Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Osmanlı şamarı derken

70 bin askeri Allahuekber Dağları'nda kırdıran Enver Paşa, sözde Osmanlı şamarı atacak, Turan Yolunu sefere açacaktı. Yatsınlar kalksınlar 1917 Bolşevik Devrimi'ne şükretsinler.

Osmanlı şamarı derken ha bre Rus tokatı yemeye başlamayalım da.

Zira 200 yıl boyunca Rus tokatı yiye yiye bir hal olmuştuk. Sonunda 1. Dünya Savaşında Ermenilerin kadim coğrafyalarından kazınmasına göz yuman Rus Çarlık orduları 1916 Nisan’ında Rize ve Trabzon’u teslim aldığı gibi, Suşehrine dayanmışlardı. Erzincan düşmüş Dersim önlerine gelmişlerdi. 1916 yılında Çarlık Doğu Anadolu’ya Don Kazaklarını iskan etmeye başlamıştı. Ekim devrimi olmasa, Rusya kolanizasyonu için Ermeni coğrafyasını hazırlamış olmakla kalacaktık sadece. 1925 Şark raporunda ise Abdülhalik Renda, "aman ha dikkat, Ermenilerden boşaltığımız yerlere Kürtler yerleşiyor, Kürtler kuzeye yayılıyor" diye yazacaktı.

70 bin askeri Allahuekber Dağları'nda kırdıran Enver Paşa, sözde Osmanlı şamarı atacak, Turan Yolunu sefere açacaktı.

Yatsınlar kalksınlar 1917 Bolşevik Devrimi'ne şükretsinler. Askerler Savaşa Hayır deyip Doğu Anadolu’yu terk etmeye başlayınca, Osmanlı ordusu hiç savaşmadan Trabzon ve diğer yöreleri ele geçirip, soykırıma nerede kalmıştık deyip ona devam etmeye başlamışlardı. Almanya çökerken, bizimkiler Baku’yu ele geçirmekle uğraşıyorlardı. Ermeni halkının Sardarabad direnişi olmasa soykırım Doğu Ermenistan’da da tamamlanmış olacaktı.

Tarihin garip tecellisi, aslında Ekim Devrimi olmasa, bir TC’nin doğması da mümkün olmayacaktı. Sardarabad zaferi ise, hiç olmazsa bir Sovyet Ermenistanı’nın hayatta kalmasının zeminini oluşturacaktı.

Almanlar iç savaş yangınından yararlanıp Moskova önlerine dayanınca 1918 Bolşevikler çok ağır koşullar dayatan Brest-Litovsk Antlaşmasını 3 Martında imzalandıklarında, bizim İttihat Cuntası da bundan nemalanıp Kars ve Ardahan’ı kapıvermişlerdi. Daha sonra da refarandum/plesibit koşulu ile Bolşevikler bu iki Rus çarlık vilayetinin Ankara’ya terk olunmasını sineye çekmişlerdi. Bu arada, aslında hiçbir zaman Osmanlı toprağı olmayan, 1820’lerde İran’ın Çarlığa terk ettiği Iğdır ovası da (Rus Sürmeli Sancağı) ilhak olunmuştu.

Altı ay sonra Almanya yenilince Brest-Litovsk Anlaşması da, bizim Sevres gibi kadük kaldı ama, bir tek bize yönelik hükümleri hayata geçti bu güne değin.

Sevres Anlaşmasına gelince, Osmanlı parlamentosu bizzat İngilizlerce kapatıldığı için bu anlaşma onaylanamadığından da geçersiz olmuştu en baştan. İngilizler Osmanlı Parlamentosunu kapatırken 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılan Meclis'i meşrulaştırmış oldular. Osmanlı Parlamentosunun kapatılmadan önce onayladığı Misak-ı Milli programını da Ankara devralmış oldu.

2 yıl önce Helsinki’de Sınır Tanımayan Tarihçilerin toplantısına katılmıştık. Orada sunum yapan Rus tarihçilerden biri, bize Yeni Rusya’da nelerin IN, nelerin OUT olduğunu anlatmıştı.

Örneğin Lenin ve 1917 Devrimi OUT idi.

Ama Stalin’in adı pek anılmasa da, Vatan Savaşı (öyle ya Sovyetler bu savaşla bir dünya gücü olmuşlardı) ve Ramanov Hanedanı ise IN olmuştu Yeni Rusya’da.

Osmanlı hanedanının mallarının ve onurunun iadesi, Abdülhamit Sergisinin açılışı da Yeni Türkiye’de nelerin IN olduğunu gösteriyordu.

Tarihçi bize Moskova’daki Ramanovlar sergisinin açılışını Rus Ortodoks Kilisesi Moskova Arbişopu ile yapan Putin’in resmini göstermişti.

Başkan Erdoğan’ın Abdülhamit sergisini açarkenki resmine bakarken bunu hatırladım.

Yeni Rusya’da Rus Ortodoks Kilisesi nasıl erk odaklarından biri oldu ise, Yeni Türkiye’de Diyanet İşleri, Şeyhülislamlık rolüne soyunmuş vaziyette.

En son gelen haberlere göre, Moskova özerk cumhuriyetlere, Sovyetlerden kalmış kötü bir miras, köhnemiş bir yapı olarak bakıyor.

Çeçenya’ya zaten bir kuklalarını, bir korucubaşını oturtmuş vaziyetteler. Ama bundan böyle belki korucubaşının yetkilerini de iyice budayacaklar.

Ta Altın Ordu İmparatorluğunun bakiyesi olan Kazan kenti ve başkenti olduğu Tataristan için de çanlar çalıyor. Moskova yıllık toplantıları askıya aldı Kazan yönetimi ile. Yolsuzluk tüm Rusya’yı sarıp sarmalamışken, gerekçe özerk yönetimlerin yozlaşmış olması. Tabii Kafkasya’daki Adige, Dağıstan vd. özerk yerler için de Çarlık günlerindeki yönetim anlayışına geri dönülmesi söz konusu.

Sakın Rusya da bizim Kürtleri ezişimizden, İspanyolların Katalan yönetimini tutuklamasından ilham almasın?!

Not: Bu arada, ha bre Afrin’deki direnişçilere laf çakıyor ulusalcılarımız. Lenin’i Almanya’dan boydan boya kuzeye geçiren "Mühürlü Tren" geldi aklıma. İsveç üzerinden ünlü Finlandiya istasyonuna geçecekti Şubat devriminden sonra. Ona da "Alman ajanı" demişlerdi. Beceren devrim rotasına her zaman hakim olur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi