Koray Düzgören

Koray Düzgören

S-400’ler, sokağa atılan 3 milyar dolar, ekonomik çöküntü ve ötesi…

Hangara çekilen Rus füzelerinin aktive edilmesi kronavirüs nedeniyle belirsiz bir tarihe ertelendi. Ankara Irak, Suriye ve Libya’daki askeri faaliyetlerini de artırmaya devam ediyor.

Koronavirüs salgını, ekonomik krizi giderek daha da derinleştiriyor.

Ben ekonomist değilim ama olan biteni de yakından izliyorum. 

Yayınlanan resmi ekonomik veriler dahi, -gerçeği yansıtmayan, tahrif edilmiş veriler de olsa- ülkeyi krizin de ötesinde, büyük ekonomik çöküntünün beklediği gerçeğini gösteriyor.

Sözüne güvenilen uzmanların analiz ve yorumlarına bir göz atmak yeter.

Son bütçe açıklarıyla kırılan rekorların, Merkez Bankası’nın boşalan kasasının ve Türk lirasındaki önlenemez hızlı düşüşün servet vergisini bile gündeme getirebileceğini dile getiren yazarlar var.

İktidar, geçtiğimiz yıllarda çeşitli vesilelerle eline geçen bütün paraları yedi bitirdi.

Vergi affı, bedelli askerlik, özelleştirmeler, kamu arsalarının satışı, Merkez Bankası’nın yedek akçesine kadar ne var ne yoksa bir mirasyedi gibi harcadı.

Nitekim Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde, Kurtuluş Savaşı sırasında, Sakarya Savaşı öncesinde Mustafa Kemal’in başvurduğu Tekalifi Milliye yönteminden söz etmesi boşuna değil. 

Tekalifi Milliye, Mustafa Kemal’in 1920’de yayınladığı kanun hükmündeki emirlere dayanarak hiçbir ödeme gücü kalmayan halkın elindeki mal varlığının bir bölümüne, geri ödemek şartı ile el konulması demekti.

Yaklaşmakta olan ekonomik yıkıntı benzeri bir krizi, iktidarın görmemesi mümkün değildi. Erdoğan belki de bugünden Tekalifi Milliye benzeri bir uygulamanın ön yoklamasını yapıyordu. 

Yarın, hatta bakarsınız daha önce, İkinci Dünya Savaşı yıllarında gayrimüslim azınlıklara yönelik olarak uygulanan servet vergisi benzeri vergiler de gündeme getirilebilir.

Bu tabloya, ekonomist Seyfettin Gürsel’in, son korona krizi ile yaklaşmakta olan toplumsal çöküntü tehlikesi uyarısını da eklemek gerekir. 

TÜRKİYE’Yİ TEHDİT EDEN TOPLUMSAL ÇÖKÜNTÜ

Gürsel özellikle işsizlik sorununa değinerek ocak ayında 4 milyonun biraz üzerinde olan işsiz sayısına en azından 3 milyon işsizin daha katılacağını varsayıyor. Ve uyarıyor: 

"Böyle bir durumda işgücünün yerinde sayacağını varsaysak bile işsizlik oranı yüzde 20’yi aşıyor. Daha vahimi, uzun süreli işsizlerin sayısında (bir yıl ve daha uzun süredir iş aramakta olanlar) meydana gelecek sıçrama. 7 milyon işsizin iyimser bir tahminle üçte biri bu duruma gelse uzun süreli işsiz sayısı 2 milyon 300 bine yükselecek demektir. 

İşsizlik tazminatından yoksun bu kitleye zaten işsizlik tazminatı alamayan ve sayıları milyonları bulan kayıtlı ve kayıtsız işsizleri bir de sözde işsiz olamayan ama ayda ancak 1.170 TL’ye (ücretsiz izne çıkartılanlara verilecek gelir desteği) talim edecek ‘istihdamdaki işsizleri’ eklersek, Türkiye’yi tehdit eden toplumsal çöküntünün hesabını varın siz yapın."

Kuşkusuz asıl bu hesabı yapması gereken iktidar, Saray yönetimi.

Ama bu konuda hesap kitap yapmayı çoktan bırakmış görünüyorlar.

Kuşkusuz kasaların boşaldığının, vergilerin ve diğer gelirlerin iyice azaldığının onlar da farkındalar. Bu nedenle son bir gayret akla gelen gelmeyen her kalemde yüklü zamlar, yeni vergiler uygulamaya koyarak durumu kurtarmanın hesabını yapıyorlar.

Devlet harcamalarından, Saray giderlerinden herhangi bir kısıtlama, tasarrufa yönelmeden bu girişimler bir fayda sağlar mı? 

Ekonomi bu noktaya gelmişken bunu tam olarak kestirmek zor.

Aslında benim tartışmak istediğim konu da bu değil.

Ülke, çöküntünün eşiğine gelmişken iktidarın tutarsız (Kendi saplantılı ideolojik şartlanmışlıkları açısından tutarlı!) dış politika hamleleri nedeniyle adeta boşa harcanan milyar dolarlardan söz etmek istiyorum.

Bunun en bariz örneği Rusya’dan alınan S-400 hava savunma füzeleri. 

Hikâyenin ayrıntısına girmeyeceğim. 

Rusya’nın Ankara’ya, tam Suriye sahasından tasfiye olurken yeniden oyuna dahil etme karşılığında adeta dayatarak sattığı S-400’lere, Türkiye yaklaşık 3 milyar dolar ödedi. Füze sisteminin ilk partisi de bilindiği gibi, geçen yılın temmuz ayında Ankara’ya geldi.

Kasım ayında tamamlanan sevkiyat sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer yetkililer "S-400’lerin ne zaman aktive edileceği" sorularına hep, "2020 yılı Nisan ayında" diyerek yanıt verdiler.

O sıralarda bu alışverişe karşı olan ABD yönetimi de Ankara’ya yönelik ağır askeri yaptırımların yanı sıra Türkiye’nin F-35 savaş uçağı projesinden çıkartılmasına ilişkin bir karar aldı. Daha başka yaptırımlar için de adımlar atmaya başladı.

İktidar bunun üzerine ABD’yi yumuşatabilmek amacıyla füzelerin alındığını ama Nisan 2020’ye kadar aktive edilmeyeceğini açıkladı.

Füzeler Ankara Mürted Hava Üssü’nde bir hangara çekildi. 

SALGIN BAHANESİ İLE AKTİVE EDİLME TARİHİ ERTELENDİ

Nisan ayının sonuna doğru yaklaşıyoruz.

Saray’dan bu konuda, aktive edilmeme kararı ertelendi, ertelenmedi gibisinden bir açıklama gelmedi.

Belli ki bu meseleyi özellikle de koronavirüs salgını ortamında geçiştirmeye çalışıyorlar.

Geldiğimiz aşamada S-400 saplantısı nedeniyle ülkenin uğradığı zarar, Rusya’ya ödenen 3 milyar doların yanı sıra F-35 projesinden dışlandığı için boşa giden 1 milyar 100 milyon dolarla birlikte 4 milyar 100 milyon doları buluyor.

Ayrıca çok önem verdikleri 116 F-35 uçağını da alamamış oldular.

Son olarak geçtiğimiz gün Reuters haber ajansı, üst düzey bir Türk yetkilinin soru üzerine, "Ankara’nın koronavirüs salgını nedeniyle S-400’lerin aktivasyonunu ertelemek zorunda kaldığını kaydetti" haberini verdi. Böylece ertelemeye resmi bir gerekçe de bulunmuş oldu. 

Daha bitmedi. 

Ankara’nın sınır ötesi maceraları, savaş hevesleri ve buna bağlı olarak hesapsız kitapsız harcamaları hız kesmeden devam ediyor.

Ülke bir yandan koronavirüs salgını ile cebelleşirken, bir yandan da ekonomik kriz bütün vahameti ve bütün ağırlığı ile sürerken, ülkeyi yönetenlerin de doğal olarak bu konulara yoğunlaşması beklenirdi.

Oysa onların gündeminin ilk sırasında ne salgın ne de derinleşen ekonomik kriz ve olası sonuçları vardı. 

Sınırların ötesinde üç cephede birden (Irak, Suriye, Libya) savaşan TSK’nın (Türk Silahlı Kuvvetleri) olanaklarının ve savaş kapasitesinin arttırılması konusu, bütün sorunların önüne geçmişti. 

Bu faaliyetleri ayrıntısına girmeden kısaca özetleyeceğim.

Kuzey Irak’ta, Kürdistan Bölge yönetiminin alanlarındaki üsler takviye edildi, ediliyor. Sık sık PKK’yle savaş gerekçesiyle değişik hedefler bombalanıyor. İHA’lar ve SİHA’lar yoğun bir faaliyet sürdürüyor.

Bölgeden gelen haberlere bakılırsa Kandil’e güneyden bir kara harekâtı için hazırlık yapıldığına ilişkin belirtiler var.

Suriye’de, özellikle de İdlib’de, 5 Mart’taki ateşkes anlaşması, Ankara’nın desteklediği cihatçı örgütler tarafından ihlal edilmeye devam ediyor. Bu nedenle de bölgede gerilim tırmanıyor. Gelen bilgilere bakılırsa yeni bir çatışmanın başlama olasılığı çok güçlü. TSK, bölgedeki asker ve zırhlı araç sayısını durmadan arttırıyor.

Libya’da cihatçı örgütlerin hükümeti Serrac yönetimine verilen neredeyse sınırsız destek de artarak sürüyor.

Gelen bilgiler, Ankara’nın son haftalarda Serrac güçlerine yeniden büyük silah ve lojistik yardımı yaptığını ve bu nedenle savaşın oldukça yoğunlaştığını gösteriyor.

Bir başka bilgi, cihatçı yönetime karşı savaşan Hafter ordusundan geliyor. Askeri sözcü geçenlerde yaptığı bir açıklamada, Türkiye’nin yeni bir İHA’sını düşürdüklerini duyurdu. Düşen İHA’ya ilişkin video da sosyal medyada yayınlandı.

Aynı açıklamada şimdiye kadar 28 İHA, SİHA ya da dronun düşürüldüğü de söyleniyordu. Sonuncuyla birlikte düşürülenlerin sayısı 29 olmuştu.

Bir İHA-SİHA’nın maliyeti ortalama 4-4.5 milyon dolar. Toplamı 120-130 milyon dolar civarında. İhvancı yönetime akıtılan diğer yardımlara, Suriye’den taşınan cihatçı çetecilere dolarla ödenen maaşlar meselesine ise hiç girmiyorum. 

Şimdilik silahlara ve savaşlara harcanan hesapsız, plansız ve gereksiz harcamaların bir kısmına dikkati çekmeye çalıştım.

Ülke ekonomik ve toplumsal çöküşe doğru ilerlerken iktidarın önceliklerinin ne olduğunu anlatmak istedim. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi