Pelin Cengiz
Yaka yaka bitiremediniz memleketin ormanlarını
Türkiye'de tüm ülke sathı kelimenin gerçek anlamıyla yangın yeri. İçeride KHK'larla işinden olanlar, tutuklamalar, açlık grevleri sürerken, diğer yandan dış politikanın giderek sefilleşmesi, toplumsal ayrışmanın daha fazla göze görünür olması, eğitimde, hukukta, bürokraside giderek gelişmiş ülkeler standartlarından uzaklaşılması, ekonomide işsizliğe çare bulunamaması, istihdamın yerinde sayması...
Tüm bunlar yaşanırken, doğaya, kültüre, tarihe saldırıların da hızını hiç kesmeden devam ettiğini görüyoruz. Bu saldırıların en vahşi yöntemlerinden biri de orman varlığını yakmak suretiyle madenciye, turizmciye, müteahhite yeni rant alanları açmak... Özellikle koruma alanı statüsü olan yerleri yakarak imara açmak sıradan bir uygulama haline getirilmeye çalışılıyor.
Mesela, Ayvalık Şeytan Sofrası'ndaki tabiat parkının en önemli noktasının imara açılmasını yargı durdurma kararı vermişti. Ancak, geçen hafta çıkan yangın, ne hikmetse tam da yargının imar izni vermediği noktada çıktı, aynı hızla büyük bir alan kül oldu.
Orman Genel Müdürlüğü'nün internet sitesinden orman yangınlarına ilişkin verimli ve net bilgilere ulaşmak mümkün değil. Sadece ortalama son bir hafta 10 günlük yangın çıkan kentlerin listesi verilmiş, daha öncesine ulaşılamıyor. 14 Ağustos ile 22 Ağustos tarihleri arasında 100'den fazla yangın listelenmiş.
Detayına baktığınızda sadece yangının saat kaçta başladığı, kaçta söndürüldüğü, kaç kişilik ekiple müdahale edildiği gibi teknik bilgiler var. Kaç hektar alan kül oldu, kaç adet ağaç yandı, yanan orman dokusunun özellikleri nelerdir gibi bilgilere erişmek imkansız.
Türkiye'de meydana gelen orman yangınları yüzde 98 gibi bir oranla insan kaynaklı olarak çıkıyor. TEMA Vakfı'nın önceki yıllarda yaptığı bir derlemeye göre, orman yangınları nedenlerinin yüzde 76'sı piknik ateşi, sigara, orman içi veya kenarında bulunan çöplükler, çoban ve avcı ateşi, anız yakılması gibi ihmal ve dikkatsizliklerden kaynaklanıyor.
Bu orana faili meçhul olanlar da dahil edildiğinde oran yüzde 90'a ulaşıyor. Yangınların yüzde 8'inin ise kasten orman yakma fiili sonucu ortaya çıktığı görülüyor. Ancak, ülkenin pek çok noktasında çıkan yangınların eşzamanlı olarak çıkması, yangın çıkan bölgelerin ranta açılmak istenen alanlarla kesişmesi gibi nedenlerle aslında sabotaj ihtimalinin orman yangınlarında oransal olarak yükseldiğini söylemek mümkün.
Yine geçmiş yıllarda derlemelere göre, Türkiye'de her yıl ortalama 2 binden fazla yangın meydana geliyor ve yine ortalama 8 bin 400 hektar orman alanı yangından zarar görüyor. Bu yüzbinlerce ağacın, ot ve çalının kül olması kadar, binlerce canlının yanarak yaşamlarını yitirmesi, yaşam alanlarının bozulması, orman ekosistemlerinde yaralar açılması anlamına geliyor. Yanan alanların ağaçlandırılması için Türkiye'nin her yıl yaklaşık 50 milyon lira harcaması gerekiyor.
Tabi, kimi yerde sabotaj ihtimali yüksekken Dersim gibi kimi yerlerde de çatışmalar ve güvenlik gerekçesiyle ormanların yakıldığı herkesin malumu. Yeri geliyor ormanlar, maden sahaları için, termik santraller için, turizm yatırımlarına alan yaratmak için, imar projelerine yer açmak için, devletin güvenlik politikaları için yakılıyor.
Hatırlayacak olursak, 1990'lı yıllardaki savaş ortamının stratejilerinden biri, Kürt coğrafyasının insansızlaştırılmasının sağlanmasıydı. Bu doğrultuda, köylülerin doğal yaşam alanları olan ormanlık ve mera alanları yok edilirken, ekonomik faaliyetleri gasp edildi. 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından da aynı strateji tekrar devreye sokularak, ormanlar yakıldı, eşzamanlı olarak Kürt coğrafyasının bir çok bölgesinde binlerce dönümlük doğal yaşam alanları yok oldu.
1990'ların orman ve köy yakma politikası, 2015'te yoğun şekilde AKP eliyle gerçekleştirilmeye çalışıldı. İki yıl önce hem bölge halkı hem de belediyeler yangınlara müdahale etmek isterken, askerin izin vermediği belirtilmişti. Bugün yine farklı gerekçelerle yangına müdahale etmek isteyenler engelleniyor.
Geçmişte yaşanan köy yakmalar ve boşaltmalar genellikle zorunlu göç bağlamında ele alındı ancak en az zorunlu göç kadar önemli bir mesele de köy ekolojisinin tamamen tahrip edilerek büyük zarara uğratılmış olmasıdır. Önemli oranda insanın bölgeden çekilmesiyle orada süregelen tarım ve hayvancılık yok edildi, toprağa, tarıma, doğaya ait hafızasızlaşma süreci başladı, bu politikalar hem coğrafyayı hem o coğrafyanın insanını çoraklaştırdı.
Bu ay içinde de Dersim'de birkaç bölgede birden çıkan ve günlerce süren yangınlarda, yangın değil de müdahaleye gitmek isteyenler durduruldu. Yıllar geçiyor, devletin bazı refleksleri hiç değişmiyor.
Dolayısıyla, Türkiye'nin neresinde olursa olsun ekolojik kırımlara hayır diyen herkesin şunu kavraması lazım: Kaz Dağları'nda, Ayvalık'ta, İzmir'de çıkan yangınlarla, -gerekçesi her ne olursa olsun- Dersim'de, Diyarbakır'da, Cudi'de çıkan yangınlar arasında hiçbir fark yok. O sebeple Ayvalık için fidan kampanyası başlatanları Dersim'e de bekleriz...
Öte yandan, CHP Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın, Orman Kanunu'na Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi'ni TBMM Başkanlığı'na sundu. Teklife göre, yangın sebebiyle ormanlık alanların statüleri değişmeyecek. Yanan bölgelerin imara açılması söz konusu olmayacak. Teklifin gerekçesinde de, "Yapılan düzenleme ile yangına maruz kalan ormanlık alanların statülerinin değişmesi engellenerek bu alanların imara açılması engellenecektir" dendi.
Akın'ın teklifi ne kadar dikkate alınacak, yakılan yerlerin akıbeti yakın gelecekte ne olacak, buralar kimlere peşkeş çekilecek elbette yakından takip edilecek...