Ayşe Yıldırım
AKP iktidarının karanlık yüzü: Ceylanpınar’daki polis cinayetleri
2015 Haziran’ında iki polis evlerinde öldürüldü ve AKP iktidarı bunu çözüm sürecinin bitirilmesi gerekçelerinden biri yaptı. Suçsuz yere gençler üç yıla yakın cezaevinde yattı, işkence gördü. Sonunda o gençlerin suçsuz olduğu anlaşıldı. Ama iki polisin ölümü bir türlü aydınlatılmadı.
Son olarak birkaç gün önce HDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven o gün yaşananlara dair çok önemli bir bilgiyi paylaştı. Cinayetlerin işlendiği dönem Urfa milletvekiliydi Güven. Cinayetlerin ardından Ceylanpınar’da gözaltına alınan gençlere işkence yapıldığını öğrenince Urfa Emniyet Müdürü’nü aradığını söylüyor Güven:
"Dedim ki müdür bey işkence olduğuna dair bilgiler geliyor, bu konu çok cidddidir. İşkence yapılıyorsa siz buna kayıtsız kalamazsınız bir şeyler yapın dediğimde bana ‘vekil hanım polisimizi öldürenlere çiçek mi uzatacaktık’ deyince ‘siz demek işkenceyi kabul ediyorsunuz’ dedim."
Bunun üzerine dönemin Urfa Valisi İzzettin Küçük’ü arıyor Güven. Onunla konuşmasını da şöyle anlatıyor:
"Urfa Valisi’ne emniyet müdürünün yaklaşımını, işkenceyi aslında kabul ettiğini, bunun da bir suç olduğunu ve kendisinin bu konuya müdahale etmesini istedim. Vali, ‘Vekil hanım olay öyle değil. İşkence varsa ben ararım, o emniyet müdürüne de haddini bildiririm. Tabii ki işkence olmaz olmamalıdır, ben takip edeceğim’ dedi. Ve Ceylanpınar olayıyla ilgili de, ‘Bir de şunu bilmenizi isterim, o polisler aslında üç arkadaşlardı. Onlardan bir tanesinin diğer ikisiyle aralarında bir husumet yaşanmış ve oradan ayrılmış. Hepsinde ayrı ayrı o binanın anahtarı varmış. Dolayısıyla bu olay siyasi bir olay değil. Bu adli bir vakadır. O polis öfkelendiği için iki polisi bir gece kendi anahtarıyla kapıyı açarak öldürüp gidiyor. Biz olayın bu şekilde gerçekleştiğine dair duyum aldık. Dolayısıyla bu diğer söylenen şeyler doğru değil’ şeklinde itiraflarda bulundu."
Güven bu bilgileri o dönem birçok kez basınla paylaştığı halde savaş çanları arasında seslerini duyuramadıklarını da ekliyor.
Ne yazık ki Güven’in sesi bugün de yeterince duyulmuyor. Gündem yaratması gereken bu bilgiler birkaç haber sitesinde yer alabildi sadece.
Ardından Urfa Valiliği bir açıklama yaparak Güven’i yalanladı. Açıklamada İzzettin Küçük’ün sözlerine de yer verildi. Küçük, Leyla Güven ile kendisinin anlattığı şekilde bir telefon görüşmesi olmadığını söylüyor. Elbette nasıl bir görüşme olduğuna dair bir şey söylemiyor. Ama Leyla Güven’in sözlerini "tamamen mesnetsiz ve gerçeğe aykırı" diye niteliyor. Devam ediyor dönemin valisi:
"Ceylanpınar’da söz konusu evde üç polis memurunun kaldığı yönünde bana atfen verdiği bilgiler de aynı şekilde gerçek dışıdır. O tarihte bu evde sadece şehit edilen iki polis memuru kalmaktaydı, üçüncü bir şahıs söz konusu değildir."
Ama Leyla Güven iddiasında ısrarlı. 1 Eylül’de Van’da yapılan barış mitinginde aynı şeyleri tekrarladı ve dönemin valisi Küçük’e bir çağrı yaptı:
"Vali şu anda inkâr ediyormuş. Ben de çağrı yapıyorum diyorum ki, her şey kayıt altındadır. Siz, bizi 24 saat izliyorsunuz. Buyrun açın arşivleri. Arşivlerde her şey mevcut. Orda valinin de söylediği benim de söylediğim mevcuttur. Açsın o ses kayıtlarını çıkarsın kamuoyuna sunsun."
Ceylanpınar cinayetinin çözülmek istenmediğini, pek çok sorunun yanıt bulamadığını defalarca dile getirdim. Ne hikmetse o sorulara bir türlü yanıt vermeyen, kolunu kıpırdatmayan "yetkililer" Güven’in sözlerini anında yalanlıyor.
O zaman sorularımızı yeniden soralım. Belki "yetkililer" bir yanıt verir.
Öldürülen iki polisin arkadaşları Mustafa Bektaş, Metehan Daban, Enver Güler ve Burak Kuru’nun olay gününe dair çelişkili ifadeleri neden dikkate alınmadı?
Polislerin öldürüldüğü eve hiç gitmediğini söylemesine rağmen evdeki 10 farklı parmak izinden dördü kendisine ait olan polis Burak Kuru hakkında neden hiçbir işlem yapılmadı? Burak Kuru, öldürülen iki polisin eski ev arkadaşıydı. Otopsi tanığı olarak tutanakta onun da imzası vardı.
2015 yılında yapılan ekspertiz raporuyla Burak Kuru’ya ait parmak izi bulunmasına rağmen söz konusu rapor dosyaya neden iki yıl sonra konuldu. Raporun konulmasını kim ya da kimler ve neden geciktirdi?
Olay günü suçsuz yere cezaevinde yatan ve işkence gören gençlerin aslında nerede olduklarını gösteren HTS kayıtları hiçbir kopyası alınmadan neden savcılık tarafından imha edildi?
Dört gencin üç yıla yakın tutuklu kalmasına gerekçe gösterilen ihbar telefonları hakkında neden hiçbir araştırma yapılmadı?
Öldürülen iki polis o gün markete gittiklerinde yanlarında olan diğer iki polis kimdi?
Ve tabii HDP’nin Ceylanpınar’ın aydınlatılması için verdiği iki araştırma önergesini AKP ve MHP neden reddetti?
Bu sorular yanıt bulana kadar sormaya devam…