Koray Düzgören
Türkiye’de Kürt cesetleriyle dolu çukurlar yetmedi mi?
Herkes ABD Başkanı Trump’ın sürpriz Kuzey Suriye’den çekilme kararını tartışıyor.
Bu karar gerçek mi değil mi? Doğru mu yanlış mı? Sonuçları ve etkileri ne olur?
Türkiye, ABD o bölgeden çekilirse ne yapar?
Her kafadan bir ses, bir yorum çıkıyor.
Ve bu gelişmeyi değerlendiren hemen herkes ve her devlet ya da kurum şu soruyu mutlaka soruyor:
"Kürtlerin durumu ne olacak? ABD çekilirse Kürtler ne yapacak?"
Trump’ın kararının açıklandığı perşembe gününden bu yana bu soruya çok değişik cevaplar veren ve durumu çok farklı açılardan değerlendiren onlarca haber, yorum, analiz ve açıklama okudum.
Bana en çarpıcı gelen, PYD Dış İlişkiler Eş Başkanı sıfatını taşıyan Suriyeli Kürt lider Salih Müslim’in açıklamaları oldu.
Müslim, ABD’nin Suriye’den çekilme kararının daha önceden açıkladıkları koşullara göre ani olduğunu belirterek, "Uluslararası koalisyonu biz çağırmadık, ‘git’ de demedik. Onlar da zaten bizim korumamız için gelmemişlerdi. Gidip gitmeyecekleri onların işidir" dedi.
Ve devam etti:
"Kendi öz gücümüze ve savunmamıza dayanıyoruz. Meşru savunma durumumuz var. Bunu hiçbir zaman eksik etmedik. Gidip gitmeyecekleri onların işidir. Çıkarlarımız çakıştı, beraber hareket ettik ama hiçbir zaman onlara bel bağlamadık."
Yani, ABD’nin çekilmesiyle o bölgenin sahipsiz kalmayacağını, o toprakların sakinleri olarak (Tabii bölgedeki diğer halklar ve gruplarla birlikte) zaten orada olduklarını ve olmaya devam edeceklerini açıkladı.
Gerçekten de ABD o bölgeye istenmeyen, davetsiz misafir olarak gelmiş ve IŞİD’le mücadele etmekte olan Kürtlere destek olmuştu.
Bir yandan da IŞİD’i desteklemek ve Suriye Kürtlerini beka sorunu olarak görüp ezmek isteyen TC güçlerini bugüne kadar belli ölçüde engelleyebilmişti.
Türkiye’nin derdini artık herkes biliyor.
KÜRTLER IŞİD’İ YENEREK MEŞRUİYET KAZANDILAR
IŞİD’i ilk kez yenilgiye uğratan tek güç olarak Suriye’nin tümüyle cihatçı güçlerin eline geçmesini engelleyen Kürtler ve müttefikleri oldu. SDG (Suriye Demokratik Güçleri)
Bu nedenle uluslararası bir meşruiyet ve destek kazandılar. Bunun yanı sıra, IŞİD’den kurtardıkları bölgelerde oluşturdukları yeni yaşam modelleri ve yönetim biçimleriyle de dünya kamuoyunun dikkatini çektiler. Olumlu tepkiler aldılar.
İşte bütün bu gelişmeler Türkiye’yi yöneten güçleri daha beter rahatsız etmeye başladı. İktidar koalisyonunun aklı fikri sınırların ötesinde Kürtlerin ve müttefiklerinin yönettikleri bölgelerde. Dünya IŞİD ve diğer cihatçı çetelerden yaka silker ve onları gerileten Kürtleri alkışlarken, iktidarın tek hedefi Kürtler oldu.
Sınırların ötesindeki Kürtlerin varlıklarına dahi tahammül edemediklerini her fırsatta dile getirmekten, hatta dış politikalarını bu hastalıklı takıntı üzerine inşa etmekten vazgeçmediler.
Bu uğurda Suriye’nin kuzey batısında Rusya’nın, kuzeyi ve kuzey doğusunda ise ABD’nin kucağına oturmak zorunda kaldılar. El altından da cihatçı çeteleri destekleyerek, onlara her türlü lojistik yardımı sağlayarak kirli bir savaşın bileşeni oldular.
Suriye’nin üzerine çöken büyük güçlere tavizler verip, onların kirli hesaplarına destek olarak Kuzey Suriye’nin çeşitli bölgelerinde Kürtlere karşı operasyonlara giriştiler. Önce Cerebulus, Azez, Bab bölgesine IŞİD’le mücadele bahanesiyle girdiler. Asıl amaç Kürt kantonlarının arasındaki ilişkiyi kesmekti.
Bunun için Rusya ve Şam yönetiminin Halep’in doğusunu ele geçirmesine yardım ettiler.
Sonra yine Şam’ın kuzey doğusunun, Doğu Guta ve diğer bazı bölgelerin cihatçılardan temizlenmesine yardım ederek ve Rusya’nın karanlık hesaplarına destek çıkarak Afrin’e giriş izni aldılar. Suriye Demokratik Güçleri’ni o bölgeden çıkartarak etnik temizliğe başladılar.
Bunlar yetmedi. Bu sefer kuzey doğuda IŞİD’den kurtarılan bölgelere yöneldiler. Minbiç ve Fırat’ın doğusuna göz diktiler. Bu bölgelere girip Kürtleri ezebilmek için bir süredir ABD’den izin çıkartmaya çalışıyorlardı.
Ama ABD yönetimi, IŞİD’le savaşın henüz bitmediğini ileri sürerek ve İran’ın da Suriye ile ilişkisi kesebilmek adına Kuzey Doğu’da Kürt güçleriyle işbirliği yaptığı için şimdiye kadar TC’ye bu izni vermemişti.
Türkiye’nin Minbiç ısrarı ve Kürt düşmanlığının had safhaya ulaşması, kuşkusuz ülkenin derin ekonomik krizi ve yaklaşan yerel seçimlerle çok yakından ilgili.
Kriz bütün algı operasyonlarına rağmen katlanarak büyürken yerel yönetim seçimlerine ilişkin sondajlar da iktidarı korkutuyor. Korku arttıkça sınırların içindeki ve dışındaki Kürtlere yönelik nefret söylemi de katlanarak yükseliyor.
"KÜRTLER KAZDIKLARI ÇUKURLARA GÖMÜLECEK"
Trump’ın ani Suriye’den çekilme kararı öncesinde ve tabii sonrasında ülkeyi yönetenlerin ağzından düşmeyen en önemli laf, "Suriye Kürtlerinin kazdıkları çukura gömüleceğine" ilişkin nefret söylemi.
Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz hafta Mahmur ve Şengal Karaçok’da sivillerin öldüğü hava saldırısı dolayısıyla yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Sürekli sınırlarımıza tehdit oluşturan Sincar'da ve Mahmur'un etekleri Karaçar'da operasyonumuzu yaptık. Durduk mu? Yok, bunun gerisi gelecektir. Çünkü oradan bize bir tehdit varsa ki var; bu tehdidin cevabı da anında verilecektir. Bu terör örgütlerini ya yok edecekler, onlar etmiyorsa biz yok edeceğiz."
Arkasından Milli Savunma Bakanı’nın açıklamaları geldi:
Akar, TBMM'deki bütçe görüşmeleri sırasında Türkiye'nin olası Suriye operasyonu hakkında bilgi verirken, "Söz verildiği halde bölgenin teröristlerden arındırılmadığını aksine örgütün Münbiç'te çukurlar kazdığını ifade etti ve "Verilen taahhütlere uyulmadığı, sözler tutulmadığı takdirde, diğer bölgelerde olduğu gibi yeri ve zamanı geldiğinde buradaki teröristler de kazdıkları çukurlara gömülecektir" diye konuştu. (Trump’ın kararından önce)
Akar, daha önce geçtiğimiz perşembe günü Doha’da yaptığı konuşmada Münbiç’te ve Fırat’ın doğusunda ‘bazı çukurlar ve tüneller kazıldığı’ haberleri geldiğini belirterek şunları söylemişti:
"İster çukur ister tünel kazsınlar, isterse yerin dibine girsinler, yeri ve zamanı geldiğinde bunlar kazdıkları çukurlara gömülecekler. Bundan kimsenin şüphesi olmasın."
CNN International muhabiri Ryan Browneda ABD Savunma Bakanlığı’ndan yetkililerin kendisine şubat sonunda görevden ayrılacağı açıklanan Savunma Bakanı Jim Mattis’in, Türk mevkidaşı Hulusi Akar’ın ‘ABD’nin çekilmesinin ardından ABD-destekli Kürtleri çukurlara gömmekle tehdit ettiğine’ dair haberleri okumasının ardından öfkeden mosmor bir şekilde Beyaz Saray’a gittiğini söylediğini aktarmıştı.
Eğer bu haber doğruysa, Mattis’in bu kızgınlıkla beyaz Saray’a gitmesinin Trump’un çekilme kararını engellemeye yetmediği anlaşılıyor.
Bu yazıyı yazarken başkanla güvenlik ekibi arasındaki anlaşmazlığın hayli büyük olduğunu doğrulayan son gelişme olarak ABD’nin IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi McGurk’un da istifa ettiği haberi yayınlandı.
Bunlar tabii çok önemli gelişmeler ama ayrı bir yazının konusu.
TÜRİYE’DEKİ TOPLU MEZARLARDAN SONRA SIRA
Biz son olarak, eksik kalmasın, Saray’ın Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun da bu çukur ve mezar edebiyatına yaptığı katkıya değinip yazımızı sonlandıralım.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Trablus’ta, SDG'nin (Suriye Demokratik Güçleri) bazı batı ülkeleriyle temasta olduğu iddialarına ilişkin "Fırat'ın doğusunda da bu teröristleri yok etmemize ve nasıl Afrin'de dağlarda, çukurlarda gömdüysek oralarda da temizlememize kimse engel olamaz." buyurdu.
Bu lafları duyunca ister istemez özellikle 90’lı yıllarda devletin açık ya da gizli güçleri eliyle işlenen bireysel cinayetleri, toplu katliamları hatırlamamak mümkün mü?
Uzağa gitmeye gerek yok. Üç yıl önce Kürt şehir ve kasabalarında çukura gömülen, bodrumlarda diri diri yakılan yüzlerce Kürdün canlı yayınlardaki feryatları kulaklarımızda. Hala toprağı kazdıkça kemik çıkıyor.
Ülkenin doğu ve güneydoğusunun bir açık mezarlığa dönüştüğünü çok iyi biliyoruz. Çakma Ergenekon Örgütü’nü ortaya çıkardık diye böbürlendikleri süreçte, gerçek Ergenekon’un yoğun faaliyet alanı Kürt bölgelerindeki toplu infazlar ve işlenen cinayetlerin aydınlanmaması için AKP iktidarı elinden geleni yaptı.
O dönemde bütün engellemelere, ortaya çıkarılan toplu mezarlara ve her yerden fışkıran kemiklere rağmen meselenin nasıl kapatıldığını biliyoruz.
Gerçek Ergenekon buydu ve AKP işte asıl bunu engellemiş oldu.
Türkiye’deki Kürt bölgeleri ve Kürt illerinin çevreleri zaten Kürt cesetleriyle dolu. Buna rağmen Kürtlere diz çöktüremediler ama şimdi de Suriye Kürtlerini aynı sonla tehdit ediyorlar.
Boyun eğmeyenleri, biat etmeyenleri çukura, mezara gömmek bir TC klasiği.
Şimdi bunu Suriye Kürtlerine uygulamak istediklerini açıkça dile getiriyorlar.
Bu çirkin söylemden eski bir general olan ABD Savunma Bakanı Mattis’in bile yüzü kızarıyor. Bizimkiler ise, yaklaşan seçimi de hesaba katarak bu nefret söylemini daha da yoğunlaştırma çabasındalar.
Ama Salih Müslim ne diyor?
"Biz kendi gücümüze bakarız, kendimizi savunuruz"
Biz de diyoruz ki:
"Türkiye’deki Kürt cesetleriyle dolu çukurlar yetmedi mi?