Ahmet Nesin
'Zübük' olmak isteyenlere yol serbest ama ben 'Yaşar Yaşamaz'ın 'Yaşar'ı olmayacağım...
Aziz Nesin’in en sevilen tiplemesi romanının da adını taşıyan ‘ZÜBÜK’ tiplemesidir. Bugüne değin bu tiplemeye uygun çok siyasetçi geldi, çoğu merkez sağ grubunun siyasetçisiydi ama hiçbiri Recep Tayyip Erdoğan kadar cuk diye yerine oturmadı. ‘Zübük’ esasında tam bir köylü kurnazı diyeceğimiz bir tiplemedir. Kendi çıkarı uğruna yapmayacağı yoktur, her yol mübahtır, o yüzden bisüre ‘Canım kardeşim’ dediğine bisüre sonra savaş açmaya çabalar ama ilginç olanı her halükârda da etrafındakileri inandırır. İnandırmasının esas nedeni, onların da esasında ‘Zübük’ olma yolunda adım atan ‘Zübükçükler’ olmasıdır.
Yazar Demet Öztürk filmle ilgili bir yazısında "Toplum önünde çok konuşan başkan, bağırıp çağıran lider ilan edilmiştir bir kere. Halk buna göz yumar ve bir bakıma kendi kaderini kendi tayin eder. İsyan ettiği dertten medet umar, çıkarlarını kollar. Çıkarına ters düştüğünde ise isyanını yapar. Aslında Zübük bir metafordur. Çünkü toplum verdiği rüşvet ile ötekini düşünmeden yapmak istedikleriyle aslında Zübük’ün kendisidir. Zübük onların içindekinin ete kemiğe bürünmüş halidir. Belki de onların parçalarının toplamıdır. Zübük’ün politakasında hep bir diğerinin vaadlerini halkın can damarına doğru evirip çevirmek vardır. Din bunlardan biridir. Toplumu bir araya getiren ve belki de onları bir takım davranışlardan alıkoyan inanç sistemi, hassas noktadır. Ve Zübük bunu kendi seçim politikası içerisinde kullanarak seçimlerden galip gelmeyi bilmiştir." diye yazar.
Kasabada başlayan ‘Zübük’ün yaşamı meclise kadar gider ve sonunda oradan da kovulur, yani sonunda bir umut vardır halk için. Halk için umut zaten Aziz Nesin’in de yazma nedeni, varolma nedenidir.
Gelelim benim yaşadığıma, yani yine Aziz Nesin’in önemli roman kahramanına, "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz"ın Yaşar’ına. Zübükzade Erdoğan Efendi’nin yönettiği ülkede ben Yaşar’ın romanda yaşadığı komediyi yaşıyorum. Yaşar’ın kimliği yoktur ve alamaz. Ama Yaşar’ı askere de alırlar, hapse de atarlar. Alırken sorun yoktur, devlet ona bakacaktır ama teskere yada tahliye zamanı sorun vardır, çünkü bunun için kimlik gerekir. Olmadığı için ya tahliye olmaz yada teskere alamaz. İçeri alırken vatandaşı gibi davranan Zübükistan, tahliyede vatandaşı gibi davranmaz. Ama dediğim gibi Zübük idaresinde tahliye yolu da teskere yolu da zaten mutlaka vardır.
Şimdi ben Aziz Nesin’in bu 2 kitabındaki kahramanların olaylarını yaşıyorum. ‘Zübük’ ve ‘Zübükçükler’ kendilerinde beni yargılama hakkını buluyorlar, sahibi olduğum Düşün Yayınevi’yle ilgili olarak vergi dairesinde ‘Terk’ ibaresi yapıştırılmış durumda ama oturum hakkım olan Fransa’dan bu durumlarla ilgili bişey yapamıyorum, mesela vekaletname veremiyorum, çünkü kimliğim çalındı ve yenisi verilmediğinden işlem yapamıyorum. Pasaport da verilmiyor, ehliyetim de, yani beni yok sayıyorlar, ne zaman var olduğumu anımsıyorlar, yargılanmam gerektiği zaman.
Ve işte bu yüzden geçen gün İsviçre-Cenevre Başkonsolosluğu’na internet üzerinden bir belge gönderdim ve beni vatandaşlıktan çıkarmalarını istedim. Bunun gerçekleşme olasılığı yok, biliyorum, yapma nedenim çok açık, ben bitakım saçma sapan siyaset yapan insanların oyuncağı değilim, hiç olmadım, bundan sonra da olmayacağım. Bu arada konsolosluktan bana hemen yanıt geldi ve çok şaşırdım, beni hemen çıkardılar sandım. Oysa internetten olması gerekenden daha kalabalık yazı gönderdiğimden müracaat gerekçemi anlamamışlar ve tamamını göndermemi istemişler. Ben de yeniden gönderdim. Bana gönderdikleri yazıyı da aşağıda yayınladım.
Aşağıda İsviçre – Cenevre Başkonsolosluğu’na verdiğim dilekçe: