ayşe düzkan
’yanıldım ama haklı olarak yanıldım’
2 aralık pazartesi gününün programı.
sabah: selahattin demirtaş’ın kardeşi ve avukatı aygül demirtaş’ın yaptığı açıklamayla, 26 kasım günü nefes darlığı ve göğüs sıkışmasının ardından bilincinin kapandığının, cezaevi doktorunun talebine rağmen hastaneye götürülmediğinin öğrenilmesi. hdp seçmeni başta olmak üzere demirtaş’ın milyonlarca seveninin telaş ve infial içine girmesi. bunlardan bazılarının haberi dikkatle okumayıp o tarihten beri bilincinin kapalı olduğunu sanması.
kuşluk: panik ve infialin hafifleyip demirtaş’ın rahatsızlığından bu süre boyunca haberdar olunmamış olmasının ardındaki sebeplerin sorgulanması, demirtaş’ı sevenlere bir oyun oynandığı fikrinin filizlenmeye başlaması.
öğlen: hdp’nin açıklaması üzerine tepkilerin hdp’ye yönelmesi. neden bu kadar geç açıklama yapıyorlar, o ana kadar partinin haberi olmadıysa neden? olduysa demirtaş’ı neden böyle boşluyor? büyük resimde neler var!
ikindi: selahattin demirtaş’ın, kendisini ziyarete giden milletvekilleri necdet ipekyüz ve erol katırcıoğlu ile yaptığı sohbette moralinin iyi olduğunu ve rahatsızlığının kamuoyuyla paylaşılmamasını kendisinin tercih ettiğini açıklaması. resimde küçülme.
akşam: kamuoyu baskısıyla demirtaş’ın hastaneye sevki, poliklinik kontrol önerisiyle taburcu edilmesi. yani bir takım tetkikler yapılmış, hayati bir tehlikeye rastlanmamış ama başka kontroller de öneriliyor. şükür.
bu tabloda şaşırtıcı bulduğum noktalar var. birincisi herkesin cebinde bu kadar çok hdp eleştirisi hatta hdp yönetiminin komploculuğuna dair intiba bulunması ve bunların sadece böyle kriz anlarında dökülüp saçılması. açıkçası insanda biraz izan olması gerekir; diyelim ki mevcut hdp yönetimi selahattin demirtaş’a soğuk bakıyor, diyelim ki "a.ö." (kısaltma bana değil, kimi twitter hesaplarına ait) demirtaş’ı kendisine rakip gördüğü için hdp içindeki taraftarlarıyla onu unutturmaya çalışıyor, diyelim ki demirtaş ile hdp arasında partililerin çoğunun dahi akıl erdiremediği bir gerilim var. bütün bunlar, hastalandığını gizlemek, umursamamak gibi sonuçlar verir mi?
ikinci nokta bence daha vahim. demirtaş’ın türkiye siyasetindeki vazgeçilemeyecek konumu bir yana, gönüllerdeki yeri de çok çok önemli. (bu ve anlamı üzerine birkaç kere yazmış bulunduğum için tekrar etmiyorum, hdp’yi eleştirme konusunda da elimin korkak olmadığını -eğer varsa- düzenli okurlarım bilir.) ancak demirtaş’ın önemi, haklara sahip çıkılması konusunda bir öncelik, bir sıralama anlamına geldiği noktada sorundur ve tanıdığımız, oyumuzu verdiğimiz demirtaş’ın kendisinin de tercih etmeyeceği bir şey diye düşünüyorum.
insan hakları derneği, cezaevinde yaşayamayacak durumda olan hasta tutsak sayısının beş yüze yaklaştığını bildiriyor, onlarca tutsak geçtiğimiz yıllarda sessiz sitemsiz bu dünyadan göçtü. durum bununla sınırlı değil, cezaevlerindeki koşulların gün be gün kötüleştiğini, çıplak arama vb. insanlık dışı uygulamaların arttığını, olağanlaştırılmaya çalışıldığını okuyoruz. hapis cezasından korkmayacak insanlar işkenceyle yıldırılmaya çalışılıyor. bu bir eşik ve önemsiz değil. çok yakında bakırköy kadın kapalı cezaevi b6 koşuğunda kalan ve sosyal medya paylaşımları sebebiyle tutuklanmış bulunan esin savruk’tan dna testi yapmak üzere doku örneği almak için koğuşta kalan diğer kadınların da tekmelendiğini, dövüldüğünü okuduk.
aslında hepimiz biliyoruz, insan hakları mücadelesi, her canın, her insanın eşit değerde olduğu ilkesi üzerine kurulu. ve bir bütün. demirtaş’ın kılına zarar gelmemesi de onunla ilgili bir haber alındığında tepki göstererek değil, o bütünlüklü mücadeleyle mümkün. kaldı ki, demirtaş da dahil kürt hareketinde yetişmiş birçok avukat bu tür mücadelelerin içinden geliyor, siyasi kimlikleri, kişilikleri o mücadele içinde oluştu. demirtaş, hdp’nin kendisini politik bağlamda kürt olarak tanımlamayan seçmeninin gönlünde farklı bir yer tuttu ve bu önemsiz değil. ama bu, o seçmene, onun hdp ve kürt özgürlük hareketi içinden çıkıp geldiğini unutma, gözardı etme hakkını vermiyor; birini bağrına basmak bu değil! hatasıyla sevabıyla demirtaş, hatasıyla sevabıyla hdp’nin eski eşbaşkanı. o "büyü" bu bütünlüğün parçası, sonucu…
şunu unutmamalı, bilip bilmeden esip savurmak sadece tedbirsizlik değil aynı zamanda sorumsuzluk da demek. haklı yanılma yoktur ve yanılma noktasının yanı sıra buna yol açan sebepleri de sorgulamakta yarar var. burada, epeyce düşük olmakla birlikte hdp’nin de sorumlusu olduğu noktalar bulunuyor bence. partiyle ilgili "sırlar"ın varlığına dair beklentinin bu kadar yüksek olması, biraz da partinin şeffaflık konusunda yeterince başarılı olmadığının göstergesi.
ve son olarak, pazartesi gecesi bazı kürtçe, arapça ve türkçe mecralar til rıfat’ta tsk ve ortaklarının top ateşiyle, 9’u çocuk on kişinin öldürüldüğü bilgisini paylaştı. bu bilgi de demirtaş’ın hastalığının binde biri kadar ilgi görmedi. insanın tanıdığı, sevdiği biriyle, tanımadığı çocuklardan daha fazla duygusal bağ kurduğunu bilmez değilim. siyasette duyguların öneminin de farkındayım; buna muhalif siyasetin de dahil olduğunu görmezden gelmem. ama sadece duygularımıza dayanan tepkileri muhalefet olarak tanımlamanın yetersiz olduğu açık değil mi?