Pelin Cengiz
Yeşilin her tonuna düşman yasa tasarısı
Bir ülkenin enerji, iklim ve doğa koruma politikalarına bakmak isterseniz, o ülkenin yasalarına bakmanız yeterlidir, yasalarla yapılan oyunlardan ve yine o yasalarla açılan yollardan ülkenin gideceği yer de bellidir.
Şimdi bahsedeceğim yılan hikayesine dönmüş yasa tasarısına da, hele de adında "koruma" geçen bir yasa tasarısına normal şartlar altında, normal ülkelerde destek verilir. Ancak, bizdeki gibi uygulamaya konmak istenen yasa tasarısı, mevcut durumu daha kötüye götürecek, korunan alanların statülerinde kritik değişiklikler yaratacaksa, aynı zamanda doğayı tamamen tüketilecek bir meta haline getirecekse bırakın desteği, isyan sebebi oluyor.
Her ne kadar kanunun adı "Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu" olarak geçse de, adındaki koruma sözüne sakın aldanmayın. Kanun gerek hazırlanma aşamasında toplumsal mutabakattan yoksun olmasıyla gerekse de getirdiği düzenlemelerle aslında bir "korumama" yasa tasarısı. Doğayı korumaktan çok doğayı sınırsız şekilde kullanıma, yağma ve talana açma imkan veren bu yasayla, doğal varlıklar üzerindeki her türlü koruma kararı kaldırılabilecek, koruma alanlarının sınırları değiştirilebilecek, kısmen veya tamamen farklı bir statüye geçirilebilecek.
Yasa şu günlerde TBMM Çevre Komisyonu'nda görüşülüyor ancak geçmişi epey eskiye dayanıyor. Bu yasa tasarısıyla ilgili ilk çalışmalar 2000'li yılların başlarında başladı. 2000-2006 yıllarını kapsayan dönemde STK'ların, üniversitelerin ve kamu çalışanlarının katılımı ile ilgili bir taslak hazırlandı. O dönemde aslında hayli katılımcı bir süreç izlendi. Ancak, 2010 yılında bu taslak yerine tamamen farklı bir taslak hazırlanarak, TBMM Çevre Komisyonu'nda görüşülmeye başladı. STK'ların yoğun itirazları neticesinde bazı değişiklikler yapılan tasarı, 2011-2012 yıllarında TBMM Çevre Komisyonu'nda görüşülerek kabul edildi. Gezi direnişinin yaşandığı günlerde çevre örgütlerinin sert tepkilerine neden olan tasarı o günlerde AKP hükümeti tarafından rafa kaldırıldı. Fakat 2016'da küçük değişikliklerle tekrar hazırlanan tasarı, 2017'ye gelindiğinde tekrar Çevre Komisyonu'nun gündemine alındı.
Tasarının en temel gerekçesi olarak, "Türkiye'de tabiatı ve biyolojik çeşitliliği koruma amaçlı çok sayıda hukuki ve idari düzenleme bulunduğu açıklanarak mevzuatın uygulanmasından sorumlu kuruluşlar arasında görev ve yetki karmaşası olduğu, farklı koruma kategorilerinin birbiriyle uyumlaştırılması gerektiği" ifade ediliyor.
Burada yapılmak istenen doğal varlıkların yönetimini yasal düzenlemelerle tek yasa altında ve tek elde toplamaktan başka birşey değil. Böylece doğal varlıklarla ilgili yetkiler tamamen iktidarın elinde olacak, iktidarın tek belirleyici olduğu bir düzenle herşeye karar verilecek.
Zaten tasarının maddeleri ile gerekçe tam olarak örtüşmüyor zira biyolojik çeşitlilik açısından önem taşıyan yaklaşık 5,5 milyon hektar alan tasarının dışında bırakılmış.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi'nden Prof. Dr. Doğanay Tolunay'ın yasa tasarısıyla ilgili yaptığı çalışmada bu konu şöyle ifade ediliyor:
"2016 itibariyle korunan alanların toplamı 7,74 milyon hektar. Ülke yüzölçümünün yüzde 10'undan daha azına karşılık gelen korunan alanların oranının dünya ortalaması ise yüzde 12,8 kadar. Ülkemizde korunan alanların miktarı yıllar içinde artmıştır. Ancak 2014 yılında Sulak Alanlar Yönetmeliği'nde yapılan değişiklikle tescil süreci getirildiği için korunan alan miktarında azalma olmuştur. Tasarı kapsamında yer alan Milli Parklar Kanunu ve Kara Avcılığı Kanunu'nca ilan edilen korunan alanların miktarı ise 2,19 milyon hektar kadardır. Böylece biyolojik çeşitlilik açısından önemli olan yaklaşık 5,5 milyon ha kadar alan kanun tasarısının dışında bırakılmaktadır.
Teklif edilen kanun tasarısı ile bu kanunlardan Milli Parklar Kanunu tamamen kaldırılmakta ve Kara Avcılığı Kanunu'ndaki bazı ibareler ise kaldırılmakta ya da değiştirilmektedir. Dolayısıyla kanun yasalaştığı anda tabiatı ve biyolojik çeşitliliği koruma konusunda dört kanun yürürlükte olacaktır. Bu durumda da kaldırılması hedeflenen yetki karmaşası halen devam edecektir."
Tasarının korunan alanlar için tehdit oluşturan en önemli maddelerinden biri de 17. madde. Madde ile korunan alan planlarına uygun olmak şartıyla turizm tesisleri ile savunma, ulaşım, haberleşme, su isale hattı, doğalgaz, petrol, enerji iletim hattı, altyapı tesisleri, gölet ve mezarlıklara izin verilebileceği ifade ediliyor.
İzin sürelerinin 29 yılı geçemeyeceği yazılmış olsa da, 49 yıla kadar uzatılabileceği belirtilmiş. Kanun tasarısının genel gerekçelerinde stratejik ve ülke kalkınması için önemli ve "üstün kamu yararı" açısından önemli görülen faaliyetlere izin verme usullerinin düzenlendiği iddia edilmiş.
Bu üstün kamu yararı sözünü AKP iktidarları döneminde sıkça duyduk. Kanun tasarısında en çok tehlike içeren ve suistimale en açık ifadelerden biri bu. Üstün kamu yararına kim karar verecek, politikacılar mı, bakanlıklar mı, mahkemeler mi?
Doğanay Tolunay'ın çalışmasında o maddeyle ilgili çekinceler şöyle anlatılmış: "Maddenin birinci fıkrasında sıralanan izin verilecek uygulamaların bir çoğunun üstün kamu yararı kapsamında değerlendirilmesi olanağı yoktur. Kaldı ki korunan alanların tahrip olmadan gelecek kuşaklara aktarılması ve biyolojik çeşitliliğin korunmasında da üstün kamu yararı bulunmaktadır. Bu madde kapsamında üzerinde durulması gereken bir diğer konu da bu kanun tasarısı ile korunan alanlarda izin verilebilecek faaliyetlerin birçoğunun Çevresel Etki Yönetmeliği kapsamında yer alabileceğidir. Ancak korunan alanların tamamı ÇED Yönetmeliği'nin duyarlı yörelerinde kalmaktadır."
Son yıllarda başta ormanlar olmak üzere doğal alanlar, mera ve tarım alanları, kıyı ve denizler amacı dışında kullanıma açılıyor, yapılaşmaya ve ranta maruz bırakılıyor. Son 15 yılda orman alanlarından başka kullanımlara verilen izinlerin miktarı 600 bin hektarı, Orman Kanunu'nun 2B maddesi ile orman dışına çıkarılan alanların miktarı ise 550 bin hektarı geçmiş. Diğer yandan torba yasalara gizlenen maddelerle, KHK'larla doğal alanların tahrip edilmesinin yolu açılıyor. Pek çok uygulamayla Türkiye'nin altında imzası olduğu doğa koruma sözleşmelerini ihlal ettiğinden bahsetmiyorum bile...
Yasa maddelerinin tekrar gözden geçirilmesi, hatta bazı maddelerin tamamen çıkarılması gerekiyor. Yoksa bu haliyle nurtopu gibi yeşilin her tonuna düşman bir doğa korumama yasası yolda, hızla geliyor demektir. Her dereye bir HES, her dağa maden arama ruhsatı, her ormana inşaat projesi, her kıyıya turizm tesis derken, bir daha yerine gelemeyecek tabiat varlıkları yok edilecek demektir.