NATO'nun da, AB'nin de baş silahendazı!

Türkiye'deki yeni sürecin iktidar canibindeki üç aktörü, Erdoğan, Kurtulmu ve Fidan, Brüksel ve Lahaye'deki NATO zirvelerinden hangi etkilenmelerle dönecek?

Türkiye'de muhalefetin "Barış ve Demokratik Toplum", Erdoğan-Bahçeli ikilisinin ise "Terörsüz Türkiye" olarak adlandırdığı yeni süreçte iktidar kanadından hâlâ somut bir şey gelmedi... DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan en son yaptığı basın açıklamasında "Meclis Başkanı bir inisiyatif almalı. Bu inisiyatifle parti genel başkanlarını ya da parti yetkililerini toplayarak komisyon usul ve esasına ilişkin birtakım görüşmeler yapabilir. Bunu da kamuoyu ile paylaşabilir. Sayın Kurtulmuş bir an önce yapılması gerekenleri yapsın artık..." diyordu.

Kendisinden çok şey beklenen TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un o sırada başka uğraşları vardı... Üye ülkelerin askeri harcamaları artırmalarını sağlamak amacıyla Belçika parlamentosunda düzenlenen NATO Parlamento Başkanları Zirvesi'ne katılmak üzere Brüksel'e gelmişti...

Yeni süreçte tavrının ne olacağı şu ana kadar belli olmayan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'la birlikte üye devletlerin ulusal gelirlerinin yüzde 5'ini askeri harcamalarda kullanmasını sağlamak için 24 Haziran'da Hollanda'nın başkenti Lahaye'de organize edilen NATO Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’ne katılacak.

Sadece NATO mu?

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas da, AB Türkiye Delegasyonu'nun davetlisi olarak Brüksel'e gelen Türk gazetecilerle perşembe günü yaptığı görüşmede AB'nin 800 Milyar Euro’luk savunma sanayii projelerine ve ortak alımlara Türkiye'nin de dahil edileceğini açıkladı.

Kallas şöyle diyordu: "Bu parayı ortaklarımızla işbirliği yapmak için kullanacağız. Kendi savunma sanayimizi güçlendireceğiz. AB üyesi devletler şimdiye dek savunma ürünlerinin yüzde 60’ını ABD’den aldı. Ukrayna’daki savaşta gördüğümüz üzere kendi savunma sanayimizi güçlendirmeye ihtiyacımız var. Ortak ülkelerden alımlar ve ortak projeler yapılacak. Türkiye de aday üye olarak bu ortaklardan biri... Türkiye'yi kesinlikle güvenlik alanında bir aktör olarak görüyoruz. İstanbul birçok toplantının yapıldığı yer oldu. Bu yüzden herkes bu arabuluculuk için Türkiye'ye minnettardır."

NATO'nun daha önceki zirvelerinde tüm üye ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 2'sini askeri harcamalara ayırması kararı alındığı halde, NATO'nun zengin ülkelerinden çoğu, ittifak başkentinin bulunduğu Belçika da dahil, bu orana ulaşmış değil.

Buna karşılık, Türkiye 2014'te yüzde 1,45 olan savunma giderleri oranını 2024 yılında yüzde 2,09'a yükselttiği gibi, savunma bütçesini de bir yılda yüzde 130'luk bir artışla 8,41Milyar Dolar'dan 19,39 Milyar'a eriştirmiş bulunuyor.

Türkiye gazetesinin 27 Nisan 2025 tarihli sayısında yayımlanan "Türkiye NATO'da zirveye adını yazdırdı! İttifakın geleceğinde belirleyici rol üstlenecek" başlıklı haberde AKP iktidarı döneminde Türkiye'nin militarizasyonu konusunda şu ilgiler yer alıyordu:

"Türkiye sadece bütçesiyle değil, sahadaki aktif katkılarıyla da NATO içerisinde parlayan bir rol üstleniyor. Hava sahasında AWACS devriyelerine destek veren Türkiye, Doğu Avrupa'daki hava tehditlerinin erken tespitinde kritik görevler üstleniyor. Ortak İstihbarat, Gözetleme ve Keşif (JISR) girişiminde de aktif rol oynayan Türkiye, NATO'nun stratejik karar alma mekanizmalarına doğrudan katkı sağladı.

"Deniz kuvvetleriyle NATO Daimi Deniz Grupları'na destek veren Türkiye, Akdeniz'de yürütülen Deniz Muhafızı Harekatı'nın da kilit aktörlerinden biri konumunda.

"Kara sahasında ise Türkiye, doğu kanadın savunmasını güçlendiren Geliştirilmiş Teyakkuz Faaliyetleri'ne ve Kosova Gücü (KFOR) operasyonlarına katkı sağlıyor.

"Türkiye, NATO'nun son yıllardaki en büyük askeri tatbikatı olan Steadfast Defender 2024'te 90 binden fazla askerle sahada yer aldı. Brilliant Jump 24 ve Dynamic Manta 24 gibi kritik tatbikatlarda da aktif olarak görev alarak, kolektif savunma kabiliyetlerinin artırılmasına büyük katkı sundu.

"Geleneksel askeri operasyonların ötesine geçen Türkiye, uzay teknolojileri ve çok uluslu savunma projelerine de güçlü destek veriyor. STARLIFT projesine katılan 14 ülke arasında yer alan Türkiye, kriz zamanlarında NATO'nun uzay varlıklarına erişimini garanti altına alma hedefinde öncü rol oynuyor.

"Türkiye, NATO'nun kritik karargah ve eğitim merkezlerine ev sahipliği yaparak İttifak içinde stratejik bir rol üstleniyor. İzmir'deki NATO Müttefik Kara Komutanlığı (LANDCOM) ve İstanbul'daki NATO Hızlı Konuşlandırılabilir Kolordusu-Türkiye (NRDC-TÜR) dünya çapında operasyonel güç projeksiyonunun merkezleri arasında bulunuyor.

"Ankara'daki NATO Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi ve Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi ile İstanbul’daki NATO Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi, hem üye ülkelere hem de ortak ülkelere üst düzey eğitim ve uzmanlık sağlıyor."

Ya NATO'nun zirvesine yerleşen Türkiye'nin içinde ve komşusu ülkelerdeki askeri operasyonları

Anımsatalım... NATO disiplini altındaki Türk silahlı kuvvetlerinin doğrudan Kürt halkını hedef alan ilk tatbikatı 12 Mart 1971 darbesine bir yıl kala yapılmıştı… Jandarma ve komando birliklerinden 4 bine yakın asker, 200 motorlu araç, 6 helikopter ve keşif uçaklarıyla 8 Nisan 1970’te, sabahın saat 3’ünden itibaren Diyarbakır, Mardin ve Siirt illerinin köylerinde yapılan operasyonda Kürt köylülerine uygulanan işkence ve aşağılatıcı muameleleri tüm ayrıntılarıyla belgeleyen “Bir Utanç Raporu”nu Ant Dergisi’nin Haziran 1970 tarihli sayısında kamuoyuna duyurmuştuk.

Kürt halkını hedef alan ikinci tatbikat ise, 12 Eylül darbesine iki yıl kala, 13 Eylül 1978’de jandarma birliklerinin Yüksekova’da “muhtemel bir Kürt ayaklanmasını bastırma hazırlığı” olarak yaptıkları, Kürt yurttaşları düşman olarak gösteren Kanatlı J-78 Tatbikatı’dır. Bu tatbikatın çirkin yüzünü de çeşitli dillerdeki İnfo-Türk bültenleriyle uluslararası kamuoyuna açıklamıştık.

1980 darbesinden sonra, faşist askeri rejime karşı demokratik mücadele olanakları yok edildiği için PKK militanlarının silahlı direniş başlatması üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri ilk kez 27 Mayıs 1984’te "Sıcak Takip Operasyonu" bahanesiyle Irak topraklarına girmişti.

1984’ten 2018’e kadar 34 yıllık sürede Kuzey Irak toprakları üzerinde çeşitli kod adlarıyla tam 18 silahlı operasyon yapıldı. Ne hikmetse, Irak’taki operasyonlar 2019’dan itibaren Pençe adı altında yürütülmeye başlandı. 2019’daki üç operasyon Pençe-1, Pençe-2 ve Pençe-3, 2020’den sonrakiler ise Pençe-Kartal, Pençe-Kaplan, Pençe-Şimşek, Pençe-Yıldırım adı taşıyor.

Bunlara paralel olarak, Kürt direnişçilerinin Işid teröristlerini kesin yenilgiye uğratarak Rojava özerk bölgesini oluşturmalarından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri 22 Şubat 2015’den itibaren Suriye’ye de Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı adı altında bir dizi operasyon düzenledi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 24 Mayıs 2022'de Erzurum’da Erdoğan'ın katılımıyla düzenlenen bir toplu açılış töreninde tüm dünyaya meydan okuyordu: "Karadeniz tertemiz. Hatay'dan Adıyaman'a kadar Amanoslar tertemiz. Tendürek tertemiz. Erzurum'un kırsalı tertemiz. Türkiye Yüzyılı'na adım attığımız gün bu ülkenin dağlarında bir tek terörist kalmayacak. Tayyip Erdoğan, sadece Türkiye'deki teröristleri değil, dünyadaki teröristleri temizleyecek."

Bu temizlik histerisiyledir ki, Türk Silahlı Kuvvetleri ve yedeğindeki devşirme çapulcular Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'ı işgal ederek tüm Ermeni nüfusunu sürgüne zorlamasında kullanıldı.

Evet, tüm bu operasyonlar NATO'nun bilgisi ve Avrupa Birliği'nin hoşgörüsü altında gerçekleştirildi.

Şimdilerde tekelci sermayenin, onun emrindeki siyasal güçlerin ve medyanın silahlanma yarışını daha da körüklemek için tepe tepe kullanmaya başladıkları yeni bir senaryo var.

Üç yıldır yanıbaşındaki Ukrayna'yı dahi yenilgiye uğratamayan Rusya'nın yakın gelecekte AB ve NATO üyesi Avrupa ülkelerini de işgal etmeye kalkışacağı, bu ülkelerin önemli kentlerine hava saldırısında bulunacağı, hatta nükleer silah bile kullanacağı ileri sürülerek silahlanma yarışı körüklenmek isteniyor... NATO'nun Belçika'da bulunan siyasal ve askersel merkezlerinin, onların yanı sıra yaşamsal önem taşıyan birçok yapının da Rusya'nın bir nükleer saldırısına hedef olabileceği günlük medyada ifade edilmeye başlandı.

NATO'nun Brüksel'de yıllarca günde 600 ila 1200 arasında işçi çalıştırılarak tam 1,2 Milyar Euro'ya mal olan, duvarlarına dinleyici böcek gömülmesin diye inşaatı büyük güvenlik önlemleri altında yürütülen, bombalı bir saldırıya uğrasa bile camlarında tek çatlak dahi olmayacak şekilde inşa edilen, dünyanın en gelişmiş alarm sistemleriyle ve 100 kamerayla korunmakta olan karargahının yanısıra bir de Mons ilinde devasa bir askeri merkezi bulunuyor: Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahı (SHAPE)...

Mons'taki SHAPE Karargahı'nı hiç görmedim. Ama Brüksel'de, bizim mahalleye 5 kilometre uzaktaki timsah dişlerine benzeyen NATO Karargahı'nı yaşamakta olduğumuz apartmanın balkonundan, hava açık olduğunda seçebiliyorum.

Felaket simsarlarının dedikleri bir gün doğru çıkar da nükleer bir Rus bombası o 1,2 Milyar Euro'ya mal olan karargahı vurursa, olan Brüksel'in masum sakinlerine, Belçikalılar da dahil dünyanın dört bir yanından gelmiş Avrupalı, Afrikalı, Asyalı, Latin Amerikalı güzel insanlarına olacak!

Ama üç yıldır yanıbaşındaki Ukrayna'yı dahi yenilgiye uğratamayan Rusya'nın günün birinde böyle çılgınlığa başvuracağına, eminim ki, bugün o karargahta ahkam kesen generaller, onların iplerini ellerinde tutan silah tekellerinin patronları ve de onların emrindeki siyaset erbabı da hiç inanmıyor.

Onların neye inandıkları, Stockholm'deki Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)'nin açıkladığı şu rakamlarda... Dünyadaki askeri harcamalar, 2023'e göre yüzde 9,4'lük bir artışla 2.718 Milyar Dolar'a ulaşırken, NATO üyelerinin toplam askeri harcamaları aynı yıl 1.506 Milyar Dolar'ı buluyor, bir başka deyişle dünya askeri harcamalarının yüzde 55'ini temsil ediyor.

Bu silahlanma histerisinin baş aktörleri arasında bittabi Türk Silahlı Kuvvetleri ve onun lojistik desteği olan Türk savaş sanayileri de yer alıyor... Bunun içindir ki, Brüksel ve Lahey'deki NATO zirvelerinin en itibar gören katılımcıları, insan hakları konusundaki sicillerine bakılmaksızın, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis Başkanı Kurtulmuş ve Dışişleri Bakanı Fidan'dır.

Türkiye'de muhalefetin "Barış ve Demokratik Toplum", iktidarın ise "Terörsüz Türkiye" olarak adlandırdığı yeni sürecin geleceğinin belirlenmesinde hiç kuşkusuz onların katıldığı bu son NATO zirvelerinin de büyük etkisi olacaktır.