Raporu’nda bu işte Çiller Hükümetinin sorumluluğu olduğu kabul edilecekti. Cesur Avukatımız Kemal Keleşoğlu, bu rapora dayanarak, aradan 9 yıl geçse de, İdare Mahkemesinden yüklü olmasa da makul bir tazminat alacaktı.
Bunları bana Miran Pırgiç’in yani Selahattin’in "Varlığımızın İzleri" adlı, Ermenice/Türkçe iki dilli yeni çıkan kitabı hatırlattı. Dersimli Miran’ın yaptığı iş de tam bir challenge. Kitabının alt başlığı "Dersim Ermenilerinin Öze Dönüş Hikâyesi."(**) Miran da işte tam bunun öyküsünü anlatıyor.
Kitapta birçok eksiklik, tekrar, karmaşık düzenleme bulabilirsiniz, ama bütün bunların hiçbir önemi yok. Artık bunu derinlemesine araştıracak çok sayıda genç akademisyenimiz var ülke içinde ve dışında.
İşte Mıran Pırgiç de Kürt ve Ermeni alemini çalkalayan kendi öze dönüş hikâyesi ile meydan okuyucu bir iş yaptı.
Ermeni Tabusu’nun bir Türk yayınevi tarafından yayımlanışı, dünya Ermeni toplumunda büyük yankı yaratmıştı. Bunu en iyi bilenlerden biri doktor Hermon’un oğlu Raffi’dir.
Dersimli Miran Pıgıç’in Ermeni kimliğine dönüşü de dünya Ermeni toplumunda büyük yankı buldu. Dersim’e adeta bir Hay akını oldu. Festivallerde birlikte dans edildi. Çevirmen dostum Diran Lokmagözyan’ın aynı kitap içinde yer alan Dersim izlenimlerini büyük keyifle okudum. Dersim festivallerinin tadını aldım. Kitapta Ermeni köylerinin, kilise, manastır ve mezarlıklarının listesinin yer alması da çok aydınlatıcı.
2015, Dersimlilerin Tsitsernakaberd ziyareti
Karma evlilikler nedeniyle de Ermeniliğin, Süryaniliğin, Kürtlüğün, Zazalığın, Aleviliğin, Müslümanlığın, Kemalistliğin, Komünistliğin aynı aile yapısı içinde izlerini bulabileceğiniz Dersim dışında çok fazla örnek yok herhalde.
Hey gidi Dersim! Dersim bir halklar ve inançlar cümbüşüdür. Bir siyasetler cümbüşüdür aynı zamanda. Sol siyasetin her rengi yansımıştır oraya. HDP’li, EMEP’li, emaneten TKP’li/İbocu belediye başkanı bulabileceğiniz tek yöredir.
Miran’ın yaşam öyküsünde bu çok renkli siyasiliğin izlerini de bulabiliyorsunuz.
Dersim hep zor ulaşılan bir yer olmuştur. 1971 öncesi Hakkarilere, Vanlara, Diyarbakır, Siverek, Erganilere gitmiştim ama Dersim’e gidememek içime dert olmuştu. Mutluyum, Ayşe Nur gidebilmişti oraya, benden önce.
Onun için orada OHAL kalkar kalkmaz, Atılım Gazetesi’nin orada ilk halka açık bir kültür gecesi düzenlemesine izin verdiğinde, kendimi orada bulmuştum. Yol kontrolleri bitmez orada. Elbette Elazığ’dan kendimi minibüse atıp Dersim yoluna düştüğümde, "sınır" yol kontrolünde takılan tek kişi ben olmuştum. Neyse engellememişlerdi. Hakkari gibi oranın da doğasına aşık olup, Ovacık Gözelerine, Munzur ve Pülümür’e hayran kalacak, yüzecektim Zap gibi. Laş Deresinde, Halbori uçurumunda içim ürperecekti, çığlıkların bıraktığı monokülleri hissedecektim benliğimde. Ahdim vardı bir kışı Dersim kırsalında geçirmeye. Kim bilir bir gün?
2014 Dersim Festivali için yapılan afiş
(*) Bana Orta 2’de İngilizcenin kapısını açan Limosollu Naci’nin sözlüğü bir çok anlamı içinde barındıran challenge’ı şöyle tanımlıyor: meydan okuma; mücadeleye davet; bir konuda açıklama yapmaya çağırma; nöbetçinin dur emri veya kimlik sorması; hodri meydan demek; itiraz etmek; kokuyu bulunca havlamak (av köpeği için), hakim ve jüriyi reddetme; düelloya davet etmek. Türkiye’de tabuları tartışmaya açmak, gerçekten challange kelimesinin bütün bu anlamlarını içinde barındırıyor.
(**) Miran Pırgiç, Varlığımızın İzleri /Dersim Ermenilerinin Öze Dönüş Hikayesi, Pırgiç Yay., İstanbul 2020.