Doç. Dr. Kurdoğlu: Bu bir doğal afet değil, insanoğlu doğaya müdahale ettikçe afetlerle karşılaşıyor

Doç. Dr. Kurdoğlu: Bu bir doğal afet değil, insanoğlu doğaya müdahale ettikçe afetlerle karşılaşıyor
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi’nde görevli Doç.Dr. Oğuz Kurdoğlu, Giresun'da can kaybı ve kayıpların olduğu sel ve heyelana ilişkin Artı Gerçek'e konuştu.

Nazlı Eda PİYADE


ARTI GERÇEK- Giresun’da dün meydana gelen sel ve heyelanda 1’i asker 6 kişi hayatını kaybetti. 118 köy yolu ulaşıma kapanırken çok sayıda yurttaşı arama çalışması da devam ediyor. 

    

Giresun’a giden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Dereli, Doğankent ve Yağlıdere'de hasarın büyük olduğunu söylerken, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Meteoroloji’nin yağış uyarısı yapmasına rağmen yurttaşların önlem almadığını savundu. 

Artı Gerçek’e konuşan Karadeniz Teknik Üniversitesi  Orman Fakültesi’nde görevli Doç.Dr. Oğuz Kurdoğlu, "Bu bir doğal afet değil, insanoğlu doğal mecralara, doğaya, ormana müdahale ettikçe afetlerle karşılaşıyor" dedi.

İklim krizinin etkilerini yaşadığımızı söyleyen Kurdoğlu, dünkü selde Giresun’a 24 saatte toplam 130 kg yağış düştüğünü bunun normalin üzerinde bir büyüklük olduğunu söyledi. Bunun iklim krizinin bir sonucu olduğunu vurgulayan Kurdoğlu, mevcut arazi kullanımındaki yanlışların sonuçların afet haline gelmesine yol açtığını belirtti.

'KONUŞUYORUZ AMA BİR HAZIRLIĞIMIZ YOK'

Şehirlerin planlanmasında iklim krizinin etkilerini göz önüne almak gerektiğini söyleyen Kurdoğlu, "Konuşuyoruz ama bir hazırlığımız yok, turizmden ormancılığa, ağaç kesiminden ağaçlandırmaya tüm planlama ve uygulamalarda iklim krizinin ciddiye alınması gerekiyor" dedi.

"İklim krizi dikkate alınsaydı 600-700 metrelere kadar yüzde 100 eğimli arazilerde fındık tarlası olmaması gerekirdi" diyen Kurdoğlu, şunları kaydetti:

"4. ve 5. sınıf arazilerde fındık tarımı yapılıyor, oraların orman olması gerekirken biz ormanlık alanları açıp çay ve fındık arazisi yapıyoruz. İkisi de erozyonu önlemede, toprak korumada çok düşük profilli, etkisi zayıf bitkiler. Örneğin, Giresun’da Dereli’nin her yeri fındıklık. Şehrin etrafındaki tüm alanlar fındıklık. Fındık tarımını artırmak için ormanları kesmek yerine sürdürebilir bir fındık üretimine geçmek, yani alanları büyüterek üretimi arttırmak yerine, birim alandaki verimi artırarak çalışmaları verimli bir yapıya dönüştürmek gerekiyor."

'İKLİM KRİZİ CİDDİYE ALINMALI, ARAZİ KULLANIMI DÜZELTİLMELİ'

Kurdoğlu, "Orman, yağışa karşı yegane sigortadır" derken "Biz ormanları kesime tabii tutarak toprağı koruma, suyu toprağın içine alma potansiyelini azaltıyoruz" uyarısında bulundu.

İklim krizinin ciddiye alınarak, yanlış arazi kullanımının düzeltilmesi gerektiğini vurgulayan Kurdoğlu tüm bunlar kadar, yol yapım çalışmalarındaki yanlışlara da değindi.

'YOL İNŞAATINDAN ÇIKAN HAFRİYAT DERE YATAKLARINA GİDİYOR'

Kurdoğlu, "Biz sürekli yol yapmakla meşgulüz, yeni yollar açıldı bunların hafriyatları derelere atıldı" dedi ve şöyle devam etti:

 "Yaylalarda, dağlarda yol yapmak için orman örtüsünü kaldırıyorsunuz, yüksek dağ çayırlarını yok ediyorsunuz, binlerce kilometre uzunluğunda yollar yapıyorsunuz adına da 'yeşil yol' diyorsunuz. Bu inşaatlardan çıkan milyonlarca metreküp hafriyatın tamamı dere yataklarına bırakılıyor. Bu hafriyatlar hem çok değerli yamaç ormanlarını yok ediyor, hem dere yataklarını daraltıyor,  hem de sucul ekosistemi bozuyor. Aynı şey HES inşaatlarını yaparken çıkan hafriyat tamamen derelere atılıyor.

Dere ıslahı bozulmuş bir dere ekosisteminin yeniden düzeltilerek eski haline getirme işlemidir. Biz dere ıslahını, doğal akan bir dereyi kendi mecrasında hapsetmek için, adeta bir derenin suçu var bunu ıslah etmek için hapishaneye alır gibi daha dar, beton bloklara alıyoruz. Derenin bütün ekolojik hizmetleri ortadan kalkmış oluyor. Derenin enerjisini yani yıkıcılığını artırmış oluyor. Bu dereler buralara sığmadığı için taşıyor, taşkın yataklarına eski yataklarına doluyor."

Giresun’da selden en çok etkilenen yerlerden birinin Dereli olduğunu ve oradaki görüntüleri hatırlatan Kurdoğlu, "Mühendislik yapılarıyla afetleri engelleyemeyiz. Tam tersi afetlere sebep oluruz. Biz her yeri yol yaptık yolun kenarlarına da beton bloklar koyduk. Dereli’deki fotoğraflarda  her taraf tarumar olmuş ortada beton bloklar duruyor. Bu beton bloklar bir işlev görmüyor demek ki. Çünkü ekolojik ilkeler dikkate alınarak yapılmamış, belki de hiç yapılmamalıydı. Ekolojik olmayan hiçbir yatırım uzun vadede ekonomik de değildir. Tam tersi bir ekonomik ve çevresel bir yük olarak topluma miras kalır" dedi.

'ŞEHİRLERDE BETONLAŞMANIN SONUCU'

Kurdoğlu, derelerin denizlere yaklaştıkça eğimlerinin azaldığı, dere yatağının genişlediğini bilgisini verdikten sonra şöyle devam etti:

"Biz dere yataklarını menfeze aldık. Sahil yoluyla menfezi 200 metre daha ileri götürdük. Gördüğünüz gibi bu menfezler duruyor, etrafında suyun yardığı arazi ve hafriyat var. Demek ki yanlış yapılmış, doğayı beton kutuya sığdıramamışız. Denize kısa sürede gidemeyen su, arkasında şişiyor ve yerleşim merkezlerini su altında bırakıyor, zemin katlar hatta 1. katlar su altında kalıyor. Su miktarı fazla ise yıkıp geçiyor.  Şehirlerde betonlaşmanın normal bir sonucu ne yazık ki bu oluyor."

'BU BİR DOĞAL AFET DEĞİL'

"Bu bir doğal afet değil, insanoğlu milyon senede oluşmuş doğal dere mecralarında yer aldıkça, doğaya, ormana girdikçe afetlerle karşılaşıyor" tepkisini gösteren Kurdoğlu, "Dere yatağını almayacaksınız, dere kendi yatağını daima hatırlar ve geri alır. Siz o alanı işgal ederseniz bir gün gelir kendisine ait olanı geri alır. Taşkın yatağı derenindir, yerleşim alanı yapılamaz. İnsan olmayan yerlerde oluşan sel, taşkın ve heyelanlara biz afet demiyoruz. Ne zaman ki can ve mal kayıplarımız oluyor o zaman afet olarak değerlendiriyoruz. Dolayısıyla doğada kendi başına olan duruma önlem almak söz konusu olmayabilir. Ancak insanoğlu bu olayları arttıracak etkilerde bulunur ve o alanlara girerse durum felaket boyutuna ulaşmış oluyor" dedi.

'KIRSAL ALANLARI KENT HALİNE GETİRMEMİZİ DOĞA REDDEDİYOR'

Şehirlerdeki yapılaşmaya da değinen Kurdoğlu, "Kırsal alanları kent haline getirmemizi doğa reddediyor" ifadelerini kullandı.

Kurdoğlu, Karadeniz’deki artan betonlaşmaya da dikkat çekerek, "Ben bir vatandaş olarak şuraya ev yapmak istiyorum dediğimde ilgili kurumların bana hayır yapamazsın demesi gerekiyor. Vatandaş kaçak yapıyorsa, devlet kaçak yapıları yıkmakla mükelleftir. Sonrasında orada ev yapanları suçlamak ya da bu bahanelere sığınmak günümüz dünyasının önerileri olamaz" dedi.

Kendisi de Karadeniz’de yaşayan bir yurttaş olarak Meteoroloji tarafından yapılan uyarılarda "Önlem alın" denildiğini söyleyen Kurdoğlu, "Bu önemler nedir hiçbir zaman yazılmaz. Ne önlemi alayım ben bir vatandaş olarak?" diye sordu.

'VATANDAŞ ÖNLEM ALSIN' SÖYLEMİNE TEPKİ

"Vatandaş önlemini alsın" ifadelerine tepki gösteren Kurdoğlu, "Bulunduğum yer afetten etkilenecekse ben nasıl bir önlem alayım? Önlem alabilmemiz için ne önlemler alınmasının bildirilmesi gerekiyor. Bunun için de görevi bilen insanların göreve getirilmesi gerekiyor. Konuyu bilmeyenler, bu konuda uzmanlıkları olmayanlar sadece ve ancak  ‘önleminizi alın’ diyebiliyor" ifadelerini kullanarak ekledi:

"Mesele kayıplardan sonra kurtarmakta değildir. Elbette bu çok kıymetli ve zorunlu bir çabadır. Ancak afetlerden önce yapılması gerekenlerin yapılması hem kolay hem çok daha ucuzdur; hem ekolojik, hem ekonomik hem de toplumsal maliyeti çok daha düşüktür. Kısaca bitki örtüsünü özellikle ormanları korumak ve arttırmak zorunluluğumuz vardır. Ormanları kaybettiğimizde çok şey kaybedeceğimiz unutulmamalıdır."
 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar