Kızılçullu'dan Kızıl düşmanı NATO'ya...
"Terörsüz Türkiye" diye yola çıkanların NATO'nun dayattığı "Devlet Terörü"ne ne denli karşı çıkabileceklerini göreceğiz....
Tam 73 yıl önce, 18 Ağustos 1952'de, İzmir'in, Türkiye'nin de katıldığı NATO'nun güneydoğu karargahlarının merkezi olması kararlaştırılmıştı... Kore'ye 1950'de 4500 mevcutlu bir Tugay göndermenin ve de 1951'de kitlesel Komünist Tevkifatı'nı başlatmanın ödülü olarak Türkiye'nin NATO'ya katılım protokolü 17 Ekim 1951'de imzalanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, muhalefetteki CHP'nin de desteğiyle NATO'ya üyeliği öngören yasayı 18 Şubat 1952'de onaylamıştı.
O sırada İzmir Ticaret Lisesi'nin son sınıf öğrencisiydim... Okulda da, oturduğumuz Kahramanlar mahallesinde de NATO'ya üyeliğin Türkiye'yi olası Sovyet saldırısına karşı güvence altına alacağı, NATO karargahlarının İzmir'de kurulmasının kentin ekonomik ve ticari yaşamına büyük katkı sağlayacağı propagandasından geçilmiyordu.
1952 yazı, daha çocuk yaşta gurbetçilikle başlayan yaşamımın en gerilimli dönemlerinden biriydi... Ticaret Lisesi’ni bitirdiğimde doğal olarak Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’na devam etmeyi düşlüyordum. Ancak küçük memur maaşıyla o zamana kadar beni zar zor okutabilmiş olan babam bir an önce çalışıp aile ekonomisine katkıda bulunmamı beklediğinden, yüksek okula yazılabilmek için derhal bir iş bulmalıydım.
Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’nda dersleri izleme mecburiyeti yoktu. Birlikte mezun olduğumuz arkadaşlar genellikle varlıklı aile çocuklarıydı... Çoğu ailelerinin işyerlerinde çalışmaya başlamışlardı.
Yüksek okulda okuyabilmek için muhasebeci ya da stenografi dersinin en başarılı öğrencisi olduğum için steno-daktilo olarak çalışmayı planlıyordum.
Tam da o günlerde artık NATO üyesi olan Türkiye’nin İzmir kentinde Güney-Doğu Avrupa Kara Kuvvetleri ve 6. Taktik Hava Kuvvetleri’nin karargahlarını kurmak üzere yoğun hazırlık vardı. İzmir’e yoğun bir Amerikalı asker akını başlamıştı. Amerikalıların yanı sıra İtalyan ve Yunan askerleri de NATO karargahlarında görev yapacaktı.
İlk olarak eski Kızılçullu'da 6. Taktik Hava Kuvvetleri Karargahı kuruldu. Bunu daha sonraki yıllarda İzmir'in Kordonboyu'nda otel niyetine inşa edilmiş olup da Amerikalılar tarafından el konulan muhteşem binaya NATO Güney-Doğu Avrupa Kara Kuvvetleri Karargahı yerleşti.
NATO tarafından gazetelere verilen ilanlarda az da olsa İngilizce bilen, daktilo, steno yazabilen, büro ve muhasebe işlerinden anlayan eleman arıyorlardı. Verilecek ücretler Türkiye’deki emsal işlere verilen ücretin iki üç katıydı, vergiye de tabi değildi. Üstüne üstlük, Amerikalılara hizmet vermek için kurulan ucuz PX mağazalarından, kafetaryalardan yararlanma olanağı da vardı.
NATO'nun personel devşirme bürosu, Şirinyer semtinde 6. Taktik Hava Kuvvetleri’nin karargahına dönüştürülen tarihi bir binada yapılıyordu.
İş bulma konusunda ailemden gelen baskıların arttığı günlerde birlikte mezun olduğum arkadaşlarım NATO'nun personel devşirmesini anımsatarak "Oğlum, deli misin? Bu fırsat kaçırılır mı? Hele bir kapağı at, ondan sonra ne halt edersen et!" diyorlardı.
Bir gün canıma tak dedi. Otobüse atlayıp karargahın bulunduğu Şirinyer'e gittim. Kapıda uzun bir kuyruk, bekleyenlerin çoğu temizlik, mutfak, tamirat gibi servis işlerinde çalışmak için başvuruyordu.
Mülakat sırası bana yaklaştıkça kendi kendimle hesaplaşmam daha da yoğunlaşıyordu. Kendimi Amerikalı bir çavuşun emrinde çalışır görmeyi bir türlü içime sindiremiyordum.
Bir de, kayıt bürosunun bulunduğu Şirinyer'e geldiğimde içimi burkan bir şey öğrenmiştim... İzmir'e Ankara'dan geleli daha bir yıl olduğu için keneti çok iyi tanımıyordum... O sırada öğrendim ki Şirinyer'in asıl adı Kızılçullu'ydu. Amerikalıların yerleştiği bina ise, daha 1891 yılında Amerikalıların kurmuş olduğu Amerikan Koleji'nin binasıydı.
Misyonerlik faaliyetleriyle ünlenen bu okulda zamanında eğitim görmüş bulunan varlıklı aile çocukları arasında Aydın'daki Çakırbeyli Çiftliği ağasının oğlu Adnan Menderes de varmış.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra kapatılan Amerikan Koleji'nin binası 1940 yılından itibaren Kızılçullu Köy Enstitüsü adıyla köylü çocuklarının eğitimine açılmış. Ancak, 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi üzerine başbakan olan Adnan Menderes köy enstitülerini kapattığı gibi, Amerikalı dostlarını daha da memnun etmek için Kızılçullu'nun adını da Şirinyer olarak değiştirmişti.
Oysa köy enstitülerinin benim yaşamıma daha çocuk yaşta damga vurmuş bir anısı vardı...
İlkokulun üçüncü sınıfını soykırım öncesi bir Ermeni köyü olan Muncusun'da okumuştum. Bir gün başöğretmenimiz bizleri okul bahçesinde içtimaya çağırıp birlikte getirdiği kara üniformalı beş gençle tanıştırmıştı. Ardından kara üniformalı bu kavruk köylü çocukları hepimizi yanlarına katarak bizi doğaya, dağ yamaçlarına çıkartmışlardı. Tabiattaki her bitkinin, her ağacın adını söyleyip, özelliklerini, yararlarını anlatarak bizleri hayretten hayrete düşürmüşlerdi... Dönüşümüz ise daha da heyecan verici olmuştu… Hep birlikte o zamana dek hiç duymadığımız ezgileri birlikte söyleyerek coşkulu bir düğün alayı gibi girmiştik köye..."
Üzerinden tam on yıl geçtikten sonra diğer köy enstitüleri gibi Kızılçullu Köy Enstitüsü de kapatılmış, Kızılçullu adı Yeşilyurt'a çevrilerek enstitünün binası da Amerikalılara verilmişti.
Benimle mülakat yaklaşırken, çocukluk anılarımın ve yeni öğrendiklerimin etkisiyle “Olmaz olsun” diyerek sırayı terkedip ilk otobüsle İzmir’e dönmüştüm.
İzmir'de 9 Eylül’ü kutlama hazırlıkları ilerliyor, taklar kuruluyordu... Kemeraltı Caddesi’nde, Beyler Sokağı’nın girişindeki eski kitapçıya kitap bakmaya giderken duvarda bir afiş çarpmıştı gözüme: Ege Güneşi Gazetesi, 9 Eylül’den itibaren bütün bayilerde...”
Başvurur vurmaz hemen stenograf olarak işe alındım... Hem babamın eline 80-90 Lira aylık geçtiği bir dönemde iki misline yakın aylık alacaktım, hem de okul saatleri dışında çalışacağım için yüksek öğrenime devam edebilecektim. Annem de herhalde yakında üç ailenin tek tuvaleti paylaştığı bu aile evinden kurtulup tuvaleti müstakil bir eve kavuşabilecekti.
Evet, bugünlerde 73 yılını dolduracak gazetecilik yaşamım, NATO'nun İzmir'e yerleşmeye koyulduğu o yıl işte böyle başlamıştı.
Ama 73 yıl önce İzmir'e yerleştikten sonra Türkiye'nin siyasal, askersel, hattâ ekonomik yaşamına hükmeden NATO tüm meslek hayatımda mücadele hedeflerinden biri olacaktı.
1959 yılında, Milliyet Gazetesi'nin İzmir temsilcisi iken, ilerideki yıllarda Viet Nam'daki ABD kuvvetlerinin başkomutanlığını üstlenecek olan NATO Güney-Doğu Kara Kuvvetleri Komutanı General Harkins de dahil, NATO Karargahı'ndaki Amerikalı subayların döviz kaçakçılığını açıklayacak, bu nedenle de tehditlerle karşılaşacaktım.
"NATO'ya, CENTO'ya bağlıyız!" anonsuyla yapılan 27 Mayıs 1960 darbesinin hazırlığından NATO Güney-Doğu Kara Kuvvetleri Karargahı'ndaki Amerikalı komutan, subay ve astsubaylar tamamen haberdardı... Türk subaylarının NATO Karargahı daktilolarında mumlu kağıda yazdıkları bildiriler yine karargahın teksir makinelerinde onların gözleri önünde çoğaltılıyordu.
O sırada Genelkurmay'ın NATO dairesi sorumlusu olan Kurmay Albay Alparslan Türkeş sık sık İzmir'e gelerek NATO Karargahı'nda görüşmeler yapıyordu. Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan ayrılarak İzmir Karşıyaka'daki evine çekilmiş olan Orgeneral Cemal Gürsel ile de darbe öncesi bağlantıları yine Türkeş kuruyordu.
60'lı yıllarda ise hem Türkiye İşçi Partisi'nin militanı, hem de Akşam Gazetesi'nin ve Ant Dergisi'nin yöneticisi olarak paylaştığım belgeler, yazdığım yazılar ve yayımladığım kitaplarla hep NATO'ya karşı mücadelenin saflarında yer aldım.
1967'de ABD'nin Doğu Anadolu'ya nükleer mayınlar yerleştirme projesini kamuoyuna açıkladığım için NATO uşağı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural'ın emriyle 1. Ordu Askeri Mahkemesi'nde "vatana ihanet"suçlamasıyla yargılandım.
15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişinden sonra Ant Dergisi'ni "Kapitalistleşen subaylar İşçileri Yargılayamaz" kapağıyla yayınladığım için 1. Ordu Karargahı'nda dokuz subay tarafından sorguya çekilerek açıkça tehdit edildim.
Dahası, İnci de, ben de, ABD emperyalizminin ve NATO'nun teşviki ve desteğiyle gerçekleştirilen 1971 ve 1980 askeri darbelerinin de hedefi olduk, hakkımızda yüzlerce yıl hapis istenen davalar açıldı, vatandaşlıktan atıldık.
Üzerinden 73 yıl geçtikten sonra NATO Türkiye'nin sadece silahlı kuvvetlerini değil, silah sanayiini de, sol dışındaki tüm siyasal yapılanmalarını da yönlendirmeye devam ediyor.
Bu konuda ayrıntılı bilgiler içeren "NATO'nun da, AB'nin de baş silahendazı!" başlıklı yazım Artı Gerçek'in 20 Haziran 2025 tarihli sayısında yayımlanmıştı: https://artigercek.com/yazarlar/dogan-ozguden/natonun-da-abnin-de-bas-silahendazi-336994
"Terörsüz Türkiye" diye yola çıkanların her şeyden önce NATO'nun dayattığı "Devlet Terörü"ne karşı çıkmaları, bu terörün kurbanlarını özgürlüğe ve normal yaşam koşullarına kavuşturmaları gerekiyor...
İzliyoruz... Göreceğiz...