Kürt iradesinin Meclis'e girişinin 60. yılında...
Erdoğan ve Bahçeli'nin dayattığı"barış ve kardeşlik" paradigması Kürt Ulusu'nun özgürlük, eşitlik, özerklik istemlerine olumlu yanıt vermekten çok uzakta...
Türkiye'de iktidar kanadının genelde Kürt ulusal direnişini kendi dayattığı "paradigma"ya bağımlı kılmak, özel olarak da Suriye ve Irak'taki Kürt yapılanmalarını tamamen yok etmek amacıyla başlattığı "barış ve kardeşlik" kampanyası, DEM Parti temsilcilerinin İmralı'da Abdullah Öcalan'la başlayıp, ardından Meclis'te temsil edilen tüm partilerin yöneticileriyle masaya oturması, en son hapisteki HDP eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ı ziyaret etmeleriyle gerçekten büyük bir boyut kazanmış bulunuyor.
PKK lideri Öcalan, kendisiyle yapılan ilk görüşmede, “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim”, HDP lideri Demirtaş da "Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Sayın Devlet Bahçeli, Sayın Özgür Özel ve diğer tüm parti liderlerine, barış için aldıkları ve alacakları inisiyatifler nedeniyle teşekkürlerimi sunuyor, desteğimi iletiyorum" diyerek yeni süreç için yeşil ışık yakmışlardır.
Buna rağmen, gerek Bahçeli, gerekse Erdoğan'ın art arda yaptıkları son açıklamalar, amaçlarının Kürt Ulusu'nun özgürlük, eşitlik, özerklik istemlerine olumlu yanıt vermek değil, Irak ve Suriye'deki Kürt yapılanmalarını yok edebilmek için Türkiye zindanlarındaki Kürt liderler başta olmak üzere TBMM'de Kürt ulusunu temsil eden DEM Parti yönetiminden destek almak olduğunu gösteriyor.
DEM temsilcilerinin Edirne cezaevinde görüştüğü Demirtaş son derece haklı olarak "Ancak siyasal barış, beraberinde toplumsal barış yani demokratikleşme, eşitlik, adalet ve özgürlükler mücadelesinin tüm kanallarını açacak şekilde yapılırsa kalıcı olur, herkesin ve ülkenin yararına olur. Bu şekilde, siyasal barışın toplumsal desteği de artar, halkın ekseriyetinin sahiplenmesiyle tüm provokasyonlar ve baltalama girişimleri de boşa çıkar" derken, Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyarbakır ve Şanlıurfa'daki AKP kongrelerinde yaptığı konuşmalarda toplumsal barış, demokratikleşme, eşitlik, adalet ve özgürlük istemlerine tek kelimeyle değinmeden, sadece "terör örgütünü yok etmek"ten söz etmiş, Türk'lerin ve Kürt'lerin İslamcılık ve Türkçülük ülküsü uğrunda birlik olması gerektiğine vurgulama yapmış, dahası İbrahim Tatlıses'le birlikte sahne alarak tüm bu yeni açılımın 3. kez cumhurbaşkanı olmayı sağlama amaçlı olduğunun ilk sinyalini vermiştir.
PAKRAT ESTUKYAN'IN HAKLI UYARILARI
Oysa, Kürt ulusunun haklı mücadelesinin günümüzde eriştiği boyut, Erdoğan-Bahçeli çiftinin dayattığı İslamcı-Türkçü "barış ve kardeşlik" paradigmasınin çok çok ötesindedir.
Agos Gazetesi yazarı Pakrat Estukyan, dün Artı Gerçek'te yayınlanan söyeşisinde gerçeği net olarak ortaya koyuyor: “100 yıl öncesinde Kürtlerin uğradığı tarihsel bir kandırılmışlık söz konusudur. Sykes-Picot antlaşmalarında haritalar yeniden tasarlanırken öncelikle Kürtlerin ülkesi 4 ülke arasında bölüştürüldü. Bu parçaların her birinde bağımsızlık için mücadele eden gruplar oldu. Ama bu hareketler aşiret bağını aşamadı. Oysa PKK hareketi Türkiye'de baskılara bir tepki olarak şekillenmiş olsa da önermeleriyle bütün Kürt halkına hitap eden bir hareket oldu. O yüzden de ona duyulan ilgi sadece Türkiyeli Kürtlerle sınırlı değildir. Bütün diğer coğrafyalardaki Kürtler de bu harekete ilgi gösteriyorlar. Şu anda da Kürtler uluslaşma sürecini tamamlamaya çalışıyorlar. 100 sene önce ortada Kürt ulusu yoktu. Kürt aşiretleri vardı. En büyük motivasyonları da dinseldi. O yüzden de Ermeni soykırımında Müslüman cenahta rol aldılar. Ama bugün geldiğimiz noktada artık Kürt bilinci bütün bunlardan bir ders çıkarmış. Eski hataları yapmazlar.”
Ayrıca unutmamak gerekir ki, Kürt halkının uluslaşma süreci tek parti diktası ve DP iktidarı dönemlerinde sürekli devlet terörü ve ırkçı baskılarla engellenmişse de, 1963 yılından itibaren Türkiye İşçi Partisi'nin Doğu'daki Kürt illerinde örgütlenmeye başlamasıyla önemli bir ivme kazanmıştır.
2025 yılı, ülkemiz tarihinde önemli bir aşamanın, Türkiye işçi sınıfı ile Kürt ulusu temsilcilerinin ilk kez 1965 yılında milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde sınıfsal ve ırksal baskılara karşı mücadeleyi yasal platformda başlatmalarının 60. yıldönümüdür.
Kürt illerinde örgütlenmenin başladığı 1963 yılında TİP genel merkezinin basın ve araştırma bürolarında görevliydim... İstanbul'daki Kürt aydınları da daha baştan partiyle sürekli ilişkideydi... Onlardan yayıncı Enver Aytekin ve felsefeci Selahattin Hilav'la partinin yeni programını hazırlamakla görevli kurulda birlikte çalışıyorduk. Partinin yayınladığı Sosyal Adalet dergisine Kürt aydınlarından Musa Anter ve Sait Kırmızıtoprak da yazılarıyla sürekli katkıda bulunmaktaydı. Kürt genci Ali Yaşar da, partinin gençlik kolları genel başkanıydı.
Mehmet Ali Aybar başkanlığındaki Merkez Yürütme Kurulu önemli bir adım atarak Türkiye İşçi Partisi'nin 12 Mayıs 1963 tarihli Genel Yönetim Kurulu toplantısını Kürt ağırlıklı Gaziantep'te gerçekleştirmişti. Bu ilk adımın atılmasının onuru büyük ölçüde, TİP'i bu ilde örgütlenmiş bulunan Kürt aydınları Reşit Güçkıran ve Galip Ataç'a aitti.
Devşirme grupların zaman zaman saldırısına uğrayan toplantıda genel başkan Aybar, partinin Kürt sorunundaki tutumunu şu sözlerle açıklamıştı:
"Bir büyük meselemiz var: Doğu ve Güney Doğu illerimizde daha çok Kürtçe ve Arapça konuşan ve Alevi mezhebinden milyonlarca vatandaşımız yaşıyor. Bunun doğurduğu çetin meselelerle karşı karşıyayız. Ulusal menfaatlerimize en uygun, en insanca çözüm yollarını bulmak, ihmal edilemeyecek bir yurt vazifesidir. Meselenin birçok yönü, tarihi, etnolojik, hukuki yönleri var... Ve bunların hepsinin üstünde insanlığın ve Türkiye'nin yüksek menfaatlerinin emrettiği yönü var. Bu yurttaşlarımız bugüne kadar devlete vergisini ödemiş, yurt savunmasında kanını akıtmış ve emeğini esirgememiştir. Her işte şevkle çalışmıştır. Ama buna karşılık hak ettikleri yurttaşlık nimetlerinden gerektiği kadar yararlandırılmamışlardır. Bu gerçekleri olduğu gibi kabul etmek, meselenin yurt yararına çözümü için, yurttaş yararına çözümü için ilk şarttır."
KÜRT MİLLETVEKİLLERİ MİLLET MECLİSİ'NDE VE BASKILAR
Bu toplantıdan üzerinden 10 gün geçmişti ki, Talat Aydemir ve arkadaşlarının 21 Mayıs 1963'teki başarısız darbe girişiminden sonra İstanbul'da ilan edilen sıkıyönetim partinin Sosyal Adalet dergisini kapattığı gibi, partide ve dergide birlikte olduğumuz Enver Aytekin, Musa Anter, Medet Serhat, Edip Karahan, Sait Elçi, Yaşar Kaya'nın da aralarında bulunduğu Kürt aydınlarını tutuklayacaktı.
Ancak Gaziantep'teki toplantıdan sonra partinin sıkıyönetim altında olmayan Kürt illerinde örgütlenmesi yine de büyük hız kazanmıştı. Tarık Ziya Ekinci ve Canip Yıldırım TİP'in Diyarbakır il örgütünü kurdukları gibi 1964 yılında yapılan 1. Büyük Kongre'de de, Gaziantep'li Reşit Güçkıran'la birlikte genel yönetim kurulu üyeliğine seçildiler.
Yine dönemin tanınmış Kürt aydınlarından Naci Kutlay, Hasan Akkuş, Edip Karahan, Mehmet Ali Aslan, Tahsin Ekinci ve Kemal Burkay da TİP saflarına katılarak Kürt halkının sorunlarını ve istemlerini dile getirdiler.
1962 yılında, Türkiye İşçi Partisi'nin İzmir il yönetim kurulundaydım. O dönemde İzmir'in en büyük gecekondu bölgesi olan Gültepe'de Kürt göçmenlerinden partiye büyük bir katılım olmuş, onların militanca çalışmaları sayesindedir ki 9 Mart 1964 yerel seçiminde TİP'in desteklediği bağımsız aday Hasan Polat AP’nin yüzde 47,78 oyuna karşılık yüzde 49,69 oy alarak Türkiye’nin ilk sosyalist belediye başkanı seçilmişti.
1965 genel seçimlerine katılabilmek için 15 ilde tam teşkilat kurmuş olma koşulu büyük ölçüde Kürt ağırlıklı Kars, Ağrı, Muş, Hakkari, Tunceli, Diyarbakır, Bingöl ve Urfa illerindeki örgütlenmeler sayesinde gerçekleştirilebildi.
1965 seçimlerinde TİP milli bakiye sisteminden yararlanarak Meclis'te 15 milletvekiliyle temsil edilmeyi ve Türkiye'nin siyasal gündemini sosyalist ve anti-emperyalist mücadeleyi güçlendirecek şekilde yönlendirmeyi başardı.
15 milletvekilinden ikisi, Mehmet Ali Aybar ile Çetin Altan İstanbul ilinde doğrudan seçilirken, 13 milletvekili çeşitli illerde milli bakiye sisteminden yararlanarak Meclis'e girdiler. Kürtlerin yoğun olduğu Diyarbakır'da Tarık Ziya Ekinci, Kars'ta Adil Kurtel ve Gaziantep'te Ali Karcı esasen liste başı oldukları için doğrudan seçilirken, Behice Boran ve Şaban Erik aday oldukları illerde yeterince oy alamadıkları halde merkez kontenjanıyla Urfa ve Malatya'dan seçilmiş oldular.
TİP'in Kürt illerinde başlattığı siyasal uyanış 1967 yılında Silvan, Diyarbakır, Siverek, Batman, Dersim, Ağrı ve Erzurum’da düzenlenen "Doğu mitingleri"'yle daha ses getirici bir boyut kazandı. Bu mitingler organize edilirken Tarık Ziya Ekinci bana "Doğu Kalkınması Edebiyatı'nın İçyüzü" başlıklı büyük bir makalesini göndermiş, bu önemli yazıyı Ant Dergisi'nin 25 Nisan 1967 tarihli sayısında yayımlamıştım.
1969'da organize edilen "Doğu mitingleri" ve "Doğu Geceleri" ise Kürt siyasi tarihinde büyük bir aşama olan Doğu Devrimci Kültür Ocakları (DDKO)'nun kuruluşuyla taçlandı.
1967'den sonra yayınladığımız Ant Dergisi'nde Kürt halkının mücadelesine, Kürt milletvekillerinin ve aydınlarının yazılarına geniş yer veriyorduk. Ant’ın Şubat 1971 tarihli sayısında İsmail Beşikçi’nin “Doğu Anadolu’da geri bırakılmışlığın oluşumu” başlıklı incelemesini, aynı zamanda da Şeref Han'ın Kürt tarihini anlatan ünlü eseri Şerefname'yi Mehmet Emin Bozarslan'ın çevirisiyle Türkçe olarak yayınladık.
Türkiye İşçi Partisi'nin Kürt sorunu konusundaki tutarlı tutumu, parti içindeki bölünmelere rağmen, 1970 yılında yapılan 4. Büyük Kongre'de Kürt delegelerin ısrarıyla Türkiye'de ilk kez Kürt halkının haklarını ve istemlerini açıkça adını koyarak dile getiren bir karar tasarısının kabul edilmesiyle doruğa ulaştı.
Ancak bu karar, Türkiye İşçi Partisi'nin, 12 Mart 1971 darbesinden sonra darbecilerin emrindeki Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının gerekçesi olacaktı.
Kürt ulusunun darbelerden sonraki siyasal mücadelesini, günümüze kadar kurulan ve Meclis'te temsil edilen Kürt partilerinin çalışmalarını ve hedef oldukları baskıları gerek Demokratik Direniş örgütünün İngilizce ve Fransızca basın duyuruları ve kitaplarıyla, gerekse İnfo-Türk'ün aylık bültenleri, yayınladığı broşür ve kitaplarla dünya kamuoyuna düzenli şekilde yansıtmaya çalıştık.
2011'den itibaren yayınladığımız "Vatansız" Gazeteci ve yedi ciltlik Sürgün Yazıları adlı kitaplarımız ile o kitapların Fransızca baskıları bu konuda ayrıntılı bilgi içeriyor.*
Bugün "Barış ve Kardeşlik" adına Kürt ulusuna baskı ve terör dayatmaya devam edenlere, okumalarını tavsiye ederiz.
--------------------------------------
* Doğan Özgüden, Journaliste "apatride", ASP, 2014 Bruxelles; Ecrits d'exil, Volumes I et II, Info-Türk, 2021 et 2025 Bruxelles