İnsanı futbolden* soğuttular

Yeni TFF Başkanı Sayın Nihat Özdemir, Limak şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı ve bu şirket Dünya Bankası raporuna göre altyapı yatırımlarında dünyanın en çok ihale alan on şirketin içinde.

12 Haziran’da futbol başlıyor.

Maçlar seyircisiz oynanacak ama benim olumsuz şahsi düşüncem maçların seyircisiz oynanması kararı pek öyle sağlık kaygılarıyla değil, artık bilet fiyatlarının ve seyirci sayısının toplam futbol cirosu içinde büyük yer tutmamasından kaynaklanan bir karar.

Seyircisiz maç kararı sağlık kaygılarıyla alınmış bir karar olsa idi muhtemelen liglerin başlama kararı da alınmaz idi.

Bir futbol takımı sahaya çıkan ilk on bir değil, yedekler var, teknik kadro var, malzemeci var, masörler var, vs.

Bu geniş kadrodan bir kişinin Covid-19 testi pozitif çıksa on dört gün için tüm kadronun ve maç yaptıkları iki takımın yine tüm kadrosunun karantinaya alınması gerekecek değil mi?

Bu şartlarda futbole* dönüş nasıl bir fikirdir ve bu kararı kimler, neden almışlardır?

Ben çok koyu (fanatik?) bir fenerbahçeli** ve futbolseverim, iyi bir futbol seyircisiyim.

Ancak, buna rağmen, yaşananlar beni bile futbolden* soğutuyor.

Aşağıda yazacaklarımı aslında uzaktan yakından futbol ile ilgili herkes biliyor ama ben yine hatırlatacağım.

Dünyanın bu en güzel oyunu siyasetin içine bu kadar çekilmemeli idi; her ülkede futbol-siyaset ilişkisi bir boş küme asla değildir ama söz konusu kesişim kümesinin de bir sınırı olmalıdır. 

Türkiye Futbol Federasyonunun (TFF) eski başkanı Yıldırım Demirören koltuğu Nihat Özdemir’e bıraktı, İddaa’yı satın aldı; dünyanın her yerinde TFF Başkanlığı gibi bir görevden sonra eski işi ile aralarında çıkar ilişkisi olabilecek bir başka iş bir süre yapılamaz, geçerken bunu bir hatırlatalım.

Yıldırım Demirören TFF Başkanlığı sonrası Erdoğan-AKP destekçisi medyasının da başına geçti.

Yeni TFF Başkanı Sayın Nihat Özdemir, Limak şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı ve bu şirket Dünya Bankası raporuna göre altyapı yatırımlarında dünyanın en çok ihale alan on şirketin içinde, hatta başlarında; kamu ihalesi demek bizde de maalesef siyaset, hatta biraz şaibeli siyaset demek çünkü ihalelerin kısm-ı azamı rekabetçi ihaleler değil.

Futbolün* kan damarı beIn şirketi ve bu şirketin sahibi Katarlı bir işadamı; Digitürk’ün sahipliği de aynı.

Futbol durduğu zaman Erdoğan’ın kanka ülkesi Katar’ın büyük işadamı para kaybediyor, özerk(?) TFF’nin başında da Erdoğan’dan en çok ihale alan işadamı var, İddaa da büyük para kaybediyor, İddaa’nın başında da Erdoğan’a sınırsız destek veren CNN ve Hürriyet’in sahibi var. 

Ve biz de hâlâ futbolseverliğimize laf gelsin istemiyoruz, bu da mantık dışı bir takıntı. 

En samimi temennim bu anlamsız kararın genç insanların yaşamlarına zarar vermemesi.


*Futbol İngilizce bir kelime, sonundaki "bol" hecesi "bol kepçe" der gibi okunmuyor, bu nedenden ekleri ince sesli koyuyorum. 

**Fenerbahçe özel isim, büyük harfle yazmak lazım ama "fenerbahçeli" bir sıfat ve çok güzel dilimizin "özel isimden türemiş kelime büyük harfle yazılır" kuralını benimseyemiyorum, sıfatlar küçük harfle yazılmalı.

ÖNEMLİ NOT: Bu yazıyı okuduğunuz 9 Mayıs günü "Avrupa günü." Yaşadıklarımız ve yakın tarih Türkiye’nin AB’ye yakınlaştığı 2003-2008 döneminin hem ekonomik büyüme hem de özgürlükler açısından nasıl verimli olduğunu kanıtlıyor. 2003 öncesi hem de 2010 sonrası ise kişi başına gelirin sabitlenme, gerileme ve özgürlüklerin, hukuk devletinin ayaklar altına alındığı dönemler.

Bundan ders çıkarmayana Allah akıl fikir versin.

İlk seçimle gidecek Erdoğan sonrası için refah ve özgürlük isteyenler için öyle kapsamlı programlara hiç gerek yok, AB adaylık kapısını yeniden açalım, en azından bu hedefe kitlenelim, yeter.

Umalım, AB de kendi iç meselelerini en aza indirir.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi