Ragıp Zarakolu
Vatanım dünya
Sevgili Erdal Boyoğlu (*), sürgündeki yazarlar üzerine bir kitap hazırlıyor Viyana’da. Bana da buna ilişkin soru yöneltti. İçimden aşağıdaki hissiyat dökülüverdi. Sizinle paylaşmak istedim:
kendimi sürgünde kabul etmiyorum ve de hissetmiyorum...
insanın sözde kendi ülkesinde kendini 'düşkün' ve sürgün hissetmesi daha beter bir duygu.
kendi isteğimle, sigtuna kentinin misafir yazarı olma önerisini kabul edecek 2013 aralığında ülkeden ayrıldım isveç'e geldim...
nezaket gösterip sürekli kalma olanağı sağladılar...
en son 2016 haziranında istanbul'a geldim türkiye yayıncılar birliği'nin düşünce özgürlüğü ödül töreninde konuşa yapmak üzere
hasan cemal e ödül vermiştik...
2016 sözde darbe/gerçek karşı darbesinden sonra
türkiye'ye seyahat özgürlüğüm kısıtlanmış vaziyette...
benim değil onların bir kaybı!
"misafir işçilerin", daha sonra kalıcı olması gibi halim...
bu da umurumda değil
yurttaş olarak ülkenin tapusunda hissem var
ama ülkem işgal altında...
tucholsky'nin (2) 1929 da dediği gibi tapuda bizim de hissemiz var
elbette asla hibe etmeyeceğiz tapudaki hissemizi...
söke söke alacağız vandallardan...
Berlin/Moabit’te Tucholsky’nin doğduğu eve konulan plaket
özlemiyor muyum?
hayır!
ne varsa bize dair, yıkıyorlar,
hayalimde kalsın daha iyi güzellikler...
yıkıntıları mı özleyeceğim...
dünya çok güzel,
görmeyi bilene
her yer boğaz, her yer altın boynuz, her yer adalar
ve yaşayan eski kentler
bizdeki yıkıntılar, sonradan görme yapılar değil!
milliyetim insanlık,
vatanım anadilim.
Rose Ausländer'in dediği gibi:
Mein Vaterland ist tot
sie haben es begraben
im Feuer
Ich lebe
in meinem Mutterland
Wort ...(3)
ülkem ise dünya
hayalim ise dünya devleti değil, er geç oluşacak olan dünya komünü!
hani hayal etmişti bizimki, herkese ihtiyacı kadar herkesten yeteneği, becerebildiği kadar!
altyapı artık var bunun için, ama üst yapı engel!
devletler, ordular, şirketler, ideolojiler!
bir kırılma noktasındayız artık:
rosa luxemburg’un dediği gibi:
sozialismus oder barbarei
- Erdal Boyoğlu, netameli bir konuyu sol içi şiddeti ele alan bir kitap hazırladı: Ölümden Öte/Sol İçi Şiddeti Sorgulamak ve Aşmak (Belge Yayınları 2010). Devletin tabuları yanında solun da tabuları var. Bunların en önemlisi sol içi şiddet diyebiliriz. Devletin tabularını deşen Belge’nin bu tabuyu da deşmesi şaşırtıcı değil. Sol içi şiddetin ve çatışmaların sorgulanmaması, ÖDP gibi solun birliğini sağlamaya çalışan projelerin, Latin Amerika’daki örneklerin tersine, çökmesine neden oldu.
- Kurt Tucholsky, Yahudi kökenli Alman yazarı. 1929 yılında İsveç’e geldi. 1935 yılında intihar etti. İsveç PEN’i 1985’ten bu yana her yıl onun adına ödül vermekte. Tucholsky ödülüne 1994 yılında Ayşe Nur Zarakolu Ternon davası nedeniyle aday gösterildi. Tucholsky ödülünü 2001 yılında Asiye Zeybek Güzel, 2014 yılında Muharrem Erbey, 2016 yılında ise Aslı Erdoğan aldı.
- Rose Ausländer, Yahudi kökenli Alman şairi, 1941-1944 yıllarında Cernauti (Ukrayna) gettosunda amele taburlarında çalıştı, saklanarak Nazi temerküz kamplarına yollanmamayı başardı. Amerikan vatandaşı olduğu halde, 1967 yılında Viyana’ya döndü ama kabul görmedi, Düsseldorf kentine yerleşme durumunda kaldı. 1988 yılında orada öldü.