"Yol Aşkına Birlik Buluşması"

Bir inancın Kültür Bakanlığı’na bağlı olması büyük bir ayıp ve en önemlisi yanlış. Bunun altında yatan sebep, Alevi olmanın inanç bağlamından çıkarılarak sadece kültürel bir birikim olarak tanımlanması isteğinden başka bir şey değil.

“Sen, tarihin her döneminde daima dara düşenlerin, yoksunlukta kalanların, acılara ve ihanetlere göğüs gerenlerin, zulüm görüp haksızlığa uğrayanların… Hak inancına ve hakikat yoluna sadık kalıp yürümek isteyenlerin, insanca yaşamak isteyenlerin, mertliği ve hakkaniyeti yaşam biçimi haline getirenlerin ve daha nice nice güzellikleri yaşamak ve yaşatmak isteyenlerin önderisin, rehberisin, yol gösterenisin, Ali’sisin…”

Bu yazımda Alevi canların yok sayılmasına karşı kendi mahallemden ses vermeye çalışacağım. Malum çevreler, ‘Bree sen Hıristiyansın. Seni ne ilgilendirir?” diyebilir. Ha işte bunu diyenler torba yasa garabetiyle Alevi canları kızdırdılar. Aslında Meclis’e getirdikleri yasaya tüm çevrelerin tepki vermesi gerektiği yadsınamaz bir gerçek. Az bırakılan bir halktan ve farklı dinden bir birey olarak tepkimi vererek yazıma lafı uzatmadan başlayayım.

Alevi inancından olanların bu coğrafyada büyük acılar yaşadığı malumunuz. Yüzyıllardır öteki olma haline karşı son yıllarda verdikleri mücadelelerini çok değerli ve anlamlı görüyorum. Kendi içlerinde fazlasıyla özeleştiri yapmalarına rağmen bana göre temel konularda birlik olabildikleri de gün gibi ortada. Özellikle son yirmi yılda yaşanan, herkesin malumu hak mağduriyetlerine karşı birlik olabilen ve ses verebilen kesimlerin en başında Alevi toplumu geliyor.

Bazı siyasi akımlar, Alevilerin bu durumlarını siyasi rant olarak kullanmaya çalışsa da. Buna karşın Alevi toplumu nihayetinde temel taleplerini alanlara taşıyabiliyor ve belli çevreler tarafından hedef alınıyor.

Halklar ve İnançlar çalışmaları sırasında birçok cem evi ziyaretim oldu. Bu ziyaretlerimde Dedeler ile yaptığım sohbetler benim için gerçekten özeldi. Bunun dışında davet edildiğim paneller ve yaptığım katılımcılarla sohbetlerimde, koca bir inancın gücünü kavramamda çok yararlı oldu. Bu sohbetlerde, özellikle kimliğime olan saygıyı ve daha rahat iletişim kurmanın verdiği avantajla sıkıntılarını anlayabildim. Besleyici olan bu temasların değeri paha biçilmez.

Bugünlerde devletin en üst makamları, büyük bir adım atıyormuş gibi bazı kanun değişiklileri yapmaya hazırlanıyor. Ak Parti yani Cumhur İttifakı, her yasayı torbaya koyduğu gibi ortaya karışık bir şekilde Alevi canları ciddi anlamda etkileyecek kanun tekliflerini de alakasız diğer kanun teklifleriyle yan yana koyarak Meclis’e taşıyor.

Meclis’e getirilecek bu yasanın geçmesiyle bir inancın Kültür Bakanlığı’na bağlı olması büyük bir ayıp ve en önemlisi yanlış. Bunun altında yatan sebep, Alevi olmanın inanç bağlamından çıkarılarak sadece kültürel bir birikim olarak tanımlanması isteğinden başka bir şey değil. Bunu da Cumhuriyet kurulduğundan beri Hıristiyanlara yapıldığı gibi kendi Alevi’sini oluşturarak yapacak. Muhtemelen eli güçlü olan Cumhur İttifakı bu yasayı Meclis’ten geçirecek. Yine Alevi toplumu ötekileştirilecek.

Hemen hatırlayalım, yakın zamanda İstanbul Sözleşmesi Meclis’te oylandı. Nasıl kadınlara danışılmadan (özellikle erkeklerin oylarıyla) imza atılan bu sözleşmeden vazgeçildiyse, Alevi canlarla ilgili yasa da kalkan tekçi anlayışlı ellerle mecliste yasallaşacak.

