İktidar ilk kez kendi faşizmiyle karşı karşıya!..

Hepsi, her an birer Sedat Peker olup, birbirlerini ihbar edebilirler.

Faşizmi anlatmak kolay mı, zor mu bilemeyeceğim ama sanırım faşizmin tam olarak ne olduğunu bu halka iktidardaki faşistler anlattı. Bugüne değin faşizm hep devrimcilere, demokratlara, komünistlere ve Kürtlere vurdu. En azından Türkiye’de bu şekilde oldu, Mustafa Suphi’lerin boğulmasından başlayıp, Sabahattin Âli’ye, Ruhi Su’ya Nazım Hikmet’e, Orhan Kemal’e, Aziz Nesin’e, Kemal Tahir’e, Deniz Gezmiş’e, Mahir Çayan’a, İbrahim Kaypakkaya’ya, Erdal Eren’e, Doğan Öz’e, Kemal Türkler’e, Medet Serhat’a, Musa Anter ve onlarcasına yapılanlara baktığımızda fazla bişeyi tartışmaya gerek yoktur esasında.

Ülkeyi demokrasiye karşı yönetmek istediğinizde faşizme bulaşmış demeksinizdir ve artık ondan kurtuluş olmadığını görürsünüz. Önce 2 kişiyi hapsedersiniz, sonra o 2 kişiyi savunan 4 kişiyi zaptetmeniz gerekir, onlara baskı uyguladığınızda, bir de bakmışınız, onlara sempati duyan 12 kişi daha var. Ve işte o zaman düşünce tartışması yapamayacağınızdan, onlardan birini öldürmek zorunda kalırsınız. İş artık çığırından çıkar, öldüreni gizlemeniz gerekir ve ayrıca onu beslemeniz. Bu şekilde kat be kat artarken, karşı taraf da büyür ama silah faşizmde olduğundan hep galip gelir.

İşte bu karşılıklı büyüme kendi içinde tartışmaları ve çelişkileri de beraberinde getirir.

Asker bütün darbelerin başında oldu ve her zaman faşizmi bir şekilde destekledi. Mafyanın solu destekleyecek durumu olamazdı, derin devlet ile ve doğal olarak da iktidarla hep içiçe oldu. Derin devlet hem askeri, hem de sivil alanda lümpenlerle çalışmak zorundaydı, sonuçta onlara katil olmayı öğretecekti. Polis devletini savunduğundan darbelerde askerle çatışsa da, işkenceci konumuna geldi. Fethullah Gülen grubu inancı gereği hep sağ düşüncenin yanında oldu ve son olarak iktidarla beraber çalıştı.

Ve şimdi bambaşka bir duruma geldik, darbelerde işkence yapan asker işkence gördü. Belli bir görüşü savunan polis yada öğretmen, akademisyen işkence gördü. Belli bir dünya görüşü olan grup ve gruplar işkence gördü. Onlar da yurt dışına çıkmak zorunda kaldılar, bize iltica ettiğimiz için vatan haini diyenler iltica ettiler. Biz kaçarken nasıl boğulduysak, onlar da bunu yaşadı.

Tek bir farkla, biz şu anki dünya görüşlerine bakmadan, insan haklarını her zaman savunduğumuz için onların yanında olduk ve olacağız da. Bugün de bundan dolayı suçlansak da, suçlanmaya alışık olduğumuzdan savunmaya devam edeceğiz.

Bugüne baktığımızda, daha 1 yıl önce miting alanlarında beraber poz verenler, neredeyse birbirlerinden nefretle bahsediyorlar. Mehmet Ağar’a Süleyman Soylu’yu harcar diye güvenen kişi, bugün kendi pisliklerini ortaya döker diye Soylu’yu savunuyor ve Ağar Marina müdürlüğünden istifa ediyor. Hepsi, her an birer Sedat Peker olup, birbirlerini ihbar edebilirler.

Neden biliyor musunuz, hepsi o kadar suç işlediler ki, artık saklayacak bişeyleri yada yedirecekleri bokları kalmadı, zira hepsi ıkınıp, sıkınıyor.

Bugün gençler 5 dakikada işkenceyi anlatmamı istediler. İşkencenin ne zaman başladığını sordular. Bence işkence insan 4 ayaktan 2 ayağa geçince, dikine durunca başladı ama çoğunuz ilk kez yapandan yapılan durumuna geçtiğiniz için farkında değildiniz. Bu ülke böyle devam etmeyecek, umarım ve inanmak isterim ki, 20 yıl sonra iktidara yada muhalefete düşseniz bile hâlâ İnsan Hakları’na inanır ve işkenceye karşı çıkarsınız.

Bugün ilginç bir döneme geldik, beraber derin devlete çalışanlar, birbirlerinden ayrı derin devletler çıkarmaya çalışıyorlar. Ergenekon davalarıyla başlayan bu derin devlet bölünmesi ilk kez Türkiye faşizmini başka bir noktaya getirdi. Yeni bir sayfa açılıyor, ya demokrasinin yanında kalacaksınız yada…………

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi