Sadat musibeti ve bir grup Sadat muhalifi

SADAT tartışmaları maalesef bir Türkiye klasiğine dönüşmeye başladı.

Kemal Kılıçdaroğlu yerden göğe kadar haklı, Sadat tedhişçi, gayri nizami harp elemanı yetiştiren bir tuhaf şirket (!).

Daha ortaokulda öğretilir, devletin iki temel özelliği vardır, para basma (Merkez Bankası) ve yasal zor kullanma (Savunma ve İçişleri Bakanlığı) tekelleri.

Bizzat Hazine ve Maliye Bakanı Merkez Bankasını etkisizleştirdik mealinde açıklama yaptı ve Sadat musibeti başımızda, devletin artık güç kullanma tekeli kuşkulu hale geldi yani Türkiye’de devleti tanımlayan iki temel özellik artık yok gibi.

Sadat şirketi için neden "musibet" tanımlamasını yapıyorum, bu konuya girmeme gerek yok, ekranlardan, basından musibet süreci izleyebilirsiniz.

En çok şaştığım da bu musibet kuruluşa korkunç ifadelerin dile getirildiği bir toplantı için sponsor olmuş devlet kurumlarının yönetimlerinin hala görevden alınmamış olmaları.

Burası galiba büyük bir hızla çağdaş anlamda devlet olma özelliğini kaybediyor, devletin laiklik özelliği muazzam bir hızla yitiriliyor.

Ancak, bugün başka bir konuyu tartışmak istiyorum.

Sadat gibi bir musibetle etkin mücadele edebilmek için demokratik hukuk devletinin evrensel ilkeleri konusunda tutarlı olmak lazım zira Sadat musibetine muhalefet ederken siz de demokratik hukuk devleti faulleri yaparsanız mücadele etkinliğiniz çok azalır, hukuk dışı iki kutup tartışması ortaya çıkar, aklı başında insanlar da bu kutuplaşmada çaresiz kalırlar.

Ya da, yazımın hemen başında belirttiğim gibi tartışmalar bir Türkiye klasiğine dönüşür.

Halk TV son dönemlerde çok cesur, çok önemli bir muhalif çizgi tutturdu, hakkı zor ödenir, hatta ödenmez.

Ancak, arada sırada da, üstelik en düzgün durabilen bir konuşmacı olmadık şeyler ifade edebiliyor bu ekranda.

15 Mayıs 2022 Pazar gecesi Gökmen Karadağ’ın programında tutturduğu çizgisini ve cesaretini beğeni ile izlediğim Sayın Salim Şen, emekli asker ve çok düzgün bir hukukçu, Sadat’a karşı çıkarken gölge oyunları eğlence dünyasının klasik repliğini hatırlatan bir görüş belirterek "yıktı perdeyi eyledi viran".

Yukarıda belirttim, Sadat gibi musibetleri, AKP’nin son on, on iki senedir uyguladığı berbat politikaları eleştirirken daha etkin bir muhalefet için evrensel demokratik hukuk devleti ilkelerinden zerre kadar sapmayacaksın, "bize göre-bon pour l’Orient" kurumları ve anayasa maddelerini savunmayacaksın.

Sayın Salim Şen Sadat musibetini eleştirirken bir dönem Sadat’ın neleri savunduklarına da örnekler  verdi, Sadat’ın "Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanına bağlanmasını", "Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kaldırılmasını da" istedi dedi ve Sayın Şen bu görüşlerini Sadat’a eleştiri olarak sundu canlı yayında.

Tekraren belirtiyorum, Sadat’ın musibet bir kuruluş olduğuna kuşku yoktur ama bir musibet de, bir bozuk saat de bir günde iki kez doğru saati gösterir.

Çağdaş demokratik hukuk devletlerinde Genelkurmay Başkanları mutlaka savunma bakanlarına bağlıdırlar, bu klasik demokrasi şemasının bir zorunlu unsurudur, demokrasilerde her kamu hizmeti istisnasız bir bakana bağlanır, başbakanlar da (parlamenter sistemlerde) bakanları koordine eder, başkanlık sistemlerinde de Başkan (ya da Cumhurbaşkanı) tüm kamu hizmetlerinin bağlı olduğu bakanları koordine eder.

Demokratik hukuk devletlerinde silahlı kuvvetlerin de Yargıtay’ı ya da Danıştay’ı (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) olmaz, askerin sadece askeri disiplin suçlarına bakan çok sınırlı yetkili disiplin mahkemeleri olabilir.

Sadat musibetini eleştirmek iyi, hatta çok iyi de, eleştirirken başka hukuksuzlukları örnek vermek pek olmuyor.

Türkiye’de hem Sadat musibetini yerden yere vuran ama aynı zamanda da Genelkurmay Başkanlarının Kudüs’teki muallak taşı gibi havada durduğu rejimlere, askeri yüksek mahkemelere karşı bir muhalefet çizgisi olamayacak mı?

Sayın Şen keşke bu örnekleri vermese idi, dediğim gibi bozuk saat (Sadat) bile günde iki kez doğruyu gösteriyor.

Yukarıda verdiğim Kudüs’teki muallak taşı örneğini (taşın havada durduğuna!!! inanılıyor, isteyen istediğine inansın) kimse garipsemesin çünkü anayasa değişikliği öncesi Genelkurmay Başkanı ne Milli Savunma Bakanına ne de Başbakana bağlı idi, 117. Maddede Başbakana karşı sorumlu olduğu yazıyor idi, yani Genelkurmay Başkanı havada duruyor idi, idare hukuku bilenler bağlı ve sorumlu ifadelerinin farkını iyi bilirler.

Sadat tartışmaları, Sadat karşıtları (İnşallah çoğalır) askeri Yargıtay’ı savunduğu ölçüde bir Türkiye klasiğini yani tartışmanın iki ucunda da evrensel hukukun olmadığı bir tartışmayı hatırlatıyor.     

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi