Dünyayı değiştiren 72 gün

Bu aralar Fransa’da ve dünyada 1871 Paris Komününün 150. yılını kutluyoruz. Dünyanın en modern, en katılımcı, en orijinal, en velut devrimi olarak tanımlanıyor Komün.

Paris, Fransa ve bütün dünyada demokrasi, özgürlük, sosyalizm yanlıları, bu yıl 1871 Paris Komünü'nün 150. yılını kutluyor. Başta Fransa olmak üzere bir çok ülkede Paris Komünü’nün siyasi, ideolojik, toplumsal, kültürel yanları yeniden değerlendiriliyor, tartışılıyor.

Komün, hem cereyan ettiği 19. yüzyılın sonunda hem de bugün sağ ile sol, işçi sınıfı ile burjuvazi, özgür yaşam ile baskı altında hayat arasındaki temel farkları belirleyen tayin edici bir kriter.

Komün, 72 gün gibi kısa sayılabilecek bir süre içinde Paris’te kurulup çalışmış son derece orijinal, kalıcı bir hükümet modeli. Bu nedenle de bugün hala Komünistlerden Sosyalistlere, Yeşillerden Anarşistlere, özerklik yanlılarından feministlere (Louise Michel!) kadar çok geniş bir sol evrenin olağanüstü değerli ve önemli bir mirasını oluşturuyor.

Prusya ordusunun kuşatması altında, iç savaşın sürdüğü Fransa’da, monarşinin/burjuvazinin kenti koruyacağı yerde pılını pırtığını toplayıp kaçtığı bir dönemde hayat buldu Paris Komünü.

Komün, çok ayrıntılı bir eylem planı, kesin bir ideolojisi olmadığı halde, Cumhuriyetçi kanadın en soldaki ve en radikal kesiminin, halkı Meclisler temelinde örgütlediği fevkalade bir model.

Komün’ün çok kısa süre içinde gerçekleştirdiği en önemli başarıları hızlıca sayalım:

’’ Her yurttaş Meclis’lerin doğal üyesi idi, tartışmalara, karar alma mekanizmalarına katıldı. Devlet’le Kilise işleri birbirinden ayrıldı. Kadın-erkek ücret eşitliği kanunlaştı. Yabancılara Fransız vatandaşlığı verildi. Kentten kaçan zenginlerin evleri kamulaştırıldı ve evsizlere dağıtıldı. Monarşi ve burjuvazinin mülkiyetindeki üretim araçlarına el kondu, fabrika ve atölyelerin mülkiyeti ve yönetimi çalışanlara devredildi. Evlilik dışı birlikler yasallaştı. Kızların da meslek okullarına girmesi sağlandı.’’

Bugün hala gündemde olan bu taleplerin yanı sıra Komün’ün gerçekleştirdiği başka bir çok önemli değişim daha var ki, aslında tümü Devrim adını hak ediyor:

‘’Zorunlu askerlik kaldırıldı. İdam cezası ilga edilirken giyotin 11. mahallenin belediye binası önünde yakıldı. Laik ve ücretsiz ilköğretim ve meslek eğitimi yeniden tasarlandı. Yurttaş/seçmen ile yönetici/seçilmiş arasındaki ilişkiler yeniden düzenlenirken, yurttaşların daha önce seçerek göreve getirdiği her yetkili, herhangi bir olumsuzluk durumunda yeni seçimi beklemeden görevden alınabiliyordu’’.

Marx-Engels’in Komünist Manifesto’yu 1848 yılında yayınladıklarını göz önünde bulundurursak, Paris Komünü'nün bir çok politika, yaklaşım ve uygulamasının esin kaynağına ulaşabiliriz.

72 gün boyunca başkentte kanlı çatışmalar sürerken, Komün, sakinlerin su, yiyecek, konut, eğitim ya da ulaşım gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya devam etti. Kamu ihale kanunu bile değiştirdi ve kamu çıkarını ön plana çıkardı.

Bazı alanlarda zorlandılar, çünkü Monarşi’nin eskiden bu işleri yapan üst ve orta düzey bürokratları da mevki ve makamlarını bırakıp kaçmışlardı.

O zaman da bugün de sağcılar, Komüncülerin kenti yıkıp yaktığını, çok sayıda din adamı ve jandarmayı öldürdüğünü söyler. Feodal kilisenin, burjuvazinin yakıp yıktığı kentlerden, vahşice katlettiği masum insanlardan, kanına kadar sömürdüğü emekçilerden söz etmezler hiç. Devrim’in bir piknik olmadığı söylenir. Monarşi ve burjuvazinin tayin edici itirazı ‘’Üretim araçlarına el konulmasıdır’’. Pardon, hatırlayın ‘’Toprak işleyenin su kullananın’’dır". Ayrıca "Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar, her şey emeğin olacak," nidası kimilerinin tüylerini diken diken eder ve kabuslara düşerler. Ama ‘’Toprak ağaların, su da ağaların’’ ile ‘’Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar her şey burjuvazinin’’ cümlesi onların amentüsüdür.

Komün 72 gün sonra kanla şiddetle yenildi. Monarşi yeniden canlandı ve yakalanan Komüncüler kurşuna dizildi, kurtulabilenler sürgüne kaçtı.

Arthur Rimbaud, İngiltere ve Almanya’da sürgündeki Komüncülerle ilişkilerini anlatır. 1871 sonrasında Galatasaray Lisesi'nde okuyan bir Bulgar öğrencinin anılarında Komünden kaçan öğretmenlerin Mektebi Sultani’de hocalık yaptığını yazmıştı.

Komün döneminde Osmanlı’da padişah Abdülaziz. Hıfzı Topuz, bir kitabında Komüne katılan Osmanlılardan söz eder. Ama Osmanlı münevverleri genelde bihaber ve ilgisizdir Komün’e. Onlar yurt dışında yaşayan hanedanın bazı üyelerinden mali destek koparmanın peşindeydiler.

Komün, aslında hakiki bir Cumhuriyet’in vücut bulmasıdır. Lincoln’ün deyimiyle ‘’Halkın, halk için halk iktidarını’’ kurmasıdır. Komün, ‘’eşitlik ve dayanışma’’ ilkesine dayanmıştı. Demokratik ve toplumcu değerleri hayata geçirdi.

Komün, Fransa’da 1789, 1830 ve 1848 devrimlerinin radikal sonucuydu.

150 yıl sonra bugün Komün hala, Rojava’daki köylüden, Uruguay’daki devrimciye, Küba’daki işçiden, Portland’daki anarşiste kadar bütün dünyaya umut ışıkları saçıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi