İnci Hekimoğlu
Vicdan sizin olsun bize hukuk lazım
AKP iktidarında daha önce yaygın kullanılmayan pek çok kavram toplumsallaştı.
İnşallah, maşallah, Allah’a emanet, gıybet…
Hele bir de "Hayırlı Cumalar" var ki, dinle, inançla alakası olmayanlar bile perşembeden başlayıp telefonlarımızın hafızasını adeta görsel bir çöplüğe dönüştürüyorlar.
Uyarılar da işe yaramıyor.
Sanki bir dönemin "postal-parka" kombinasyonu gibi bu dönemde de kılık kıyafetten dile post-modern bir ‘iman’ teşhiri modası sardı, alakalı alakasız herkesi.
Ama bence iktidarın piyasaya sürdüğü en önemli kavram "vicdan" oldu.
"Vicdan" gibi, soyut, kime göre neyi kapsayacağı belirsiz; adeta bütün kötülüklerin üstünü örten bir kılıf, bütün sorgulamaların önüne bariyer olarak dikilen bu kavram, hem de her kesimce pek yaygın kullanılır oldu.
Hukuksuzlukların ve adaletsizliğin karşılığı olmaktan öte bir anlamı kalmaması bir yana, sanki saf, el değmemiş, tarihsel ve toplumsal deneyimlerden, gelenek-göreneklerden, ideolojik hegemonyalardan azadeymiş gibi kabul görmesi en vahimi.
Kavramı en çok kullanan, dolaşıma sokulmasında en etkili olanlar iktidarın İslamcı kanaat önderleri, kalemşörleri ve her meslekten militanları oldu.
‘TEK’ medyanın TV kanallarında ya da gazetelerinde, konu ne olursa olsun "vicdan" sözcüğünü kullanıyor, her meseleyi bir şekilde bu kavramla açıklamaya çalışıyorlar.
Ve tabii mutlaka sözü bağladıkları ‘mağduriyetleri’ kısmında.
Oysa bu sonsuz ‘mağdur’ ve sınırsız ‘vicdanlı’ insanların, "vicdan" kavramanın içini dolduruşlarındaki ‘usta’lığa, hele son altı yıldır sıklıkla tanık olduk.
HDP’nin Diyarbakır mitinginde meydana gelen patlamanın ardından "Sırf katil Erdoğan demek için kendinizi patlatmışsınızdır siz" diyen, demokratik hakkını kullanarak protesto eylemi yapan eğitimcilere polisin müdahalesini az bulup "Su sıkılmasına üzüldüm, en azından yapışkan bir şey sıkılmalıydı" önerisinde bulunanlar bu ‘vicdanlı’lardı.
Türkiye’nin çocuk istismarında dünya üçüncüsü oluşu, tarikat yurtlarındaki çocuk tecavüzlerine dair yaptığı "bademleme" açıklamasıyla inançlarının ‘derinliğini’ görme fırsatı veren hocaları da vicdanlarını kıpırdatmadı tabii.
Ait oldukları kitlenin mağduriyetleri için bile dile gelmeyen vicdanları hizmet ettikleri iktidar için süpürge vazifesi görürken, elbette ki Türkiye’yi yalan haberde birinci sıraya taşıma başarısı onlara ait.
Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü, yanıltıcı ve sahte haber konusunda 37 ülkede araştırma yapıyor. Sonuç; Türkiye yüzde 49 ile listenin en başında yer alıyor.
"Sağlıkta şiddet yasası" kod adlı tasarıdan Soma katliamına, 3. Havaalanı inşaatındaki işçilerin durumundan gelecekleri ellerinden alınmış 70 bin öğrenciye, hapishanelerde süt ve oyuncak bile esirgenen bebeklerden hasta tutuklulara, iddianamesiz aylarca yıllarca bir hücreye tıkılanlardan gazetecilere, hiçbir iktidar uygulamasına ses çıkarmayanlar, görmezden gelenler hatta teşvik edenler yani bu başarıya katkıda bulunanlar.
Yani o medyanın bütün kanallarında, tüm köşe başlarında, her dakika gördüğümüz aynı ‘vicdanlı’ güruh.
O zaman durup düşünmek gerekmez mi, bu denli siyasallaştırılmış, içi boşaltılmış bir kavramı kullanmadan önce.
Somut olguları, aynı somutlukla açıklayamadıklarından duygusal, soyut ve göz boyamaya yarayacak çarpıtmalarla, dini veya ahlaki kavramlarla kanaat yaratmayı bir yöntem olarak benimseyen iktidar aparatları karşısında literatürü de değiştirmek gerekmez mi?
Sözü, hukuktan, yasadan, insan haklarından, evrensel değerlerden kurmak, öncelikle bu sis bombası gibi kullanılan kavramların, sözcüklerin yarattığı kirliliğe direnmek gerekmez mi?
18 yıldır bu ülkeyi vicdanı, dini, imanı dillerinden düşürmeyen bir azınlık yönetiyor.
Hepsi onların olsun.
Bize hukuk, adalet, evrensel değerler, eşitlik ve özgürlük lazım.