İnci Hekimoğlu
YSK üyeleri Yüce Divan’a gider mi?
Ölülere bile oy kullandırıldığı" 2010 yılından bu yana bütün seçimlerde tartışma konusu olan, ağır iddiaların odağındaki YSK bu kez hiç olmadığı kadar ‘şeffaf’ bir rol üstlenerek pek çok soru işaretini de yanıtlamış oldu.
Daha 31 Mart seçimleri öncesinde Hakkâri’de, Siirt’te, Şırnak’ta, İstanbul’da Büyükçekmece’de, Adalar’da, Üsküdar’da ve daha çok il ve ilçede binlerce hayali seçmen tespit edilmiş ve itirazlar yapılmıştı. Ancak YSK muhalefet partilerinden gelen itirazları reddetmişti.
Aynı YSK bu kez tam tersi bir karar alarak, itiraz süresi dolmuş ve AKP ya da MHP’nin hiçbir itiraz tutanağı olmayan yani somut bir belgeye dayanmayan itirazlarını kabul etti.
Seçmen kayıtlarındaki usulsüzlüklerin kamuoyunun gündemine gelmesi üzerine 22 Ocak’ta açıklama yapan YSK Başkanı Sadi Güven son derece kesin bir dille iddiaları yalanlayarak "Mükerrer seçmen de sahte seçmen de hayali seçmen de yok" demişti.
Tanık olduklarımıza bakılırsa "peki şimdi ne oldu da bu kararı aldı" diye sormanın anlamı da kalmadı.
Kaldı ki, YSK üzerindeki şaibe iddiaları bu kadarla sınırlı değil.
CHP Parti Meclisi üyesi Haluk Pekşen, YSK üyeleri yüksek yargı üyeleri olduğundan Yargıtay ve Danıştay’a başvurarak, haklarında suç duyurusunda bulundu.
Pekşen CHP adına yaptığı suç duyurusunda, 31 Mart’tan bugüne YSK’nın işlediği suçları ve bu suçların yaptırımını düzenleyen yasaları tek tek sayarak YSK üyelerinin Yüce Divan’da yargılanmaları gerektiğini söylüyor.
Oldukça çarpıcı iddialar içeren suç duyurusunda sıralanan yasa ihlalleri ve ihlallerin yol açtığı diğer suç iddialarının ortaya koyduğu tablo, YSK’nın oynadığı rol hakkında kamuoyunun hâlâ yeterince farkındalık taşımadığını da gösteriyor.
Suç duyurusundaki iddiaları ve bu iddialarla ilgili yasal düzenlemeleri özetleyerek tek tek sıralamaya çalışayım.
-AA’nın saat 20.00’de veri girişini durdurması üzerine Ekrem İmamoğlu saat 20:30'da basın açıklaması yaparak "YSK'yı, Anadolu Ajansı'nı şeffaf ve hassas olmaya davet ediyorum. Verilerini kontrol etmelerine, toplumu doğru bilgilendirmeye davet ediyorum" dedi.
-Buna rağmen yaklaşık 3 saat veri girmeyen AA, Erdoğan’ın saat 22.30’da yaptığı açıklamadan sonra verileri güncelledi ancak 23.21’de, İmamoğlu ile Yıldırım arasındaki fark 3 bine düştüğünde yayını yeniden durdurdu.
- On dakika sonra, 23.30’da Binali Yıldırım halkın karşısına çıkıp "seçimi kazandık" dedi.
-Hemen ardından Ekrem İmamoğlu yetkilileri uyararak "utanılacak bir şey yapmayın", Yıldırım’a da "Bu da manipülasyonun başka bir ayağı. Kendileri uzun yıllardır devlet görevi yapmış, devlet adamlığı kimliğine sorumluluğuna davet ediyorum. Süreç tamamlanmadan kazandık demesini netice olarak ayıplıyorum" dedi.
-Gece boyunca bir daha veri girişi olmayan AA’ya ilişkin soru üzerine sabah 11.00 sıralarında basının karşısına çıkan YSK Başkanı Sadi Güven "Anadolu Ajansı bizim müşterimiz değil, bizden veri almıyor. Nereden aldığını bilmiyorum" dedi.
-Sadi Güven aynı açıklamada "Ekrem İmamoğlu’nun önde olup 4.159.650 oy aldığını, Binali Yıldırım’ın aldığı oyun ise 4.131.761 olduğunu" belirtti.
Şimdi AA’nın yaptığı manipülasyonun YSK ile ilgisini soranlar olabilir.
Pekşen’in dilekçesinde bu sorunun yanıtı var ama buna geçmeden önce, Anayasa’nın 70. Maddesi’ne göre YSK’nın görev ve yetkilerine bakalım.
Olabilecek bütün manipülasyon, hile, usulsüzlük ve hatta gerekirse güvenlik güçlerini sürece dahil etme gibi (yani iktidarın Büyükçekmece’ye polis yollaması da YSK’nın yetki alanını ihlal anlamına geliyor) seçim öncesi ve sonrasını da kapsayarak "seçim güvenliği"nin bütün boyutlarından sorumlu en yetkili kurul YSK.
Dolayısıyla YSK’nın AA’nın işlediği suça müdahale etmemesi, görmezden gelmesi de suç ve Seçim Kanunu’nun 179. Maddesinde düzenlenen Özel Suçlar kapsamına giriyor.
ÖNEMLİ İKİ SUÇ TANIMI
-AKP’nin geçersiz oyların sayımı talebine CHP’nin itirazı üzerine İstanbul İl Seçim Kurulu Başkanlığı "itiraz sonuçlarının beklenilmesine ve yeniden sayıma geçilmemesine, sayım başlanılmışsa da tedbiren durdurulması" kararı vermesine rağmen, AKP’nin başvurusu üzerine YSK’nın oy çokluğu ile İl Seçim Kurulu kararını kaldırması, dilekçede "görevi kötüye kullanma suçu" olarak tanımlanıyor.
YSK’nın kararının somut belgeye dayanmaması ve kararın gerekçesini "madem sayım başlamış devam etsin" ifadesiyle açıklamaya çalışması tartışma yaratan önemli konulardan biriydi.
Aynı açıklamada "maddi gerçeği araştırıyoruz" cümlesi de hukukçuların sert eleştirilerine neden oldu.
"Maddi gerçeği" araştırmanın kamu hukukunu ilgilendirdiği, YSK’nın ise seçim yasasındaki tanımıyla "basit yargılama hukuku" ile bağlı olduğuna vurgu yapan Anayasa hukukçuları dahil pek çok hukukçu "belge varsa sonuç vardır, belge yoksa sonuç yoktur" diyor.
CHP PM üyesi Haluk Pekşen "maddi gerçeği" araştırmaktan bahseden bir YSK’nın derhal görevden azledilmesi gerektiğini söylüyor.
Pekşen’in suç duyurusunda altı çizilen ve kamuoyunun dikkatini çekecek bir suç tanımı daha var ki, sanırım ilk kez dillendiriliyor.
5237 Sayılı TCK’nın "Görevi kötüye kullanma" başlıklı 257. Maddesi’nin üç fıkrasında düzenlenen, birbiriyle bağlantılı suçlardan birini aktarsak yeterli olur sanırım.
"Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."(*)
Sonuç olarak Haluk Pekşen’in dilekçesinde, "Yüksek Seçim Kurul Başkan ve üyeleri olup aynı zamanda Yargıtay ve Danıştay üyeleri de olan isimleri belirtilen kişiler hakkında 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 46, 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 76-81, 5237 sayılı TCK’nun 257/1 ve 298 sayılı Seçim Kanunun 138. maddeleri uyarınca soruşturma yapılması talep olunur." deniyor.
Tercümesi, Yüce Divan’da yargılanmaları talep ediliyor.
Dilekçe işleme konacak mı göreceğiz.
Hele ki YSK’yı İçişleri ve Adalet Bakanı'nın aradığı, ÖSYM eski Başkanı'nın tutuklanmasının YSK üyelerine dolaylı mesaj olduğu iddiaları ortalığa düşmüşken.
Tabii bir de memleketimin güzide devletinin "devri sabık yaratmamak" geleneği hiç bozulmamışken…
(*) Bu ifadeyle düzenlenen madde, seçimlerden sonra bile ihale vermeye devam eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin uygulamalarını akla getirirken, YSK’nın 15 gündür mazbata kararını açıklamayarak "kamu zararına" neden olup olmadığını da yanıtlanmaya muhtaç önemli bir soru olarak ortaya bırakıyor.