Aleviliğin kökeni çok eskilere dayanmakta. Alevilik, bu coğrafyada belki de tek tanrılı dönemden bile önce var olmuş bir inanç. Bazıları da İslami bir mezhep olarak tanımlar. Ben bunun teolojik tartışmasını yapmak istemem ama herkesin ortak görüşü Aleviliğin, bu coğrafyadan dünyaya yayılmış bir inanç şekli olduğudur. Böyle köklü bir inancın ‘kültür’ olarak görülmesi, o inancın kendisinden öte esas ona inanan topluma bakışı net bir şekilde göstermekte.

Buna karşı Aleviler tepki vermek için ‘Yol Aşkına Birlik Buluşması’’ şiarıyla Alevi kurumlara çağrıda bulundu. Taleplerini seslendirmek ve bir inancın sadece kültürel bir olgu görülmesine tepki vermek istediler. Lakin halkların ve inançların Meclis’i olması gereken T.B.M.M önünde açıklama yapmalarına bile izin verilmedi, zorluk çıkarıldı. İzlediğim kadarıyla şiddet dahi uygulandı. Böyle bir basın açıklamasını engellemenin tek bir sebebi olabilir. Meclise getirilen yasaların özellikle Alevilerin taleplerin görmeden bilerek yapılmak istenmesi.

Burada esas üzerinde durulması gereken, bu ayrışmanın neden yapıldığı. Alevi olmak, Hıristiyan olmak ve hatta dinsiz olmak neden bu kadar ayrıştırıcı bir durum olarak görülüyor?

Geçen günlerde yabancı bir arkadaşımı kaybettim. Kimlikte din hanesinde İslam yazan eşiyle yan yana yatmasının bile inanılmaz zor olduğuna birebir şahit oldum. Toprağın altına dahi üstündeki siyasi anlayışlar engeller koyuyor.

Tek inanç şeklinin öteki üzerinde hegemonya kurması bu yasayla murat ediliyor. Eşit yurttaşlık kavramının demokratik zeminlerde olamayışı esas meselemizdir.

Yeni kanun teklifindeki su ve elektrik giderlerinde indirim yapılması gibi benzer basit düzenlemelerle, yirmi yıldır Alevi canların talep ettiklerinin karşılanacağını düşünmek yanlış olur. Bu yasayı çıkarmak göz boyamaktan öteye gitmeyecektir. Bana göre geçmişten dahi geriye düşen bir duruma sebep olacaktır.

Bugün Avrupa’nın belli bölgelerinde dahi Alevilik bir inanç olarak görülüyor. Avrupa’nın yerli bir inancı olmamasına rağmen bu kararı alması ve bizim coğrafyamıza ait kadim ve yerli bir inancın kültür olarak görülmesini kabul etmek imkânsız.

Farklı bir inanca mensup bir birey olarak bu mecradan ses vermek gerektiğine inandım. Alevilerin istediklerine ve söylediklerine uygun bir yasa Meclis’e artık getirilsin. Çıkarılmak istenen bu yasanın çıkış noktasının, eşit yurttaşlık ve inanç talebi ekseninde olmamasını büyük bir ayıp görüyorum. Doğru ve sağlam olmayan temellere dayanan bu yasaya karşı …

Hepimiz Aleviyiz! / Բոլորս ալեւի ենք!

Yazımın sonunda, Bursa’da soba zehirlenmesinden ölen sekiz Suriyeliyi anmak istiyorum. Suriye’den göç etmek zorunda bırakılarak beş yıl evvel Bursa’ya yerleşen ve kâğıt toplayarak evlerini geçindiren ailenin annesi, beş çocuğu ve iki misafiri soba zehirlenmesi sonucu öldü. Bu ailenin yaşadığı facia, ülkelerini savaş nedeniyle bırakmak zorunda kalan birçok Suriyeli ailenin yaşadıklarının özeti niteliğinde. Göçmenliğin ırkçılık baskılarının dışında en önemli sıkıntısının ekonomi olduğu trajik bir olayla tekrar gözler önüne serildi. Ölen canları saygıyla anıyorum. Sınırsız bir dünya talebimiz her daim var olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi