Michael Hardt: Sağ yerine yeni bir şey inşa edebiliriz
Artı Gerçek - ABD'li siyaset kuramcısı Michael Hardt, Otonom Yayıncılık tarafından yayımlanan yeni kitabı "Yıkıcı Yetmişler" üzerine Moda Sahnesi'nde bir söyleşi gerçekleştirmek için İstanbul'a geldi.
Düşünür, Yeni Yaşam Gazetesi'nden Mehmet Ali Çelebi'ye verdiği röportajda ABD’de ve Avrupa’da ırkçı hareketlerin yükselişi, ABD başkanlık seçimleri için yarışan Donald Trump ve Kamala Haris’in dünyaya ne söylediği, birçok ülkede ırkçı partilerin yükselişine karşı muhalif hareketlerin durumu üzerine konuştu.
'Yıkıcı Yetmişler' kitabında, yükselen sağ hareketler, savaşlar ve küresel göç hareketleri gibi güncel siyasal sorunlara dair çözüm önerilerinin sol kamuoyunun gündemini meşgul ettiği bir dönemde, kendi çalışması üzerinden 70'li yılların toplumsal hareketlerine, politik başkaldırılarına müracaat eden Hardt, “Bence çözüm farklı kimliklerin bir arada mücadelesinde. Sınıf hareketi kendini feminist, anti-ırkçı, göçmen sorununu ve diğer ezilenlerin durumunu sorgulayan ve kapsayan bir biçime yenilemeli. Türkiye’de de benzer biçimde, mücadelelerin kesişim alanları oldukça önemli” dedi.
- ‘Yıkıcı Yetmişler’ kitabınızda başkaldırılara odaklanıyorsunuz. 1960-70’li yıllar anti-emperyalist gerilla hareketlerinin yoğun olduğu yıllar. Yine sokak hareketlerinin yoğunlaştığı, öğrenci gençlik protestolarının yoğun olduğu yıllar. Bu dönemin sosyo-politik karakterini nasıl özetlersiniz?
O dönem tarihi bir dönüm noktasıydı. Bir taraftan 70’ler Amerikan hegemonyasının kırıldığı bir dönemdi. Vietnam’daki yenilgi ve peşi sıra gelen yenilgiler. Amerikan ordusu her daim yenilgiler görmüştü o dönem. ABD’nin hegemonik açıdan düşüşe geçtiği bir dönem. Yine sonrası Afganistan, Irak gibi örnekler var. Buna rağmen ABD’nin korkunç suçlar işlediğini biliyoruz. Başka bir açıdan yeni toplumsal politik formların da açığa çıktığını görüyoruz. Neo-liberalizm gibi. Ama benim ilgimi çeken kısmı bu işin diğer tarafı: Bizim açımızdan özgürlük projeleri ve hareketlerinin 1970’lerde çok geniş alanlara yayıldığını görebiliyoruz. Bu açıdan tarihi bir dönüm noktası.
- Kitabın bir bölümünde darbe sonrası Arjantinli bir general, düzen sağlamak için öldürecekleri gerilla, sempatizanların sayısını verirken ‘yanlışlıkla da 5 bin kişiyi öldüreceğiz’ ifadesine yer veriyorsunuz. 21. yüzyılda bu gaddarlık, barbarlık nasıl devam edebiliyor birçok ülkede?
Bu barbarca tabii. Arjantinli generalin mantığı ‘yeterince yıkıcı olursak binlerce masumu da öldürebiliriz’ şeklinde işliyor. Bugün İsrail’de gördüğümüzden çok farklı değil. Resmi kanallardan sivilleri öldürmediklerini söylüyorlar, ancak gerçek böyle değil. Bu aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin, Afganistan’da işlettiği akıldan farklı değil. Yani söylediğinizde haklısınız 1970’lerden beri bu gaddarlık sürüyor.
- Nasıl oldu da yoğun başkaldırıların, meydan okumaların olduğu dönemden geçilirken Ronald Reagan, Margaret Thatcher, Helmut Kohl üçlüsünün başını çektiği vahşi kapitalizme evrilip Sovyet bloğunu çözdü?
Bu zor bir soru. Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün birçok nedeni var. Kapitalist sisteme karşı toplumsal başkaldırıların bir ekosu da Sovyetler Birliği’nin içinde yankı buluyordu Sovyet rejimine karşı. Sovyetlerin çözülüşü ve kapitalist sistemin hegemonikleşmesi arasında paralel bir okuma yapılabilir mi diye soruyorsunuz. Bence Sovyetlerin çözülüşünde bu uluslararası politik atmosfer ve Sovyetler Birliği’nin iç huzursuzluğu üzerinden bir okuma Sovyetlerin çözülüşünü kısmen açıklayabilir.
- Çözülüş sonrası ‘Tarihin Sonu’ argümanını kullanan kapitalizm, bu dönem neyi ikame etmeye çalışıyor?
Buna iki cevabım var. İlki klasik Marksizm’in öngördüğü kapitalist gelişmenin subjektif krizleri yönetemediği cevabı kendiliğinden açığa çıkacak. Bu soruyu cevaplamanın ikinci ve daha zor yolu her dönem yeniden formüle edilmiş sürekli bir komünizm dönemi açığa çıkacak. Ama tabii bu bahsettiklerim Marksist terminolojiye dayalı. Marx kapitalizm sonrasını çok az şey öngörebiliyordu, ta ki Paris Kömünü’ne kadar. Pratik açığa çıkınca Marx olanakları düşünmeye başladı. Bence biz de aynısını yapabiliriz. Bir dönemin kendi komünizmini düşünmeli ve bu şekilde formülize etmeliyiz. En güçlü çelişkilerin doğası nedir ve komünizmin buna cevabı ne olurdu şeklinde metodolojik bir düşünme biçimi geliştirmeliyiz. Bu sebeple komünizm dediğimde Bolşeviklerin ya da Çin Komünist Partisi’nin dediklerini kastetmiyorum. Özgürlüğe giden yolun en derin çelişkilerini kastediyorum ve komünizmin bu olduğunu düşünüyorum.
- İran ile İsrail 2024’te birbirine füzeler atmaya başladı ve Ortadoğu yeni bir bölgesel savaşın eşiğine geldi. Filistin-Gazze’de, Suriye, Türkiye, İran, İsrail hattında bölgesel ve küresel güçler savaşın eşiğine geldi. Size etki, yetki ve olanaklar verilse nasıl çözümler üretirdiniz?
Kimse bana böyle bir yetki vermez. (Cümleyi böyle kurarken sesli olarak gülüyor ve biraz düşünüyor) İsrail’in savaş kararları sistematik biçimde, son on yıldır, bütün barış şanslarını azaltıyor. Bugüne gelindiğinde iki devletli çözümün imkanı kalmadı. Bunu imkansız hale getirdiler. İsrail’in net olduğu konu herkesi öldürmek. Ve bu İsrail ordusu için bile mümkün gözükmüyor. Kısa vadede İsrail’in etrafındaki savaşı bitirmenin bir olasılığını göremiyorum. Bunlar geleceğe dair hipotetik düşünceler olacak, ama İsrail yerine başka bir Yahudi devletinin varlığı bu Apartheid rejimini sonlandırabilir. Fakat bu da kısa vadede mümkün gözükmüyor. Söylemem gereken bir şey daha: Bugünkü durum ve İsrail’in politik ve askeri tutumları gösteriyor ki iki taraf var ve iki tarafı desteklemenin zor olduğunu hissediyorum. İsrail devletinin korkunç suçlarını kabul etmiyorum. Ama bu İran hükümetinin destekçisi olduğum anlamına gelmiyor. Ya da Lübnan Hizbullahı’nın, veya Hamas’ın. Olanlar iki tarafa da karşı olduğum zor bir duruma evrildi.
Röportajın tamamı için tıklayınız.
* Bu röportaj ilk olarak yeniyasamgazetesi6.com'da yayınlanmıştır.