Ergun Babahan
Washington, Hulusi Akar darbesi senaryosunu konuşuyor
Steven Cook’un Foreign Policy dergisinde Erdoğan’ın sağlığı üzerine yazdığı makale farklı tartışmalara yol açtı. Saray iddiaları resmen yalanlamak yerine Erdoğan’ın basketbol oynarken görüntülerini yayınlayıp "turp gibi" mesajı vermeyi tercih etti.
Ancak ortada bir gerçek var: Amerikan başkentinde Erdoğan’ın 2023’te sahnede olmayacağı iddiası ağır basıyor ve sonrası senaryolar tartışılıyor. Burada öne çıkan husus, AKP’nin yasadışı yollarla zengin ettiği kesimlerin hesap verme endişesiyle iktidarın demokratik yollarla el değiştirmesine izin vermeyeceği iddiası.
Cook’un bu konudaki tesbitleri aynen şöyle:
"Erdoğan'ın 20 yıllık görev süresi boyunca AKP'nin yakın çevresinden insanların çoğu zaman şüpheli şekilde zengin ve güçlü hale geldi. Yetkililerin, iş adamlarının, medya şahsiyetlerinin ve daha birçokları, kendilerini daha demokratik bir siyasetin belirsizliğine teslim ederek kazançlarını bu kadar kolay riske atmaları pek olası görünmüyor.
Bu koşullar altında, Erdoğan sonrası bir Türkiye'yi, belki de olağanüstü hal altında başka bir güçlü adamın yönetebileceği ihtimalini düşünmeye değer. Türkiye'de Erdoğan'ın yanı sıra daha güçlü isimler arasında istihbarat şefi Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da var.
Üçü arasında Akar liderliği üstlenmek için en uygun konumda görünüyor. Fidan Türkler tarafından çok iyi biliniyor ama o daha çok Milli İstihbarat Teşkilatı'nın kapalı kapıları ardında faaliyet gösteriyor. Soylu, son aylarda yayınlanan bir dizi YouTube videosunda, içişleri bakanının yolsuzluk ve organize suç örgütleriyle aynı yatakta olduğunu öne süren Sedat Peker adlı bir Türk mafyasının iddialarından zarar gördü.
Akar'ın ayrıca Fidan ve Soylu'ya karşı hiçbirinin kıyaslayamayacağı bir avantajı var: Silahlı Kuvvetler. Analistler, 2003 ve 2004'teki reformlarının ardından Silahlı Kuvvetler’in sivil kontrol altına alınmasından bu yana ordunun Türk siyasetindeki rolünü göz ardı etme eğiliminde.
Çok sayıda askerin tasfiyesiyle sonuçlanan 2016'nın başarısız darbesi, çok sayıda Türk'ün, siyasi görüşü ne olursa olsun, askeri vesayet sistemine dönüşü reddettiği ve askerlerin siyasette rol oynama iradesini kırmış gibi görünüyordu.
Ancak darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanı ve daha sonra Savunma Bakanı olan Akar, Temmuz 2016'dan sonra silahlı kuvvetlerin yeniden şekillendirilmesinde merkezi bir rol oynadı ve bu da orduyu yeniden siyasi bir rol oynayacak konuma getirebilir.
Hulusi Akar, o zamandan bu yana geçen beş yıl içinde, yüzlerce general ve daha da yüksek birçok astsubay da dâhil olmak üzere, subayların yüzde 65'inin atanmasından sorumlu oldu. Türkiye ordusunun kendisini siyasetin üzerinde şekillendirdiği, ancak yine de Kemalist sistemi korumak için müdahale etme görevini sürdürdüğü günlerde, bunun pek önemi olmayabilirdi.
Ancak görünen o ki, subaylar sivillere tabiyken, bu bağlılık bu siyasi kurumlar aracılığıyla değil, sadakat yoluyla oluyor. Rütbelerini ve nüfuzlarını iki sivile borçlular: Akar ve Erdoğan. Başkan aciz kalırsa veya ölürse, bu Akar'ı çok güçlü bir konuma getirebilir.
Washington'daki bazı görevliler Ulusal savunma Bakanı’na "Tamam, bu o kadar da kötü görünmüyor. Bize pragmatik geliyor. Onunla iş yapabiliriz." diyebilir.
Bu mantıksız bir tavır değil ama kimse Akar'ın ABD'ye dost olmasını beklememeli. İdeolojik olarak Erdoğan ile benzer bir yerden geliyor. Bakan ayrıca son derece milliyetçi, Batı karşıtı bir grup subaylarla ortaklıkları var.
NATO komutanlıklarında yetişmiş, Avrupa ve/veya Amerika Birleşik Devletleri'nde önemli bir zaman geçirmiş olan subayları ya hapse atarak (tartışmalı din adamı Fethullah Gülen'le bağlantılı oldukları iddiasıyla) ya da cezalandırmak için gizlice işbirliği yapanlardan biri de Akar.
Akar ayrıca, 2020 yazında Ankara'yı kendi NATO müttefikleri Yunanistan ve Fransa ile karşı karşıya getiren Türkiye'nin Akdeniz'deki saldırgan duruşundan doğrudan sorumluydu. Savunma Bakanı için Erdoğan'ın siyasi becerisini ve karizmasını tahmin etmek zor olurdu, ancak subayların çoğunluğunun sadakatiyle, en azından başlangıçta buna ihtiyacı olmayacaktır.
Türkiye’nin muhalefetinin sessizce geçiştirmeyi tercih ettiği bu iddiayı hafife almamak gerekiyor çünkü Akar’ın böyle bir girişimde bulunabileceği uzun zamandır Ankara kulislerinde de konuşuluyordu.
Türkiye’de artık darbe olmayacağı savı çok geçerli değil çünkü kurumsal bir devlet ve organize bir muhalefet yok. Muhalefet de toplum gibi çok parçalı ve parçalı kesimler de birbirinden nefret ediyor. Çok kolayca baskı altına alınıp etkisiz hale getirilmesi mümkün bir muhalefet var ülkede.
Elbette böyle bir gelişme ülkenin kırılgan yapısını tamamen tuz buz edecek, ekonomisini çökertecek ve uzun vadeli varlığını riske atacaktır. Ancak özellikle yoksul ve emekçi kesimlerin örgütlü olmadığı, çalıp çırparak devlet kaynaklarından zengin olmuş bir kesimin etkisi ve varlığı bu yolun tamamen kapalı olmadığını gösteriyor.
Cook’un yazdığına göre, Biden Yönetimi’nde Hulusi Akar’ı NATO yanlısı görüp böyle bir gelişmeyi memnuniyetle karşılayabilecek bir kesim var. Onları da Akar’ın özellikle 15 Temmuz’dan sonraki icraatlarının bunu doğrulamadığını belirtip Washington’ı uyarıyor.
Amerikan başkentinin kulislerine bunlar konuşuluyorsa ciddiye almak ve daha sağlam durmak gerekir.