Yenilenebilirde romantik bir hikayenin sonu

Dolayısıyla, siyasi iklimin yanı sıra Türkiye’nin özellikle kömürde hatta kalitesi ithal kömüre oranla daha düşük yerli kömürde ısrar etmesi, önündeki fırsatları değerlendirmesine engel oluyor.

Pelin CENGİZ

Uluslararası Enerji Ajansı İcra Direktörü Fatih Birol, yakın bir zamanda yenilenebilir enerjinin bir numaralı elektrik kaynağı olacağını söyleyerek, gelişmelerin yenilenebilir enerjiyi artık "romantik bir hikaye" olmaktan çıkardığını dile getirmişti. Aslında ortaya çıkan son veriler de Birol’un öngörüsünü doğruluyor.

Ocak ayında Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) yayınladığı kurumsal yatırımcı rehberi, yenilenebilir enerji kaynaklarının birçok ülkede şebeke paritesini çoktan yakaladığını ve 2020’ye kadar tüm dünyada kömür ve doğalgazdan daha ucuz olacağını ortaya koydu. Dolayısıyla bu yenilenebilir enerjilere, fosil enerjiler karşısında önemli bir rekabet avantajı verdi.

Yatırım rehberinde, sadece beş yıl önce rekabet gücü zayıf olan güneş panellerinin maliyetinin her yıl yüzde 20 oranında düşmesiyle birçok ülkede kömür yatırımlarından daha çekici bir yatırım fırsatı haline geldiği belirtiliyor. 2020’ye kadar güneşin dünya genelinde doğalgaz ve kömürden çok daha düşük seviyelendirilmiş enerji maliyetine sahip olacağını öngörüyor.

Avrupa’da bu konuda ciddi bir yatırım hamlesi var. Bu hafta açıklanan verilere göre, Avrupa’nın fosil yakıt kullanımını azaltma politikaları çerçevesinde, Avrupa elektrik ağına 2016’da katılan güç kaynaklarının yüzde 86’sını yenilenebilir enerji kaynakları oluşturdu. AB ülkelerinde 2016 yılı içinde kurulmuş toplam 24.5 GW’lık kapasitenin yüzde 86’sını 21.1 GW ile yenilenebilir enerji kaynakları oluşturarak, 2014 yılındaki yüzde 79’luk yenilenebilir enerji payını geçti. Rüzgar enerjisi Avrupa Birliği’nin ikinci en büyük kapasite faktörü olarak kömürün yerini aldı. İşte bu romantik hikaye denen meselenin sonu.

2016’da rüzgar enerjisi kapasitesini en çok arttıran ülke Almanya olurken, Fransa, Hollanda, Finlandiya, İrlanda ve Litvanya da rüzgar santrali kurulumlarında yeni rekorlar kırdı. Avrupa’nın 153.7 GW’lık rüzgar enerjisi kapasitesi toplam 918.8 GW’lık enerji kapasitesinin yanında küçük bir parça olarak görülüyor. Ancak, rüzgar enerjisi endüstrisi, sektörün hükümetleri fosil yakıt kullanan santralleri kapatmaya iterek, küresel iklim hedeflerine ulaşmayı sağlayacak kadar büyük bir büyüme göstereceğini umuyor.

Avrupa dışında Çin gelecek beş yılda güneş ve rüzgara 324 milyar dolar harcayacağını açıkladı.

Peki o arada Avrupa’da yenilenebilir enerjiye yatırımda başı çeken ülkelerden kat kat potansiyeli olan Türkiye olarak biz ne yapıyoruz?

Enerji Bakanı Berat Albayrak, Türkiye'nin enerji arz güvenliğini ve yerli kaynaklarını ekonomiye kazandırmak için çalışmaların hız kesmeden devam edeceğini belirterek, "Geçen yıl, yerli kömürün elektrik üretimindeki payını bir önceki yıla göre yüzde 23 arttırdık. Aynı şekilde, 2016'da yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payını da yüzde 31'in üzerine taşıdık" dedi.

Bu tam da dünyada yaşanan enerji dönüşümünü nasıl anlayamadığımızın göstergesi.

O kadar potansiyele rağmen uluslararası danışmanlık ve denetim şirketi Ernest&Young'nin yayınladığı son Yenilenebilir Enerji Ülke Çekiciliği Endeksi'ne (RECAI) göre Türkiye gerilemiş durumda. 40 ülkenin yenilenebilir enerji yatırımları bakımından sıralandığı endekste Türkiye, yenilenebilir enerji yatırımı yapmak için cazip ülkeler listesinde 19. sıradan 21. sıraya geriledi. Gerilemenin gerekçesi Türkiye'nin sübvansiyon ve düşük çevresel düzenlemeler uygulanacak yeni kömür santrali yatırımları planlaması ile temmuz ayında gerçekleşen başarısız darbe girişimi ve Moody's'in Türkiye'nin notunu düşürmesi olarak belirtildi.

Dolayısıyla, siyasi iklimin yanı sıra Türkiye’nin özellikle kömürde hatta kalitesi ithal kömüre oranla daha düşük yerli kömürde ısrar etmesi, önündeki fırsatları değerlendirmesine engel oluyor.

Türkiye 13 Şubat 2017 tarihi itibariyle toplam elektrik üretiminin yüzde 37,38’sini doğalgazdan, yüzde 16,72’sini ithal kömürden, yüzde 14,70’ini taş kömürü ve linyitten sağlıyor. Büyük oranda enerjide dışa bağımlılığın tablosunda son durum bu.

Diğer yandan, şu anda dünya çapında 9,5 milyon insan yenilenebilir enerji sektöründe istihdam ediliyor. Yenilenebilir alanında hem enerji hem de ekipman üretiminin yerlileşmesi sayesinde ülkeler, kendi istihdamlarına büyük katkı sağlıyor. Zaten, yenilenebilir enerjide yerlileşme geleceğin trendi olacak. Türkiye, burada da treni kaçırıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sürekli istihdam seferberliğinden bahsediyor. İşte fırsat…

Fatih Birol’un sözünden tekrar alıntılayarak, yüzde 100 yenilenebilir enerjinin romantik bir hikaye olmaktan çıktığını pekala söyleyebiliriz. Stanford Üniversitesi’nin 139 ülke için yaptığı bir çalışmada, Türkiye için güneş enerjisinin; çatı panelleri, normal ve yoğunlaştırılmış enerji santralleri ile yüzde 69, rüzgarın yüzde 15, dalga ve hidroelektriğin yüzde 15 ve jeotermalin yaklaşık yüzde 1 oranında paya sahip olduğu bir enerji modellemesi yapılmıştı. Bu plana göre, 40 yıl boyunca inşaatta 183 bin 724, işletmede 192 bin 954 yani toplamda 376 bin 678 kişiye yeni iş imkanı sağlanması söz konusuydu.

Bu sayede hem istihdam imkanı yaratılacak, hem kirli enerjiler terk edilmiş olacak hem de kaynaklar temiz ve yerli enerjilerden sağlanacak. Ayrıca, kömüre bağlı olarak ortaya çıkan sağlık giderleri de ortadan kalkmış olacak. Trendi yakalamak için hala geç değil, fırsatı yakalamak için romantikliği bırakalım rasyonelliğe bakalım yeter.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Cengiz Arşivi